Sevgili okuyucularım, İstanbul’da düzenlenen miting, bu işi örgütleyenler adına gerçekten görkemli oldu. Açık konuşalım, birbirimizi kandırmaya gerek yok.
Bu, AKP’nin mitingi idi.
Ancak AKP böyle görünmesini istemediği için araya Bahçeli ile birlikte Kılıçdaroğlu’nu da katmayı başardı.
Şimdi pazar gününe dönün, her ikisinin de yaptığı konuşmalar unutulup gitmiş durumda. Akılda kalan sadece o büyük kalabalık ve bazı görüntüler.

*  *  *

Sadece İstanbul değil, pazar günü Türkiye’nin 81 ilinde benzer gösteriler düzenlendi.
İstanbul dahil
hepsini örgütleyen tümüyle AKP il ve ilçe örgütleri ve AKP’li belediyelerdi.
Arkalarında maddi manevi devlet gücü yer alıyordu.
Oralarda CHP, MHP falan yoktu.
Bana sorarsanız büyük İstanbul mitinginde Kılıçdaroğlu, Bahçeli, Meclis Başkanı, Genelkurmay Başkanı ve hatta Binali Yıldırım figüran olarak, yardımcı oyuncu rolüyle kürsüye çıkarıldı.
Başrolde doğal olarak Recep Tayyip Erdoğan vardı.

*  *  *

Genelkurmay Başkanı!.. Hulusi Akar’ın o mitingde ne işi vardı?
Diyelim ki ricaları kıramayıp katılmak zorunda kaldı ama üniformasıyla kürsüye çıkıp konuşma yapmasının anlamı
neydi?
Bunca yıldır bu ülkede yaşarım, bir Genelkurmay Başkanı’nın, hem de üniformasıyla birlikte bir siyasi mitinge katılıp konuşma yaptığına ilk kez tanık oldum.
Hem de programda olmadığı halde.
Belki de kendisini son saatlerde ikna edip kürsüye çıkmasını sağladılar.
Şimdi bazıları diyecektir ki “Efendim o miting siyasi değildi ki, toplumun terör ve darbeye karşı sergilediği bir tavırdı! Genelkurmay Başkanı niye konuşmasın!..”
O halde sorarım:
Oluşumu kim örgütlemişti, Recep Tayyip Erdoğan’ın ağırlığını koymasıyla AKP değil mi?..”

*  *  *

Canlı yayında ekranlarda izledik... Birileri üzerinde Arapça harfler yazılı yeşil bayraklar açmıştı.
Bunlar şeriat bayraklarıdır.
O halde nerede kaldı miting öncesinde yapılan “Türk Bayrağı dışında hiçbir afiş, pankart açılmayacak” uyarıları! O yeşil bayraklar neyin nesiydi!.. Hulusi Bey onları görmedi mi!

*  *  *

Dün gazetelerde fotoğraflarını da görünce bu söylediklerimin üzerine tuz biber ekilmiş oldu...
Sakallı takkeli tarikat lideri cübbeli Ahmet Hoca ile Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar el ele kol kola, dostluk ilişkileri içerisinde!..
Söyleyecek başka bir şey kalmadığını düşündüm.
Kendi kendime “Bakalım daha neler göreceğiz” demekle yetindim.
Haaa, bir de o anlı şanlı sanatçılarımız!..
Hepsi oraya gelmiş. Dertleri terör, darbe falan değil Cumhurbaşkanı ve Başbakan’la öpüşüp ekranda görünmek!

*  *  *

Türkiye’nin dört bir yanında düzenlenen bu mitingler güya pazar akşamı son bulacaktı.
Çok da iyi olurdu zira artık bıktırıcı ve zorlayıcı olmaya başlamıştı.
Üç hafta boyunca yapıldı, İstanbul’da çok iyi bir kalabalıkla noktalandı, eyvallah!
Daha doğrusu biz öyle zannediyormuşuz!
Son anda gelen açıklamalar oldu:
“Bütün illerimizde gösterilerin 10 Ağustos Çarşamba günü bitirilmesine karar verilmiştir!..”
Niçin, neden?
10 Ağustos gününün bir anlamı mı var?
Evet var, hem de çok büyük...
Recep Tayyip Erdoğan 10 Ağustos 2014 Pazar günü yapılan referandumda yüzde 51 oyla Cumhurbaşkanı seçilmişti.
Yani onun bu makama seçilmesinin ikinci yılı kutlanacak.

*  *  *

Tahmin ediyorum o gün AKP tarafından yine büyük gösteriler ve şenlikler düzenlenecek.
Gündemde hazır darbe girişimi, FETÖ vesaire olayları varken ve toplum istim üzerinde iken, fırsat bu fırsattır denilerek o günün yıldönümü, sokağa çıkarılan kitleler tarafından yine 81 ilde kutlanacak.
Sokak gösterilerinin 10 Ağustos’a kadar uzatılmasının anlamı budur.
Ellerindeki propaganda gücünü dibine kadar kullanıp toplumu yine gereceklerdir.


Diyanet’in İslamla bağdaşmayan yanlışı


Sevgili okuyucularım, dün gazetelerde bir haber vardı, okuyunca hem şaşırdım hem de dinimiz adına üzüldüm.
Gökhan Açıkkolu isimli bir öğretmen 15 Temmuz darbe girişiminin hemen ardından gözaltına alınıyor. Gözaltı sürecinin ikinci haftasında İstanbul Emniyet Müdürlüğü nezarethanesinde
fenalaşıyor, kaldırıldığı hastanede ölüyor.
Cenazenin İstanbul’da gömülmesine izin verilmiyor.
Ailesi naaşını Konya’ya
taşımak için cenaze aracı istiyor, o da verilmiyor. Bu durumda cenaze, ailesi tarafından sağlanan bir araçla Konya’ya götürülüyor.
Cenaze namazı kılınacak, bu kez de Konya’da hiçbir imam kabul etmiyor.
İmam olmayınca öğretmenin cenaze namazını mahalleden biri kıldırıyor ve bir mezarlıkta imam olmadan toprağa veriliyor. Mezarlığa yakınları dışında kimsenin girmesine izin verilmiyor.
Olay bu.

*  *  *

Öğretmeni tanımam, suçunun ne olduğunu ve gözaltında niçin öldüğünü bilmiyorum.
Bildiğim tek şey, Diyanet’in bu konudaki tavırları yanlıştır ve dinimize yakışmaz.
Türkiye’de bugüne kadar her cinsten on binlerce suçlu ölmüştür.
Katil, dolandırıcı, vurguncu, hırsız, tecavüzcü, darbeci ve PKK’lı teröristler...
Ben bugüne kadar Diyanet’in binlerce insanımızı şehit eden PKK’lı katiller dahil “Bu şahsın namazı kılınmaz” dediğini, imamlarına bu doğrultuda talimat verdiğini hiç duymadım.
Varsayalım bu öğretmen darbecidir, teröristtir. Yani suçludur...
Ya da belki bu sürek avında, kaynatılan cadı kazanında birilerinin ihbar etmesiyle haksız yere gözaltına alınmış bir masumdur.
İktidar partisinin arka bahçesine dönüşen Diyanet, ölmüş bir insanın intikamını şimdi ailesinden mi almak peşindedir?
Bunun dinimizle bağdaşan bir tarafı var mıdır, varsa nedir?
Yapmayın etmeyin, ayıptır günahtır.