MERAK ETTİĞİM ŞEYLER


Darbecilere müdahaleyi neden ordu değil de polis yaptı?


Türkiye cumhuriyet tarihinin en önemli gecelerinden birini yaşadı.
Ordu içindeki küçük bir grup dünyanın en komik darbe girişimlerinden birine yeltendi, başarılı olamadı.
Fethullahçı olduklarından artık kuşku kalmayan darbeciler önce ordu kademelerinden gelen “biz katılmıyoruz” açıklamaları ve sonra da halkın sokaklara dökülmesinden sonra şaşkına döndüler.
Çok kısa sürede bu şaşkınlık bozguna dönüştü, darbeye kalkışan subaylarla nereye ve ne için gittiklerini doğal olarak bilmeyen askerlerin tamamı tutuklandı.
Önce şunu sormak istiyorum; Cumhurbaşkanı darbe girişiminden kısa bir süre sonra Marmaris’te ortaya çıktı ve halkı sokağa çıkmaya çağırdı.
Bu çok riskli çağrıyı acaba Erdoğan neye güvenerek yaptı?
Askerin sivil halka ateş açamayacağına mı yoksa zaten bu darbenin bir senaryo olduğunu bildiği için mi?
Bu konu darbe gecesi sosyal medyada yoğun biçimde tartışıldı.
Elbette olayın sıcaklığı geçtikten ve bazı detaylara ulaşıldıktan sonra bu konu daha da tartışılacaktır.
Asıl sormak istediğim konu bana göre darbe gecesinin en vahim durumudur.
Küçük bir Fethullahçı grubun darbe girişimini başlatmalarından sonra önce 1. Ordu Komutanı “Darbe içinde yer almadıklarını” açıkladı.
Daha sonra benzer açıklama 3. Ordu’dan da geldi. Ardından pek çok kolordu komutanlığı da darbeye asla katılmayacaklarını ilan ettiler.
Bu durumda belki de ordunun 20’de biriyle kalkışılan darbe girişimine neden bizzat ordu güçleri değil de polis müdahale etti.
Polisin müdahalesi üzerine, darbenin başarısız olduğunu o sırada bilmeyen ya da bağlantı koptuğu için öğrenemeyen askerler çatışmaya girdiler.
Bu çatışmalarda pek çok vatan evladı can verdi, birçoğu yaralandı.
Bulunduğu yere neden geldiğini bile bilmeyen 20 yaşındaki askerler gözü dönmüş kitlelerin önüne atıldı, iki asker kafaları kesilerek şehit edilirken askerlerin tamamına yakını linçten zor kurtuldu, ağır hasarlar gördü.
Oysa madem ordunun tamamına yakını darbeye karşıydı, darbecilere karşı polis yerine asker kullanılmalıydı.
Örneğin İstanbul’da 1. Ordu birlikleri darbeci bütün askerlere ulaşabileceği gibi karşısına da çıkabilirdi.
Boğaz Köprüsü’nde polisle çatışan askerler karşılarına asker gelseydi ve başlarında bir rütbeli olsaydı, onlara “Darbe girişimi başarısızlıkla sonuçlandı, teslim olun” anonsları yapılsaydı tek kurşun bile atılmaz, hiçbir masum askerin kılına bile zarar gelmezdi.
Asker nedense bunu yapmak yerine polisin silahlı müdahalesine göz yumdu.
Öyle ki Genelkurmay ve Jandarma Genel Komutanlığı bile darbecilerden çok daha güçlü olan asker tarafından değil polis tarafından teslim alındı.
Polis buralara girdikten sonra askerleri sadece donlarıyla bıraktı, hepsini yerlerde süründürdü, ağır hakaretler ederek teslim aldı.
Ya Kuleli Askeri Lisesi olayı? Darbeci askerler okul içine çekilmiş. Oraya niye polis operasyonu yaptırıyorsunuz, 1 Ordu güçleri gelir hepsini teslim alabilirdi.
İktidar Genelkurmay Başkanı ve diğer ilgili komutanları çok sevebilirler.
Ama bir darbe girişimini önceden haber alamayan, kendilerini bile korumaktan aciz bu komutanlar derhal emekli edilmelidir.

KAFAMI BOZAN ŞEYLER


Darbe karşıtı protestolarda IŞİD eylemi yapanlar mutlaka bulunmalı


Başarısız darbe girişiminin en üzücü ve en nefret edilmesi gereken olayı “darbeye karşı sokağa dökülenler arasındaki bir güruhun” nerede ve ne için bulunduklarını bile bilmeyen askerleri, teslim olmuş, silahsız ve savunmasız haldeyken linç etmeye kalkmaları bunlardan ikisinin başını kesmeleriydi.
Bu nasıl vicdandır, bu nasıl inançtır ki savunmasız ve masum bir askerin başı kesilir?
Bu olay tıpkı IŞİD’in kafa kesmesi gibidir.
Bu da darbe karşıtı görünümü altında asıl amacın demokrasiyi korumak değil, sapık bir ideolojinin bayrak göstermesidir.
Başbakan darbe karşıtı gösteriler yapan ve darbeyi önleyen halka teşekkür eden konuşmasında “Yaptıklarınızla gurur duydum” derken umarım ve dilerim bu kafa kesme ve linç olaylarını bilmeden söylemiştir o sözleri.
O linççi ve kafa kesen güruh mutlaka bulunmalı ve en ağır biçimde cezalandırılmalıdır.
Eğer AKP’lisi, CHP’lisi, MHP’lisi ve diğer tüm demokrasiye inananlar tarafından bir darbe önlenmişse, bu tür vicdansızlıkları yapanların da mutlaka bulunması bu iktidarın namusudur.

BUNU YAZMAK GEREK


Darbeye karşı meydanlarda sadece AKP’liler yoktu


Elbette çağrıyı Cumhurbaşkanı Erdoğan yaptı “Herkesi meydanlara bekliyorum” dedi.
Elbette Erdoğan’ın sözlerini emir kabul eden bütün AKP teşkilatları üyelerine SMS ve Twitter mesajları atarak kalabalık toplanmasını sağladılar.
Ancak şu gerçeği de görmezden gelemeyiz.
Darbeye karşı sokaklara dökülen kalabalıkların önemli bir bölümünü AKP’ye muhalefet eden partilerden ve siyasetlerden gelenler oluşturuyordu.
AKP’lisi olduğu gibi CHP’lisi, MHP’lisi, sosyalisti komünisti, liberali herkes darbeye karşı direnç gösterdi.
Şimdi olayın sıcaklığında darbenin engellenmesi darbeye karşı AKP’li kitlelerin zaferi gibi algılanabilir.
Ama olayın ilk anında CHP ve MHP liderlerinin darbe karşıtı tutumları, demokrasi ve hukukun yanında yer aldıklarını açıklaması, sosyal medyada birkaç meczup Fethullahçı dışında hiç kimsenin darbeye destek vermemesi bu girişimin daha sağlıklı biçimde tartışılacağı önümüzdeki günlerde daha önem kazanacaktır.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER


Darbe olamayacağı Meclis bombalanınca ortaya çıktı


Boğaz Köprülerinin kapatılmasıyla başlayan “garip olayların” nedeni TRT’den darbe bildirisi okununca anlaşıldı.
İlk anlarda hemen herkes ordunun yönetime gerçekten el koyduğuna inanmıştı.
O saatlerinde Üsküdar ve Kadıköy bölgesinde, ara sokaklardan geçerek eve gitmeye çalışıyordum.
Pek çok kişi açık olan bakkal ve marketlere hücum etmişti. En çok su ve ekmek alınıyordu. Henüz Erdoğan’ın “sokağa çıkın” çağrısı da yapılmamıştı.
Darbe kesin gibiydi.
Kişisel olarak bu darbenin başarısız olacağına Meclis’e uçaklarla bombalı saldırı yapıldığı sırada inandım.
Çünkü eğer bu darbe “halkı baskı ve zulüm altında tutan, anayasal suçlar işleyen, hukuk ve demokrasiyi tanımayan, yolsuzluğa bulaşmış” bir iktidara karşı yapılıyorsa bombalanması gereken yer Meclis olamaz.
Meclis’i bombalamak “Biz milli iradeyi, demokrasiyi hukuku, insan haklarını ve özgürlükleri tanımıyoruz” demektir.
Bu durumda darbe o gece gerçekleşse bile tutunması mümkün olamazdı. Olamadı da zaten.

KOMİK


Şaşkınlıkları CNN’in işgaliyle ortaya çıktı


O ne komik anlardı öyle.
7-8 silahlı asker CNN televizyonuna giriyor. Herkesi silah zoruyla dışarı çıkarıyor. Reji ve stüdyo işgal ediliyor. Sonra yayın kesiliyor.
Ama ne kesmek.
Ekranda boş stüdyo görünüyor. Sonra orada çalışan biri geliyor. “Ya Allah bismillah Allahüekber” diye bağırıyor.
Sonra halk binayı basıyor.
Askerleri döverek dışarı çıkarıyor, yere yatırıp ellerini arkadan bağlıyor.
O sırada iktidara bağlı televizyonlar darbeye karşı halkı sokaklara çağırıyor.
Şaşkınlığın bu kadarına ne diyeyim, sadece “komik” diyorum.

YENİ ÖĞRENDİM


Twitter’in açılmasını Melih Gökçek sağlamış


Önceki gece darbe girişiminin başladığı ve henüz kimsenin ne olduğunu anlamadığı saatlerde sosyal medya kaynıyordu.
Herkes eğrisiyle doğrusuyla ilk haberleri Twitter üzerinden alıyordu.
Darbecilerin TRT’den bildiri okutmasından sonra Twitter birden kesildi.
İlk anda “demek ki darbeciler iletişime hakim oldular, Twitter kesildi, sırada televizyonlar ve telefonlar var demek ki” diye düşündüm.
Meğer yanılmışım.
Twitter’i darbeciler değil, her türlü toplumsal olayda ilk önlem olarak Twitter’e müdahale eden iktidar zihniyeti kestirmiş.
Bunu da sabah bir tv kanalında açıklamalar yapan Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’ten öğrendim.
Gökçek Twitter’in kesilmesinden sonra hemen TİB’i aramış ve “Twiter’i niye kestiniz, hemen açın, millet Twitter üzerinden sokağa çıkın çağrılarımızı alacak” demiş.
Bunun üzerine Twitter tekrar açılmış. Sonra da bir daha kapanmadı zaten.
Sonuçta Erdoğan işine gelmediği zaman “baş belası” dediği Twitter sayesinde binlerce insanın meydanlara akmasını sağlamış oldu.
Demek ki büyük konuşmamak gerekmiş.

ANALİZ


Erdoğan en çok korktuğu Gezi yöntemiyle darbeyi önledi


Aradan üç yılı aşkın süre geçmesine rağmen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ağzından hiç düşürmediği konuların başında Gezi olayları geliyor.
Erdoğan her fırsatta Gezi için “darbe girişimi” diyor, dış güçlerin etkisi altında bir çapulcu eylemi yapıldığını söylüyor ve Gezi’ye katılanların “terörist hatta vatan haini” olduğunu haykırıyordu.
Oysa darbe girişimi gecesi o çok korktuğu ve her fırsatta karaladığı Gezi yöntemini kullanarak adeta “demokrasi kahramanı” oldu.
Nasıl Gezi’ye katılanlar kendilerine yönelik baskı ve zulme karşı eylem çağrıları yaptıysa, Erdoğan da halka “sokaklara çıkın” çağrısı yaptı.
Yani demokratik direnişin ve hakkının kullanılmasını sağlayarak bir darbe girişiminin önüne geçmiş oldu.