Daha ilk haberi çıktığında bile Tom Cruise ile nasıl olacak bu iş dedirten film “Mumya” bu hafta vizyonda...  Hollywood’u son birkaç yıldır iki şirket domine etmekte. İki çizgi roman devi: DC Comics ve Marvel. Tabi ki örnek model çok akıllıca bir stratejiyle yürütülen Marvel’in öncülüğünü yaptığı süper kahramanlar ağı. Önce kahramanlarının çoğunu tek tek kendi filmleriyle çıktılar, sonra onları birbirlerinin filminde misafir ettiler, en sonunda da “Yenilmezler” takımı kuruldu. Ortaya dev bir sinema evreni çıktı. DC Comics de aynı stratejiyi biraz geç de olsa uygulamaya başladı, çok da hızlı ilerliyorlar.

Hollywood’un köklü film stüdyolarından biri olan Universal’in de elinde 1930-1960 yılları arasında yapılmış bir dizi korku klasiği var. Herbirinin güçlü edebiyat kaynakları bulunmakta ve stüdyo bu klasiklerin dünya haklarını uzun zamandır da elinde tutmakta. “Mumya”, “Frankenstein”, “Doktor Jekyll ve Bay Hide”, “Van Helsing”, “Görünmez Adam”, “Dracula” ve “Kurtadam” gibi klasikler bunlar ve Universal da bu karakterlerin filmlerini yeni bir anlayışla tekrar çekip adına “Karanlık Evren” adını verdikleri bir korku/macera serisi başlatma kararı almış. Bu serinin karşımıza çıkan ilk filmi “Mumya”, elbette 1999’da başlayıp bir anda tüm dünyada Mısır tarihi üzerine bir merak uyandıran üç filmlik serinin bir uzantısı değil.

mumya_3

O filme de eski uyarlamalarına da küçük göndermeler yapan bir hikaye kurgusu var. Yani yine kötülüğü yüzünden canlı canlı mumyalaştırılıp lanetlenmiş bir karakterin günümüzde yol açtığı kargaşa anlatılmakta. Hırsı yüzünden babasını yeni karısı ve çocuğuyla katleden Ahmanet adlı genç büyücü kadının mezarı Amerikan ordusuna ait bir İHA’nın Ortadoğu’daki iki askeri kurtarmak için attığı füze sayesinde açığa çıkar. (bu noktada alttan alta açılacak bir politik damar bekliyoruz ama çıkmıyor) Bu iki askerden biri Tom Cruise’un canlandırdığı Nick Morton adlı fırsatçı bir adamdır. İkinci büyük hatayı da o yapar zaten ve Ahmanet’in kendisini etkisi altına almasına izin verir. Olanlar onu ve esrarengiz bağlantıları olan Jenny adlı genç bir tarihçiyi İngiltere’de büyük bir ölüm kalım savaşının içine sürükler.

Tom Cruise’u “Vampirle Görüşme”den beri böylesi bir korku/fantastik hikayenin içinde izlememiştik. Cruise gibi bir superstarın varlığı filmde başarılmak istenen karışımın da bir türlü tutturulamamasına neden olmuş sanki.. Birçok usta senaristin elinin değmesine rağmen 1999’da izlediğimiz “Mumya” kadar eğlenceli olamıyor mesela film. Zaten adı “Karanlık Evren” olarak sınırlanmış bir seriden bahsediyoruz. Peki karanlığın hakkını tam olarak verebiliyor mu? Orada da arıza var açıkçası. Çok paralar harcandığı belli olsa da çok büyük ve heyecanlı sekanslar kurulamamış. Yönetmen Alex Kurtzman uçak kazası sahnesini, kilisede zombilerle kavga sahnesini ve devamındaki araba kazası sahnesini elinden geldiğince şenlikli hale getirmiş.

mumya_2


Ama Russel Crowe’un canlandırdığı ve bütün serinin muhtemelen merkez karakteri olarak tasarlanan (Marvel’in Nick Fury’si, DC’nin Batman’i) Dr. Jekyll etkili bir katalizör olamıyor. Nick ve Jenny arasındaki kimyaya yeterince ikna olamıyoruz. Beklenen ölçüde bir mizah yok. Bir ara Nick’in ölü arkadaşı John Landis’in yine bir Universal klasiği olan filmi “Amerikalı Kurtadam Londra’da”ki gibi mizahi bir tonda kullanılıyor, ama yine de güçlü yazılamamış o sahneler.
Ancak “Mumya”nın yine de geçtiğimiz haftalarda izlediğimiz “Karayip Korsanları”nın yeni filminden daha iyi olduğunu söyleyebilirim. Mesela çok eğlendiğim birkaç güzel sahne var. Başlı başına uçak sahnesi, Jenny ile Nick arasında geçen paraşüt diyaloğu ya da Jenny’nin Nick’e ‘hadi git patakla şunu” dolduruşundan sonra Nick’in Ahmanet’ten dayağı yemesinden eğlenmedim diyemem. Kendi adıma Sofia Boutella’nın Ahmanet performansını da çekici bulduğumu söyleyebilirim. Ama arızalı final, Russel Crowe’un Jekyll karakteri ve kimi sahnelerin tatsızlığı eğlenceyi bölmüyor değil...

2,5 yıldız
Mumya
The Mummy
Yönetmen: Alex Kurtzman
Oyuncular: Tom Cruise, Sofia Boutella, Annabelle Wallis
110 dakika, 15+

İstanbul’un kedileri

Dünyanın belki de hiçbir şehrinde o şehrin insanlarıyla bir arada yaşayan bu kadar çok kedi nüfusu yoktur. İstanbul’un simgelerinden biri elbette sokak hayvanları. Batı ülkelerinde belki çok da titiz uygulanan hayvan haklarına rağmen kedilerle-köpeklerle bu kadar çok iç içe yaşanmıyor. Genç sinemacı Ceyta Torun’un bu tatlı belgeseli “Kedi”nin özellikle dünyanın batısında bu kadar sevilmesinin nedeni de bu.
“Kedi” İstanbul’un sokak kedilerinin şehir insanlarıyla nasıl iç içe yaşadığını, masamıza gelen kedilerin ellerimizle nasıl beslendiğinin, esnafın dükkanını her açıp kapayışında birlikte yaşadığı bir birey gibi gördüğü kedilerle nasıl ilişki kurduğunu güzel röportajlar ve gerçek kedi videoları eşliğinde, iyi bir prodüksiyo sunuyor izleyicilerine.

kedi

Tabi ki yabancı izleyiciler için çok değişik, samimi ve çarpıcı bir film çıkıyor ortaya böylelikle. Filmi farklılaştıran bu insanların kedilerle kurdukları bağları kendi cümleleriyle samimi bir şekilde anlatmaları. Bunun dışında sevimli kedi görüntülerinde yeni pek bir şey yok. Elbette kedi severlerin yüzlerinde tebessümle izledikleri binlerce kedi videolarından bir demet var önümüzde. Röportajlar etkili elbette, kedilerin bu kadar serbestçe dolaşabildiği, neredeyse istedikleri her şeyi yapabildikleri bir şehir görüntüsünün çıkması da güzel. Ama biz ülkemizdeki hayvan hakları konusunda gerçekte bu filmdeki kadar titiz olunmadığını da bildiğimiz için içimiz bir parça burkulmuyor değil. Ne kediler, ne köpekler biliyoruz ki saçma saçma sapan kıyımlara kurban gittiler.

Dünyanın en ünlü ‘kendini iyi hisset’ filmlerinden biri olan “Amelie” ile ilgili ünlü bir anektot vardır. “Amelie” orada çekilmiş pek çok filmden daha koyu bir şekilde Paris’i dünyanın en güzel, en romantik ve en yaşanılası şehri ilan eder. Ancak filmin yönetmeni Jean-Pierre Jeunet bir röportajında bu konuda çok çalışıp çok fazla zorlandıklarını da itiraf etmiştir.
“Kedi”de biraz öyle bir durum var sanki. Biz içinde olduğumuz için yaşanan kötü örnekleri de maalesef ki biliyoruz ve bu iyi örneklerden oluşturulmuş, güzel harmanlanmış kolaj bizi batılılar kadar vuramıyor. Elbette İstanbul’u rengarenk, huzurlu, keyifli bir şehir olarak sunan filmi, yaralı yavru kediyi kucağında tutarak seve okşaya veterinere götüren amcayı, İstanbulun diğer kedisever sakinlerini, o siyah-beyaz psikopat kediyi ve diğer bütün kedileri içimiz ısınarak izliyoruz yine de...

3 yıldız
Kedi
Yönetmen: Ceyda Torun
79 dakika, Genel

Bir türler kolajı

2010 yapımı ilk “Vampir Cehennemi” filmi vampir ve zombi filmlerini bir parça da western dokusuyla birleştiriyordu. Dünyanın bir şekilde çoğunluğunu ele geçirmiş ve bildiğimiz medeniyeti tümüyle sona erdirmiş bu vampir zombiler Martin adlı ergen bir çocuğun anne ve babasını katlederler. Martin’i usta bir avcı son anda kurtarır ve onu yanına alır. İkisi birlikte Kanada’daki kurtarılmış bölgeye ulaşmaya çalışırlar. Tabi ki yolda son derece vahşi ve kanlı olaylar onları bekler. Çünkü ‘kardeşlik’ denen bir insan grubu hayatta kalmak uğruna bu vampirlerle işbirliği yapmaktan çekinmez. Martin’in ‘beyefendi’ dediği ve ona babalık yapan usta avcıyla sonunda yolları ayrılır. Martin’i yeni tanıdığı genç bir kızla yeni bir hayata başlarken bırakır bu ilk film.
Şimdi yedi yıl sonra gelen bu devam filminde, Martin’in karısı ve kızıyla vampirlerden uzak bir kasabada kurduğu yeni düzene şahit oluruz en başta. Ancak değişik bir kadının önderlik ettiği vahşi bir grup, Martin’in hayatını altüst eder. İntikam almak için, Martin’in beyefendiyi tekrar bulması gerekmektedir...

vampir_1

İlk filmin de hikayesinde çok enteresan bir durum yoktu ama bu türler birleşimi, nispeten küçük bütçeli haliyle iyi kotarılmış bir korku/gerilim örneğiydi. Aynı sene benzer bir yapıyı TV’de de “The Walking Dead” dizisinde tuttundurmayı başarmışlardı. Devam filmi aynı tonda sürüyor ama bu sefer hikaye ilkinden daha basit ve tanıdık. Olayların gidişatını tahmin etmek kolay. Bir de iki filmdir eski westernlerin kadın karakterlere bakışını da aynen sürdürüyorlar. Güçlü bir kadın karakter yok, olanlar da bir şekilde hep ekarte edilmekteler. Gelgelelim türün sevenlerini memnun edebilecek kimi sahneler barındırıyor ve kendisini fazla da sıkmadan izlettirebiliyor film.

3 yıldız
Vampir Cehennemi: İstila
The Stakelander
Yönetmenler: Dan Berk, Robert Olsen
Oyuncular: Connor Paolo, Nick Damici, Laura Abramsen
81 dakika, 18+