Yazının başına oturdum ama, fazla ağır geliyor klavye bugün bana... Parmaklarımın morali mi halsiz, yoksa tuşlar mı bi ton, bilemiyorum.

*

Mutlu olan var mı Türkiye’de?
Keyfi yerinde olan?
Ağzının tadı olan?
Bıktık arkadaş...
Usandık artık.
Keder hakim ortalığa.
Hüzün asılı sanki havada.
Gülümsemiyor kimse.
Veya, patlar gibi gülünüyor.
Asabı bozuk kahkahalar atılıyor.
Olur olmaz ağlanıyor sonra.
Bak mesela, “işsizlik yükseldi, bu ülke bu hale düşmeli miydi?” diye hesap soruyor asrın lideri... İsmet İnönü yönetiyor çünkü 14 senedir bu ülkeyi!
Dramımız komik.
Komedimiz trajik.
18 yaşında böylesine karamsar.
78 yaşında böylesine endişeli.
Hep aynı soru, noolacak çocuklarımızın hali?
Bir taraftan geçmişe hasret.
Öbür taraftan geleceğe kaygı.
Ve, kesif korku...
Molotof mu yiyeceğiz kafamıza?
Restorana giren şu sakallı herif canlı bomba mı acaba?
İspiyon, gammaz gırla...
O fetocu, bu apocu.
Ulan fırsat bu fırsat, sana da bi etiket takmasınlar kaşla göz arasında?
Bir yandan acizlik.
Beri yandan sahipsizlik hissi.
Şarapnel gibi yağıyor şehit haberleri... Rus uçağını vurduğun gün, Suriye uçağıyla askerlerimizi vurdular, ne bok yiyeceğiz şimdi?
Yürekler nasır.
Vicdanlar sağır.
Şuur kataraktlı.
Şeytan diyor...
Topla tası tarağı!
Çekip gitsen, ruhunu götüremezsin.
Kalsan, zihnine manasız.
Hiçbir yere giden oyuncak trenin yolcuları gibiyiz kardeşim, dön dolaş, aynı yer, aynı çaresizlik, aynı sıkışmışlık, hani eskiler hep söyler ya, aynı fasit daire.
Ve, yazıya noktayı koyarken...
Avrupa’dan mı kovdular be!

*

Her sabah taze umutlarla uyanmak istiyoruz ama, kötü haber, daha kötü haber, daha da kötü haber peşpeşe... Sanırsın sağsalim akşamı bulmamız tee iki asır ötede.

*

Jüpiter dünyaya çarpsa ruhu bile duymayanlar dahil... Mutlu olan bir tek kişi kaldı mı Türkiye’de?