Halktan toplanan vergilerle yayın yapan TRT, Avrupa Futbol Şampiyonası’nı (EURO-2016) izlemek için Fransa’ya 93 kişi göndermiş!
CHP Trabzon Milletvekili Haluk Pekşen ile İzmir Milletvekili Atilla Sertel de hazırladıkları önergelerle, “dev (!) kadroyu” Meclis gündemine taşımışlar.
Gayretli milletvekilleri TRT’nin bağlı olduğu Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş’un cevaplandırması istemiyle şunları soruyorlar:
“Bu kişiler kimlerdir ve görevleri nedir? Başka ülkeler 30 kişilik kafilelerle Euro 2016’ya giderken Türkiye 93 kişiye neden gerek duymuştur? Ayrıca aldıkları toplam harcırah ne kadardır?..”
Atilla Sertel “Cevap geleceğini sanmam, gelse bile gerçeği yansıtacağına inanmam. Ama bir takım torpillilerin Fransa’ya “gezelim görelim” turu için gittiklerini bilen bir kişi olarak, ‘görevlendirme’ adı altında yapılacak açıklamaları da yutmam” diyor!
Haluk Pekşen ise “Gidenler arasında haklarında yolsuzluk soruşturması sürdürülen idari yetkililer var mıdır” diye soruyor!

*  *  *

Benzer bir skandalın Digitürk’te de yaşandığı öne sürülüyor. Henüz TMSF tarafından Katarlılara devir işlemleri tamamlanmayan Digitürk ekibinin de Paris yolculuğuna 50 kişiyle çıktığı, giden TMSF’cilerin önemli bir bölümünün yayıncılıkla hiçbir ilgisi bulunmayan idari kadrolarda görevli oldukları iddia ediliyor.
Bilindiği gibi Euro 2016’yı Fransa ve Almanya kendi teknik ekipleriyle görüntülüyor. Çekimler uydu aracılığıyla tüm dünyaya aktarılıyor. Yani hem TRT’nin, hem de Digitürk’ün maçları spiker ve yorumcularla anlatmaktan başka hiçbir çabasına gerek kalmıyor.

*  *  *

Ah TRT, Vah TRT!..
Nereden nereye?
Hiç unutmuyorum, Türk televizyon tarihinin ilk uluslararası yayını olan Münih Olimpiyatları’nı 30 kişilik bir ekibin müthiş özverisiyle Türkiye’ye yansıtırken, İsrailli sporcuların kampı, Kara Eylül adındaki teröristlerce basılmış ve çok acı olaylar yaşanmıştı.
Bana televizyonculuğu sevdiren iki büyük usta Arman Talay ve Güneş Tecelli ağabeylerimin görevlendirmesiyle olay yerine koşmuş ve kameraman arkadaşımla birlikte saatlerce baskını görüntülemeye uğraşmıştık. Eğer meslektaşım Zozo Toledo çantasında kendisine sakladığı bir sandviç ve şişe suyunu bizimle paylaşmamış olsaydı, az kalsın kızgın güneşin altında açlık ve susuzluktan bayılacaktık....
Ama Arman ve Güneş ağabeylerimin “Aferin çocuklar, görevinizi başarıyla yaptınız” demeleri, tüm yorgunluğumuzu unutturmaya yetmişti.

*  *  *

Münih’ten sonra Almanya’ya birçok kez gittim. Bunlardan birinde görevim, orada yaşayan işçilerimizin sorunlarını anlatan bir belgesel hazırlamaktı. Çalışmalarımız bir ay sürecek ve ülkenin neresinde yurttaşlarımız yaşıyorsa, kendilerine mikrofon tutacaktık. O yıllarda ülkede döviz darboğazı vardı. Bu nedenle Merkez Bankası’na yazılar yazıldı ve 10 bin Mark (Henüz Euro yoktu) harcırah verildi. Bu para ile Almanya’dan kiralayacağımız kamera ve kameraman ile birlikte 3 kişilik ekibin yeme içme, konaklama ve ulaşım harcamalarını yapacaktım.
Uzatmayalım. O parada tüyü bitmemiş yetimin hakkı olduğunu bildiğim için son derece dikkatli biçimde kullanıyordum. Bazen yurttaşlarımızın evlerinde konaklıyor, kimi zaman onların araçlarıyla seyahat ediyor ve böylece tasarruf ediyordum.
Bir ay sonra cebimde yaklaşık 3 bin Mark ile geri döndüm. Parayı TRT veznesine yatırmaya gittiğimde şaşırdılar. Çünkü onlar da ilk kez böyle bir durumla karşılaşıyorlardı! Yukarılara danıştıktan sonra beni Ankara- Ulus’taki Merkez Bankası’na yönlendirdiler.
Yarım gün uğraşıp Markları devlete iade etmeyi başardıktan sonra çıkarken geriye dönüp baktığımda bir de ne göreyim? Tüm çalışanlar arkamdan gülmüyorlar mı?..

*  *  *

Haklarında yolsuzluk soruşturması olmasına karşın Fransa’ya gönderilen TRT yöneticileri halkın vergilerinden oluşan harcırahları bol keseden yerken acaba ne düşünüyorlardır?..