Sevgili okurlarım,
kendi partisi Cumhuriyetçilerin açıktan cephe almasına ve nefret sınırını zorlayan ırkçı, ayrımcı söylemleri nedeniyle ülkedeki medya kuruluşlarının neredeyse tümünün karşı çıkmasına rağmen ABD Başkanı seçilen Donald Trump, kelimenin tam anlamıyla bir fenomen!.. Keskin bir İslamcılık düşmanı olan Trump’ın, 15 Temmuz darbe girişiminde Erdoğan’ın sergilediği duruşu övmesi, sonra da insan hakları konusunda kendi büyük sorunları olan ABD’nin kimseyi eleştirme hakkı olmadığı yolundaki açıklamaları Ankara’yı memnun etmişti. Bu söyleşimizde, Washington’da 10 yıl büyükelçilik ve Dışişleri Bakanlığı Müsteşarlığı yapmış olan bilge diplomat Şükrü Elekdağ’la Trump döneminde Türkiye-ABD ilişkilerinin nasıl seyredeceğini değerlendireceğiz.

12trump20cm1

Ancak, ABD’de patlak veren liberal-sol protestoları ve kaotik görünüm toplumun bir kesiminin Trump’ın başkanlığını hazmedemediğini gösteriyor. Bu da önce ABD’de seçim sonrasında yaşananları teşhis etmemizi zorunlu kılıyor. Bu nedenle Sayın Elekdağ’a ilk olarak “Trump’ı iktidara hangi etkenler getirdi” sorusunu yöneltiyorum.

*  *  *

TRUMP’I BAŞKAN SEÇTİREN HALKIN YERLEŞİK DÜZENE İSYANI

ŞÜKRÜ ELEKDAĞ (Ş.E.): Trump’ı iktidara getirenin, toplumsal yapıdaki çöküntüden kaynaklanan dip dalgası olduğu anlaşılıyor. Bu dalga, ABD’de “establishment” denilen yerleşik düzen ve siyasi sisteme karşı bazı toplumsal katmanlarda oluşan güçlü ve yaygın hoşnutsuzluk ve öfkedir. Yerleşik düzen deyince, bundan dev şirketler, yönetici sınıf ve üst düzey elit tabaka anlaşılıyor. Ülkenin siyasi sistemini oluşturan Demokrat ve Cumhuriyetçi partiler hem yerleşik düzenle bağlantılıdır, hem de onun etkisi altındadır. Trump’ın seçimi kazanmasının birçok nedeni var. En önemlisi de; sistemin, yani yerleşik düzenin dışından gelmesi ve savaş açtığı müesseselerin kokuşmuşluğuyla, bunların toplum yararına değil, zararına işlediklerini ortaya koymuş olmasıdır. Amerika’da geniş halk kitleleri, ülkenin siyasi sisteminin sadece ülkedeki güçlü ve zengin çıkar gruplarını koruduğu inancında... Bilindiği gibi bu ülkedeki siyasi sistem, milletvekili ve senatörlere yapılan para bağışlarıyla işliyor. Bu nedenle, ağır seçim masraflarını karşılama durumunda olan milletvekili ve senatör adayları, bu ihtiyaçlarını karşılayan çıkar gruplarının esiri oluyorlar. ABD’de siyasi ahlakı ve adaleti kurt gibi içinden kemiren lobicilik de, sistemin vazgeçilmez bir parçasını oluşturuyor. Aslında fiilen bir rüşvet ve yolsuzluk müessesesi olan lobiler, ABD Kongresi’nin meşru bir uzantısı gibi faaliyet gösteriyor. Güçlü çıkar grupları arzu ettikleri yasaları, lobiler üzerinden maddi menfaat sağladıkları yasama ve yürütme organı üyeleri vasıtasıyla geçirip, tadil veya iptal ettirebiliyorlar. Bu durumda maddi gücü yetersiz geniş halk tabakalarının sorunları, her iki siyasi parti tarafından da ihmal ediliyor ve her geçen gün boyutları büyüyor. Yaygın halk kesimleri de bu işleyişe tepki olarak oylarını, seçim masraflarını bizzat kendisi karşılayan, sistem dışında olması hasebiyle çıkarcı davranmadığı ve parayla satın alınamayacağını düşündüğü Trump’a vermiş bulunuyor. Buna mukabil, seçim sonuçları, geniş bir seçmen kitlesinin Hillary Clinton’a, sistemin yozlaşmış, çıkarcı ve güvenilmez bir parçası olarak baktığını gösteriyor!..

AMERİKAN RÜYASI SONA ERDİ

UĞUR DÜNDAR (U.D.): Yani her çalışana şöhret ve zenginlik vaat eden gizemli “Amerikan rüyası” kayıp mı oldu?
(Ş.E.): O, zaten kaybolmuştu. Bu sefer yıkılan, ünlü siyaset bilimci Fukuyama’nın “tarihin sonu” tezi... Bu teze göre; liberalizm dünyadaki tüm ideolojilerden üstündü ve bunun en mükemmel örneği de Amerikan demokrasisiydi... Trump’ın seçilmesi bu tezin iflası oldu!.. Yerleşik düzenin, liberal-demokrasi kisvesi altında yarattığı adaletsizlik ve ahlaki çöküş, belki de ABD’de ilk defa bu seçim sırasında bu kadar yoğunlukla sorgulandı ve gün yüzüne çıkarıldı. Sistemin çarpık işleyişi nedeniyle orta sınıfın eridiği, gelir adaletsizliğinin ürkütücü boyutlara eriştiği ve ülkenin sosyal altyapısının ihmal edilip çürüdüğü gözler önüne serilerek tartışmaya açıldı. Bunun yanı sıra, Amerikan sanayii ve teknolojisinin -pahalı işçilik ücretleri nedeniyle- Meksika ve Çin’e kaçması, ülkedeki 11,5 milyon illegal göçmen işçinin iş piyasası üzerindeki olumsuz etkileri, yaygın bir şekilde NAFTA gibi iktisadi ortaklıklarla serbest ticaret sisteminin ülkeyi zayıflattığı ve ekonomik problemleri arttırdığı hususunda ciddi bir algı oluşturmuştu. Trump’ın bu iki damar üzerinden yürüttüğü seçim kampanyası da gayet başarılı oldu. O kadar ki, sandık başı anketlerine göre, seçmenlerin % 55’i, Trump’ın ekonomiyi daha iyi yöneteceğine inandıklarını söylediler...
(U.D.): Yandaş medya Trump’ın iktidara gelmesini, “ABD ile ümit verici bir döneme giriliyor” şeklinde manşetler atarak karşıladı. Siz de ayni fikirde misiniz?

TRUMP KÜRT GÜÇLERİN HAYRANI VE ESAD’IN KALMASINDAN YANA

(Ş.E.): Elimizdeki verilerin objektif analizi maalesef böylesine olumlu bir tahminde bulunmamıza imkân vermiyor. Nitekim Trump, The New York Times’a verdiği röportajda, “Kürt güçlerinin büyük hayranıyım. Diğer yandan Türkiye ile son derece başarılı bir ilişki içinde olma potansiyelimiz var. Eğer her ikisini bir şekilde bir araya getirebilirsek, gerçekten harika olur” demişti. Burada, Trump’ın hayranlık duyduğu “Kürt güçlerinin” PKK’nın uzantısı PYD olduğunun altını kalın çizgilerle çizelim. Trump’ın Suriye konusundaki diğer açıklamaları şöyle özetlenebilir: 1) Muhaliflerin eğitilip silahlandırılması yanlıştır. 2) Esad yerine öncelik, IŞİD’ın ezilmesine verilmelidir. 3) Ortadoğu’da bir ülkenin bir diktatör tarafından yönetilmesi, o ülkenin kaos içinde yok olmasına tercih edilmelidir. 4) Mademki, biz de, Rusya da IŞİD’den kurtulmak istiyoruz, o zaman bırakalım bu işin icabına Rusya baksın. 5) Uçuşa yasak bölge yararlı olabilir. Bu ifadeler, Trump’ın Suriye konusunda şu üç hususta kesinleşmiş görüşlere sahip olduğunu gösteriyor: Birincisi, Suriye’de ABD’nin kara gücü görevini PYD yapmaya devam edecektir. İkincisi, Esad rejimi kaosa tercih edilmeli ve desteklenmelidir. Üçüncüsü, Suriye’de Rusya’nın IŞİD’e karşı harekâtının her alanda önü açılmalıdır. Böylece uçuşa yasak bölge kararı da Rusya’ya bırakılmalıdır. Görüleceği üzere, Trump’ın PYD’ye bakışı, Obama’nınkinin aynıdır!..

TRUMP YÖNETİMİNE GÖRE AKP’NİN DESTEKLEDİĞİ MÜSLÜMAN KARDEŞLER TERÖR ÖRGÜTÜ

(U.D.): Trump’ın Başdanışmanı Emekli General Mike Flynn’in Gülen konusunda verdiği mesaj olumlu değil mi?
(Ş.E.): ABD Savunma Bakanlığı İstihbarat Teşkilatı Direktörlüğü yapmış olan Mike Flynn’in Trump yönetiminde önemli bir göreve getirileceğine kesin gözüyle bakılıyor. Flynn’in, “Gülen örgütünün küresel ağının bir terör örgütününkinden farklı olmadığı, bu nedenle ABD’nin model olacak bir ülke niteliğindeki müttefiki Türkiye’ye yardımcı olması ve ilişkileri düzeltmesi gerektiği” temalı makalesinin Ankara’da olumlu karşılandığı ve umutlar uyandırdığı anlaşılıyor. Ancak, makalede İslamofobik Trump yönetiminin Türk Hükümeti’ne verdiği bir mesaj daha var. Bu mesajda, Türkiye’nin laik bir sistemle yönetilmesinin beklendiği dile getiriliyor. Ayrıca, Trump ekibinde baş danışman konumundaki Whalid Phares, Ankara’nın sarmaş dolaş olduğu Müslüman Kardeşler’i terör örgütü olarak ilan edeceklerini açıkladı. Belirttiğim bu hususlar, Washington’la Ankara arasındaki ilave bir anlaşmazlık zeminine işaret ediyor.

FETÖ’nün iade süreci yıllar alır


(U.D.): Fetullah Gülen’in iadesi sorununa gelirsek...
(Ş.E.): Önceki röportajlarımızın birinde John Doherty davasını örnek göstermiştim. Bir İngiliz hapishanesinden New York’a kaçan İrlandalı bir terörist olan John Doherty’nin iadesini Başbakan Thatcher, kendisinin hayranı olan Başkan Reagan’dan rica etmişti. Reagan yönetimi, dava sürecini süratlendirmek için her yolu denedi. Buna rağmen, davanın sonuçlanması 6 yıl aldı.
Trump, istese de adli sürece müdahale edemez. Gülen, kendisini Türkiye’ye iade etmeyecek bir başka ülkeye sığınamadığı takdirde, uzun sürecek adli süreçte Ankara’nın, iade hususundaki ısrarını Türk-Amerikan ilişkilerini kopma noktasına getirmeyecek bir dozajda tutması aklı-selim gereğidir.

TÜRKİYE TRUMP’IN SEÇİLMESİNİ FIRSATA DÖNÜŞTÜRMELİ

(U.D.): Söyleşimizin sonuna geldik, bu nedenle kısa bir cevap rica edeceğim. “Taçlanan baş akıllanır” denilir. Bu deyiş Trump için de geçerli olacak mı?
(Ş.E.): Trump, zafer konuşmasında, tüm ABD’nin başkanı olacağı ve herkesle ortak uzlaşı zemini arayacağı yolunda bir söylem benimsedi. Ardından Müslümanların ABD’ye girişini yasaklayacağı yolundaki sözlerini web sitesinden silerek, akılcı yolda bir adım attı.
Trump için en isabetli siyaset bu akılcı yoldan şaşmaması ve şikâyet ettiği yönetim sistemini ıslah etmeye odaklanmasıdır. ABD rüyasının Trump’la canlanacağı ümidi, bu şekilde hareketi gerektirir. Böyle yapmayıp da, çatışmacı kişiliği nedeniyle “ABD’yi dünyadan izole edecek nitelikteki önerilerini” uygulamaya kalkarsa, ülkesinin çıkarlarına zarar vereceği gibi, kendi siyasi geleceğini de erkenden tehlikeye atacaktır.
Türkiye, Trump’ı fırsata dönüştürerek Türk-ABD ilişkilerini içinde bulunduğu derin krizden çıkarmaya çalışmalıdır. Bu amaçla Trump ekibiyle şimdiden diyaloğa girişmek için General Mike Flynn uygun bir muhatap olarak görünmektedir.