15 Temmuz darbe girişiminin etkileri, Fırat Kalkanı Operasyonu derken, yanıbaşımızda, Irak’ta yaşanan gelişmeler Türkiye kamuoyunun gözünde kaçtı:
Irak’ta Kerkük ve Musul el değiştiriyor.
Türkiye’nin “kırmızı çizgisi” olan Kerkük’ün Türkmen kenti olarak kalması, AKP iktidarları döneminde deyim yerindeyse önce “pembeleşti”, ardından da iyice silindi gitti.
AKP’nin yıllar içinde Kuzey Irak’taki Kürt yönetimi lideri Mesud Barzani ile kurduğu iyi ilişkiler çerçevesinde, Kerkük’ün giderek Kürtleştirilmesi görmezden gelindi.
Ve 2014’te bölgeye yönelik IŞİD tehdidi sırasında, peşmergeler Kerkük’e resmen yerleşti, kontrolü ele aldı.
Şu anda Kerkük resmen Bağdat yönetimine bağlı, ancak fiilen Kuzey Irak Kürt yönetiminin kontrolü altında.
Barzani, fiili kontrolle yetinmemiş olmalı ki, geçen hafta işi “resmiyete dökmek” için de bir adım attı;
“Bağdat yönetimi ile anlaştık, Kerkük’ün nereye bağlanacağı konusunda referandum yapılacak” açıklamasını yaptı.
Yıllardır süren Kürtleştirme kampanyası sonucunda, böyle bir referandumdan çıkacak sonucu tahmin etmek pek de zor değil.
Iraklı Kürtler, Kerkük’ün resmen kendi kontrollerine geçeceğinden o kadar eminler ki, bölgenin zengin petrol kaynaklarını Kuzey Irak’taki hangi siyasi akımın/aşiretin kontrol edeceği konusunda birbirlerine bile düştüler.
Kuzey Irak Kürt bölgesinin doğusunda etkili olan, Celal Talabani’nin yıllarca önderliğini yaptığı Kürdistan Yurtseverler Birliği’nin üst düzey yetkilileri, art arda açıklamalarla Barzani ve ekibini “Kerkük’ün petrol bölgelerinde tek hak sahibi olmadıkları” konusunda uyardılar;
Barzani yönetimini çok sert ifadelerle eleştiren Ranj Talabani, 2014’te Kerkük’e yönelik IŞİD tehdidi sırasında kendilerinin Kerkük’ün köylerini, Barzani’ye bağlı peşmergelerin ise Kerkük’teki petrol sahalarını kontrol altına aldığını açıkladı. “KYB, Kerkük’te güvenliği sağlamak için her türlü imkanı kullanacaktır. Daha fazla KDP peşmergesinin bölgeye getirilmesi, durumu daha da karmaşıklaştırır” diyerek, hafif çaplı bir tehdit bile savurdu.
Kerkük gitti gidiyor derken, sıra Musul’a da geldi.
Iraklı Kürtlerin geçen hafta içinde Washington’dan üst düzey kritik ziyaretçileri oldu;
ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Tony Blinken, beraberinde Başkan Obama’nın IŞİD’le mücadele özel temsilcisi McGurk ile birlikte hem Bağdat’ta, hem de Kuzey Irak’ta temaslarda bulundu.
Konu; Musul’u IŞİD işgalinden kurtaracak askeri operasyon oldu.
Washington’un daha birkaç ay önce mali darboğaza giren Irak Kürt yönetimine kredi açmasını hatırlayın;
ABD planlarında, tıpkı Suriye’deki gibi, Irak’ta da IŞİD karşıtı operasyonlarda Kürtlere “kritik” rol biçiliyor.
Suriye’de IŞİD’le mücadele ettiği için Washington açısından “dokunulmaz” hale gelen PYD-YPG gibi, Irak’ta da Iraklı Kürtler planlanan operasyonların en önemli aktörü olarak görülüyorlar.
Ve elbette oynayacakları bu rol karşılığında, IŞİD’in Musul’dan temizlenmesinin ardından, Kuzey Iraklı Kürtler Musul’da da- tabi zengin petrol yatakları üzerinde de- söz sahibi olma imkanı bulacaklar.
Türkiye’nin güneyinde, Suriye’de ve Irak’ta hem demografi, hem sınırlar, hem de dengeler değişiyor.
Zaman; hamaseti, intikam siyasetini bırakıp, sağduyulu olma zamanı...

ABD İncirlik’e alternatif arıyor


ABD yönetimi ile FETÖ nedeniyle yaşanan itiş-kakış, şu ana kadar Fetullah Gülen’in iadesi konusunda herhangi bir gelişme sağlamadı.
Tek sağladığı, Amerikalıların Türkiye’ye yaklaşımlarını yeniden gözden geçirmeye başlamaları oldu.
ABD’de büyük politika değişiklikleri öncesinde, ilk harekete geçenler sivil toplum kuruluşları olur. Olası politika değişikliklerine ilişkin tartışmalar önce düşünce kuruluşlarında yapılır, ardından artısı/eksisi sonuna kadar irdelenen konu, resmi politika olarak hayata geçirilir.
Washington’da bu aralar en çok tartışılan konu, İncirlik’teki Amerikan üssüne, bölgedeki bir başka yerde “alternatif” bulunması.
İncirlik’e olası alternatifler konusunda birbiri ardına raporlar hazırlanıyor, yuvarlak masa toplantıları yapılıyor.
Hatta tartışma, sivil toplumu geçti, ABD Kongresi’ne bile yavaş yavaş yansımaya başladı.
Tartışma, somuta da indirgenmeye başlandı; Artık İncirlik’in alternatif olacak üslerin isimleri bile zikrediliyor;
Kıbrıs’ta İngiliz Kraliyet Hava Kuvvetleri’ne ait Akrotiri Üssü, Ürdün’deki Muvaffak Salti Hava Üssü ve Kuzey Irak’ta yeni üs kurulması...
İncirlik’e alternatif aranmasının gerekçesi ise, “Türkiye’de artan istikrarsızlık” olarak ortaya konuluyor. AKP’nin öngörülemez politikaları, ABD’ye yönelik bir soğuk/ertesi gün sıcak politika ve mesajları, Washington’u Türkiye’nin konumunu yeniden değerlendirmeye, müttefiklik ilişkisini sorgulamaya itiyor.
ABD, İncirlik’e, dolayısıyla Ortadoğu’da Türkiye ile müttefiklik ilişkisine alternatif aramaya başladı;
Ankara’da ise hiçbir hareket yok.
Öylesine kısır bir siyaset ortamı oluşturuldu ki;
*Türkiye’nin ABD ile müttefiklik ilişkisine devam edip etmeyeceğine;
*Edecekse, Washington’la ilişkilerin nasıl yeniden istikrarlı hale getirilebileceğine;
*Eğer ABD’den vazgeçilecekse, Türkiye’nin böylesine karışık bir ortamda güvenliğini sağlamlaştıracak yeni alternatiflerin ne olabileceği hiç tartışılmıyor bile.
ABD’den, dolayısıyla NATO’dan vazgeçmek çok önemli bir karar; Ancak kamuoyuna yansıyan Şanghay İşbirliği Örgütü ya da Suudilerin peşine takıldığımız İslam Ordusu filan, bu karmaşık Ortadoğu coğrafyasında Türkiye’nin güvenliğini sağlamlaştıracak alternatifler değiller.
Türkiye olarak çok sıkıntılı bir süreçten geçiyoruz; Ancak ülkede, AKP’nin din-Türk milliyetçiliği hamaseti dışında, hiçbir ses çıkmıyor/çıkamıyor...

Ankara Fısıltısı

Karadeniz’in “Efendisi” kim?


Rusya ile Türkiye arasındaki ilişkiler görünürde son derece iyi.
Ancak diplomatik kulislerde, Ankara ile Moskova arasında alttan alta yaşanan görüş ayrılıkları konuşuluyor.
Görüş ayrılığı iken, büyüyüp de sorun haline gelebilecek kritik konu Suriye. Moskova’nın PYD-YGP’ye Ankara’dan farklı yaklaşımı, Esad yönetimi ile kuvvetli müttefik ilişkileri ve Türkiye’nin desteklediği cihatçıları Rusya’nın “terörist” olarak görmesi, şimdilik “idare edilen”, ancak ileride büyük sıkıntı yaratabilecek potansiyelde görüş ayrılıkları.
Ancak iki başkent arasında, ilginçtir, Suriye’de beklenen çatışma alanı, Karadeniz konusunda su yüzüne çıkmış duruyor.
Rusya Genelkurmay Başkanı’nın “Birkaç yıl önce Karadeniz’in efendisi Türk Deniz Kuvvetleri idi. Artık Karadeniz’in en iyi filosu Rusya’nın” sözleri, Ankara’da altı çizilerek not edildi.
Kulislerde konuşulan ise, Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın, bu sözleri sarf ettikten sadece birkaç gün sonra Ankara’da ağırladığı Rus meslektaşına herhangi bir “Karadeniz göndermesi” yapıp yapmadığı.