Mart ayı enflasyonu sıfır çıkınca, yıllık enflasyon yüzde 7.5’e geriledi. Bu iyi bir havadisdi. Pek tabii “enflasyon” tombaladan çıkmaz. Yani tesadüfî değildir. Mutlaka bir, daha doğrusu birkaç sebepten dolayı enflasyon düşer veya yükselir. İktisat yorumcusunun görevi, sebep-sonuç ilişkisinin dürüst bir analizini yapmaktır.
Görünen o ki; işlenmemiş gıda ve enerji fiyatlarında artış olmaması bu memnuniyet veren tabloyu hazırlamıştır. Olayın gerisine gidilirse, Rusya’nın ve Arap komşuların, Türkiye’den yaş meyve ve sebze alımlarını kısıtlaması, iç piyasaya sunulan mal miktarını artırmıştır. Yani “ihracat azalması gibi şerden, enflasyon düşmesi gibi bir hayır” çıkmıştır. Buna ilaveten döviz fiyatındaki duraklama ve iç talepteki isteksizlik de, enflasyonun mart ayında sıfır çıkmasına yardım etmiştir.

KÜRESEL DEFLÂSYON  HASTALIĞI BİZE ŞİFA VERDİ

Ancak, Merkez Bankası’nın, faiz kararları alırken göz önünde tuttuğu “çekirdek enflasyon” hâlâ yüzde 10’a yakın bir düzeyde seyretmektedir.
Birkaç yıldır dünya çapında bir “enflasyonsuzluk” olgusu sürmektedir. Hatta bazı zengin ülkelerde fiyatlar genel düzeyinin gerilemesi yani “deflâsyon” gibi nadir görülen bir hastalık yaşanmaktadır. Türk ekonomisi eskiden “enflasyon ithal ederdi”. Dünyada deflâsyon yaygınlaşınca bu sefer de “deflâsyon ithal ettik”. Özellikle petrol ve emtia fiyatlarının düşmesi, kısaca ithal mallarının ucuzlaması sayesinde bizim enflasyonla mücadelemiz kolaylaştı.
Enflasyon “indi-bindi” muhabbeti yaparken, “aya bakma-yıla bak” kuralını hatırlatmak isterim. Bakalım ayine-iktisat yılın geri kalan 9 ayında ne gösterecektir. Şurası görülüyor ki; iktisadi açıdan ortada telaşlanacak bir tablo yok. Dış dinamikler sayesinde Türk ekonomisi kronik cari açığını sürdürebilecek, iç dinamikleriyle de ortalama düzeyde büyümeye devam edecektir. İsraf ve verimsizlik aynen sürecektir.

Panama sızması


Panama, ABD’nin bir “uydu devleti”dir. ABD, bir zamanlar kendi adamı olan Manuel Noriega adlı Panama Devlet Başkanı’nı, daha doğrusu diktatör olan bir generali, 1989’da derdest edip Amerika’ya götürmüş, orada yargılamış ve hapishaneye tıkmıştır. Panama’da Amerika’nın borusu öter. Bu ülkede de faaliyet gösteren Mossack Fonseca adlı bir hukuk firmasının, ecnebi zenginler adına Panama’da kurduğu paravan şirketlerle ilgili bilgiler, kamuya sızdı veya sızdırıldı. Meşru veya gayri meşru şekilde zengin olan kişilerin, ülkeleri dışında paravan şirket veya vakıf kurmasının birinci amacı, “gelir ve/veya miras ve intikal” vergilerinden kaçınmaktır. Daha doğrusu “vergi kaçırmaktır”. Zaten bu ülkelere “vergi cenneti” denir. İsviçre çok uzun yıllar, milyarder diktatörlerin servet tutma ülkesiydi. Panama’ya kadar gitmeden Avrupa’da da böylesi paravan şirketler kurulmakta veya gizli hesaplar açılmaktadır. Bu sızma olayının heyecan yaratan tarafı rüşvet aldığı ileri sürülen siyasi liderlerin ve özellikle Rus Devlet Başkanı Putin’in adının ortaya atılmasıdır. Bir diğer husus da “kara para ile mücadele ederek, terörün finansman kaynaklarının kurutulması” gerekçesidir. Bana sorarsanız, bu kadar tantanaya gerek yoktur.
Devletler kendi ülkelerinde şirket kuran veya hesap açan “ister gerçek, ister tüzel kişi” olsun, tüm yabancıların kimliklerini, vatandaşı oldukları ülkelere otomatik olarak bildirse, gizlilik zinciri kopar ve mesele kalmaz. Ama bu olamamaktadır. Çünkü devletler arasında çıkar çelişkisi vardır.

PKK isyanı, ekonomiyi gölgede bıraktı


Bugünlerde iktisadi tahlil yaparken kendimi meleklerin cinsiyetini tartışıyormuş gibi hissediyorum. Güneydoğu’da devam eden isyan ve isyan bastırma harekâtı bir felaket halini aldı. Eğer AKP “ver kurtul” deyip Kürt açılımını başlatmamış olsaydı, PKK ne bu kadar güçlenebilir ne de bazı beldelerde alan hâkimiyeti kurabilirdi. O durumda yine mücadele sürer, ama ne bu kadar yerleşim beldesi harabeye döner, ne bu kadar PKK’lı öldürülür, ne de güvenlik güçleri bu kadar zayiat verirdi.
Maalesef cin şişeden çıkmıştır. Cumhurbaşkanı “süreç buzdolabında” derken aslında askeri zaferden sonra müzakereye hazır olduğunu söylüyor. PKK da masaya yenilmiş olarak oturmak istemiyor.
Bu da çatışmaları tırmandırıyor. Bu sorunun, Kürtleri ve Türkleri aynı oranda mutlu edecek bir şekilde çözüme ulaşma şansı yoktur. Operasyonların amacı “etnik temizlikli bir bölünmeye” yol açmamak olmalıdır. Çünkü böylesi bir bölünme, ortaya çıkabilecek en kötü çözüm olur. En iyi çözüm hayalse, gerçekçilik, en kötüsünden kaçınmaktır.
Son söz: Anlaşma, iki tarafın da kaybettiği noktada olur.