Diyarbakır’da yıllarca gazetecilik yapan, sıkıyönetim, Devlet Güvenlik Mahkemeleri (DGM) dönemindeki terör örgütleri duruşmalarını izleyen meslektaşım Raşit Kısacık’a, “Çözüm Süreci” adı altında bölücü terör örgütü liderleriyle görüşmeler yapıldığında “bunun sonucu ne olur?” diye sormuştum. Raşit, “Çözüm değil, çözümsüzlük sürecine girildi. PKK asla ve asla silah bırakmaz. Varlık nedeni silahtır. Bu süreçte bazı şehirler kurtarılmış bölge ilan edilecek. Ayaklanma provalarıdır bunlar” diyordu. Aynı günlerde televizyonlarda “terör uzmanı” diye tanıtılan ancak bir adım ötesini göremedikleri ortaya çıkanlar da bazı siyasiler gibi “artık silahlar gömülecek” diyordu.
Gelelim bugünkü duruma. Ülkemizin diğer bölgelerinde olduğu gibi Güneydoğu’daki vatandaşın da ne anayasa ne de başkanlık sistemi umurunda bile değil. Özellikle Güneydoğu’daki vatandaşlarımızın birinci önceliği can ve mal güvenliğidir. Bugün o yörelerimizde can güvenliği de, mal güvenliği de yok. İnsanlar evini-barkını bırakıp kaçıyor. Devlet ise Suriyeli sığınmacılara gösterdiği şefkati bile onlardan esirgiyor.

MİT, EMNİYET, JANDARMA NE YAPTINIZ?


Yerel yönetimler, özerkliğin gerçekleşeceğine, sonunda bağımsız bir Kürdistan’ın kurulacağına inananlar öyle bir psikolojik üstünlük sağladı ki, bunun sonucu olarak ilçelerin silah ve mühimmat deposu haline getirilmesine yardım eden vatandaşlar da oldu. Örneğin Diyarbakır’ın göbeği olan üç kişinin yan yana yürüyemediği darlıktaki sokaklarda yüzlerce hendek nasıl kazıldı? Bazalt taşlı bitişik nizam evlerin birbirine geçişleri nasıl sağlandı? Kandil’den elini-kolunu sallayarak gelen teröristlere burada yaşayanlar korkudan veya gönüllü olarak yardım etmese, evlerine konuk etmese, oraların siper haline getirilmesine izin vermeseydi bu duruma gelinir miydi? Raşit Kısacık’a sordum, “Asla” dedi ve şöyle devam etti:
“Diyarbakır ve Cizre’de Milli İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT) bırakın müdürlüklerini bölge başkanlıkları var. Yani buralar istihbaratın ana merkezleridir. Üst düzey istihbaratçılar sürekli o ilin valisi ya da kaymakamı ile temas halindedir. ‘Çözüm süreci’ denilen dönemde binlerce silah, tonlarca mühimmat buralara yığılırken, Kandil’den teröristler gelirken, evlere yerleşirken hiç mi duymadı? Elbette ki olanlardan haberdardı. Ama valilere gelen emirler ile güvenlik güçleri elleri kolları bağlı sadece bu olanları izlemekle yetindiler.

KAÇARSA, ÖRGÜT ÖLDÜRECEK


Artık dayanılmaz noktaya gelinince devlet harekete geçti. Teröristler bu ilçelerde başarılı olurlarsa daha birçok ilçe ve ilde de benzer hazırlıklar yapılacaktı. Güvenlik güçlerimiz şehit veriyor, operasyon uzuyor ama bu onların eğitimsizliğinden değil, sivil vatandaşın zarar görmemesi için dikkatli davranmasından kaynaklanıyor.”
Bölgenin bu duruma gelmesine zemin hazırlayan o hendekleri kazan ya da kazılmasına yol açan yerel yönetimler ile onların bağlı olduğu siyasi parti ne yapacağını şaşırmış durumda. Çünkü bu durumun oluşması talimatını veren PKK, hendek savaşında “levazım bölüğü” görevini yerel yönetimlere ve sempatizanlara vermişti. Emaneten verdiği “hendek savaşını” şimdi kendisi sürdürüyor. İlçeden kaçmaları halinde örgütün kendilerini infaz edeceğini biliyorlar. Nitekim, bu konuşmalar telsizlere de yansıdı. PKK sempatizanı ve HDP’li olmayan vatandaşlar AKP’nin de, HDP’nin de “Çözüm süreci” adı altında kendilerini aldattığına inanıyor. Yöre halkının bakışını aktaralım:
“Biri PKK’ya silah bıraktırır, dağdakileri ovaya indirip onlara iş bulur, Kürt ile Türk’ü kaynaştırıp bu kanlı oyunlara son verdirir umudunu bize aşıladı. Diğeri ise bunu fırsat bilip istifa etmeleri gereken milletvekili ve belediye başkanlarının emrindeki araçlarla hendekler kazdırdı, Kandil’den militanları getirtip içimize sokarak, sokaklarımızı, evlerimizi silah ve mühimmat deposu olarak kullandı. Bizim aşımız var mı? Barındığımız yerler ne oldu? Aç ve açıkta kalmamızı hiç mi hiç düşünmediler? Bu kirli hendek savaşının içinde kaldık. Ne olacak sonumuz bilemiyoruz.”

DİNİ DE KULLANIYORLAR


Güneydoğu halkını dini kullanarak tuzağa düşürmek isteyenler de boş durmuyor. Nurculuk hareketini yeniden hortlatmak isteyenlerin arasında yasadışı Kürtçü parti ve örgütlerin yanı sıra bazı yerel yönetimler de bu işlerin içinde. Örnek de verelim: Erzurum’a bağlı Hınıs İlçesi’nin BDP’li Belediye Başkanı ve çevresi Şeyh Said’in anıtının dikilmesi için bir çalışma başlattı. Kürt ayaklanmasını başlatan, sonunda idam edilen Şeyh Said için bugün olayların merkezi durumundaki Sur-Ulucami önünde bir grup birkaç yıl önce ellerinde Şeyh Said’in fotoğraflarıyla “şehitler ölmez” diye bağırıyordu. Hınıs Belediyesi şimdilik belediye araçlarıyla hendekler kazdırmamış ama Şeyh Said’in anıtının bir an önce ilçeye dikilmesi için çaba gösteriyor. İşte, bu da bölgedeki durumun başka bir boyutu.