Sevgili okuyucularım sizlerden her gün tomarla mektuplar alırım, zaman yetmediği için hemen hiçbirine ne yazık ki yanıt veremem.
Mektuplar son haftalarda iyice artış gösterdi.
Darbe girişimi sonrasında devlet memurluğundan ihraç edilen, açığa alınan, ya da tutuklanan mağdurların sayısı acayip bir biçimde çoğalınca bu kez onlar yazmaya başladı.
Kendilerinin, eşlerinin, kardeşlerinin veya başka yakınlarının nasıl haksızlığa uğradığını anlatıyorlar.
Yazanların hiçbirini tanımam. İçlerinde yalan söyleyenler, örgüte, darbeye vesaireye katılanlar, şu veya bu dümeni çevirenler, gerçekten suçlu olanlar olabilir. Ama bazılarının masum olduğuna, haksızlığa uğradığına yüzde yüz inanıyorum.
Kendilerini savunma hakkı verilmeyen o masumların günahı ne?
Yazanların çoğu da korkuyor, “Aman ismimi açıklamayın” diyor.

*  *  *

Babası polis... Meslekten ihraç edilmiş... Önümüzdeki mayıs ayında emekli olacakmış. Biri üniversitede okuyan, öbürü üniversite bitirmiş iki çocuğu var. Ailece mayıs ayını beklerken baba birdenbire açığa alınmış.
Kızı mektubunda telefon numarasını vermiş, aradım.
İnsan sarrafıyız!..
Telefonda hüngür hüngür ağlayan bir evladın bana rol yapması, yalan söylemiş olması mümkün değil.
Evleri kira, babanın maaşı dışında bir gelirleri yok ve kız ağlıyor. Emeklilik hakkını da yitirmişler, aile mahvolmuş... İçim parçalanıyor.

*  *  *

Dün gazeteye gelen bir anne, emekli bir öğretmen mektup bırakmış. Gazetede değildim, gelince okudum. İsim verilmesini istemiyor. Oğlu Güneydoğu’da görev yapan bir komando subayımız:
“Oğlum yıllardır Güneydoğu’da terörle mücadele eden bir subay. Atatürk ilkeleri dışında başka bir ideoloji sahibi olmayan, yıllarını eşi ve dört yaşındaki biricik yavrusundan uzakta geçiren oğluma ve onun gibilere yapılan haksızlıklara son verilmesini diliyorum.
Oğlum haksız yere tutuklandı.
Sonrasında Vakıfbank’ta çalışan gelinimiz de hiçbir açıklama yapılmadan ihraç edilip işsiz kaldı.
Türk adaletine inanıyorum, bu haksız işlemlere dur denilmesini bekliyorum.”

*  *  *

Tarsus Kadın Cezaevi(nden bir hakim yazıyor. Aslında kitap olacak nitelikte uzun bir mektup. Çok kısaca özetliyorum:
“Çok zor bir süreç yaşadık. 16 haftalık hamile idim. Bütün bu süreci karnımda taşıdığım doğmamış bebeğimle yaşadım. (Cezaevi koşullarını anlatıyor, inanılır gibi değil.) Koğuşta meslekten ihraç edilen 14 kadın hakim ve savcıyız.
İki aydan fazla bir süre geçti, tutukluyum.
Cezaevinde yüzlerce tutuklu ve hükümlü varken bu kadar kişiye sadece bir doktor bakıyor. O da sadece perşembe günleri öğleden sonra.
Şu anda 27 haftalık hamileyim. Bu benim ilk hamileliğim.
Hastaneye demir kelepçelerle gidiyoruz. Doktorun bebeğin durumu iyi demesi bile bana yetiyor. Kilosunu, boyunu, görüntüsünü sormak aklıma bile gelmiyor.
Gözyaşlarımı tutamadığım anlar da oluyor.
İnanın hiçbir şey umurumda bile değil. Beni en çok yıpratan, bebeğimin karnımda bu şekilde büyümesi. İkimiz de çok zor günler geçiriyoruz.
Aslında ben koğuştaki şanslı bayanlardan biriyim çünkü eşim tutuklanmadı.
Bu mektubu size yazma nedenim, sesimizi biraz olsun duyurabilmektir...”

*  *  *

Bir başka mektup... Yine isminin açıklanmasını istemiyor:
“15 Temmuz darbe girişimi gerçekleştiğinde, Mersin’de İngilizce öğretmeni olan Rahime Yıldız hamileliğin son döneminde idi. Doğumuna 19 gün kalmıştı. Çok sıkıntılı bir hamilelik süreci geçiriyordu.
Rahime öğretmen darbe girişiminden birkaç gün sonra terör örgütü üyesi olma suçlamasıyla açığa alındı.
Sonrasında 4 Ağustos günü doğum yaptı ve bir kızı oldu.
İlk çocuk olduğu için hem çok tecrübesiz, hem de heyecanlı idi.
Çocuk sarılık oldu, ailece çok endişelendiler. Bebek anne sütünü de alamıyordu.
Anne tam kendini toparlarken, bu kez 1 Eylül günü meslekten ihraç edildi.
9 Eylül günü ise tutuklanarak cezaevine gönderildi.
Anne halen Tarsus Kadın Cezaevi’nde yatıyor.
30 kişilik koğuşta 60 kişi kalıyorlar ve bebek de onlarla birlikte.
Neyse ki Rahime öğretmenin sütü henüz kesilmedi.
Cezaevi doktoru bebeğin bu şartlarda cezaevinde kalması uygun değildir diye rapor verdi ama anne revire bile alınmadı.
Tutuksuz yargılama diye bir müessese varken 30 günlük bebeği cezaevine sokmak ve orada tutmak nasıl bir adalettir?..”

*  *  *

Böyle yüzlerce mektup gönderip yakınanlar, haksızlığa uğradığını savunanlar arasında suçlular olabilir. Bunu ben bilemem...
Ancak edindiğim izlenim, bu aşamada çok sayıda masum insanın canı yakılıyor.
Ben, hangi siyasi görüşte olursa olsun o masumların, haksızlığa uğrayanların sesini duyurmayı amaçlıyorum...
Ve tahmin ediyorum, onlardan bazıları geçmişte benim yazıları okudukça küfrediyordu!
Bu süreçte hem gazetecilik, hem de insanlık görevimi yerine getirmeye çalışıyorum.
Vicdanım çok rahat.