YENİ ÖĞRENDİM

Geçen hafta İsrail’in Türk hükümetine gönderdiği 20 milyon dolarlık “Mavi Marmara tazminatının” mağdur ailelere ödenmediğini duyurmuştum.
Mağdurlardan birinin avukatı olan Erdal Yıldırım aylardır hukuk mücadelesi verdiklerini ancak devletin İsrail tarafından ölen kişilerin ailelerine ödenmesi kaydıyla gönderilen paraları ödemeye yanaşmadığını anlatmıştı.
Oysa kamuoyu Mavi Marmara gemisinde İsrail komandolarının saldırısı sonucu hayatını kaybedenlerin yakınlarına gönderilen ve aile başı 2 milyon dolar (7 milyon TL) tutan miktarların ödendiğini sanıyordu.
Peki, bu paralar neden ödenmiyor?
Geçen yazımda Adalet Bakanlığı’nın bazı davaların devam ettiğini bu nedenle hukuki prosedürün tamamlanamadığını açıkladığını belirtmiştim.
Ancak olay duyulduktan sonra tazminatların ödenmemesi konusunda başka engellerin çıktığını da öğrendim.
Şimdi belki çok şaşıracaksınız ama yargı İsrail’den gelen paranın dağıtımı için de mağdurların dava açmaları gerektiğini ileri sürmüş.
Bu durumda mağdur yakınlarından tazminat almaya hakkı olanlar bu parayı almak için tazminat davaları açıyorlar.
Ama sorun şu ki, bizim yasalarımızda olan “tazminatlar kişilerin haksız ve sebepsiz yere zengin olmalarını sağlayamaz” maddesi var.
İsrail tazminat ödemeyi kabul etmeden önce açılan davalarda bazı mahkemeler 150-300 bin lira arası tazminatlara hükmetmişler.
Oysa İsrail’in gönderdiği para kişi başı yaklaşık 7 milyon lira.
Mavi Marmara gemisinde can verenlerin yakınları bu parayı almak için Türk mahkemelerinde dava açtığında, mahkemenin 7 milyon lira tazminata hükmetmesi “tazminatlar sebepsiz ve haksız yere zenginlik yaratamaz” maddesine takılıyor.
Daha doğrusu mahkemeler daha önce bu tür bir karar almadıkları için bu olaya özel karar da alamıyorlar.
Böylelikle Mavi Marmara gemisinde ölenlerin yakınları tazminatları alamıyorlar.
Ne olacak? Bu bilinmiyor. Çünkü bazı mahkemeler “tazminatın kime verileceği” konusunda da sıkıntılar yaşıyor. Çünkü tazminat “yasal mirasçılara” mı verilecek yoksa ailelere mi? Örneğin ölenlerden birinin nişanlısı “Düğünümüze birkaç gün vardı, evlilik için hazırlıklar yapmış ve çok masrafa girdik” dediğinde ne olacak?
Sonuçta tazminat çok büyük. Aileler içinde bile sorun çıkaracak kadar büyük üstelik. Devlet de galiba “Bizim yasalarımıza göre aile başı 200-300’er bin lira verir gerisini hazineye gelir kaydederiz” diyor belki de.

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Zengin FETÖ’cülere tahliye veren mahkemeler inceleniyor mu?


İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın damadı Ömer Faruk Kavurmacı FETÖ sanığı olarak hapisteyken, sağlık sorunu nedeniyle tahliye edildi biliyorsunuz.
Kavurmacı’nın tahliyesi AKP çevrelerinde bile tepki yarattı ve “vicdani” bir sorun haline geldi.
Oysa Ömer Faruk Kavurmacı FETÖ sanıkları arasında tahliye edilen ilk ve tek kişi değil. Bugüne kadar FETÖ’cü olmakla suçlanan ve haklarında 15-20 yıl hapis cezaları istenen birçok kişi tahliye edildi.
Bu kişilerin davaları devam ediyor ve yurtdışına çıkmalarına da izin verilmiyor.
FETÖ davalarından tahliye edilenlerin ortak noktası hepsinin çok zengin kişiler olması.
FETÖ nedeniyle tutuklu olan askerler, memurlar, akademisyenler, esnaf olanlar kolay kolay tahliye edilmiyor.
İşte bu noktada akıllara “Parası olan mı tahliye ediliyor” kuşkusu düşüyor. Bu konuda ben de dahil birçok kişi yazılar yazdı. Yargıda bir “FETÖ’cü borsası” oluştuğu da söylendi.
Bu tür söylentiler yargı sistemini derinden sarsan olaylardır.
Adalet Bakanlığı acaba bu konuda bir çalışma yapıyor ve “zengin FETÖ’cüleri tahliye eden mahkemeleri” mercek altına alıyor mu?
Alması gerektiğini düşünüyorsunuzdur mutlaka. Adalet Bakanlığı ne yapıyor acaba?

SORDUM ÖĞRENDİM

Metal yorgunluğu baştan başlarmış


AKP Genel Başkanı Erdoğan partisinin çalışmalarından pek memnun olmadığını belirterek “180 günlük” bir süre verdi ve “herkes toparlanmalı, kadrolarımız gençleşmeli, ilk günkü heyecanla yeniden işe sarılmalı” dedi.
Erdoğan partisinde bir “metal yorgunluğu” hissettiğini de söyleyerek bunun mutlaka giderilmesini istedi.
Metal yorgunluğunu hep duyarım, sizler de duyuyorsunuzdur.
Metalürji mühendisi bir arkadaşıma sordum. “Çok sağlam görünen ve sağlam olduğunu sandığımız metalden yapılmış eşyalar zamanla kendi içlerindeki gücü ve direnci kaybederler. Hiç kırılmayacak sandığınız bir metal eşya bir fiske ile darmadağın olabilir” dedi.
Metal yorgunluğu en çok uçaklarda ve gemilerde görülürmüş.
Metal yorgunluğu geminin başından başlarmış. En çok dalgaya maruz kaldığı içinmiş bu. Aynı şekilde uçaklarda da önce pilot kabininin bulunduğu bölgede metal yorgunluğu olurmuş.
Demek ki metal yorgunluğuna uğrayan yerler aynı zamanda o şeyin en önemli noktası.
Erdoğan metal yorgunluğundan söz ederken belki bu ayrıntıyı bilmiyordu. Öyle ya eğer partide bir metal yorgunluğu varsa o da baştan başlıyor demektir. Yani kendisinden. Erdoğan kendi yorgunluğunu da göz önüne alıyor mudur?

HOŞUMA GİDEN ŞEYLER

Doğal Yaşam Festivali bugün başlıyor


Bilgi Üniversitesi Santral İstanbul Kampüsü bugün ve yarın Doğal Yaşam sevdalılarına ev sahipliği yapıyor. Happy Nest’in önderliğinde bu yıl ilk kez yapılacak Doğal Yaşam Festivali’nde doğal ürünler sergilenirken günlük yaşamda kullanılan doğal ürünler ve bunlara ulaşma yöntemleri de söyleşilerle anlatılacak.
Festivalde uygulamalı atölye çalışmaları olduğu gibi çocuklar için sokak oyunlarının canlandırılacağı bir turnuva da yapılacak.
Doğal Yaşam konusunda uzman yazarların okurlarıyla buluşacağı Doğal Yaşam Festivali’nde yoğa, meditasyon ve nefes workshopları yapılacak, örgü, el işi, taş boyama gibi hobiler de tanıtılacak.
Artık sıcak yaz günlerinin başladığı bir sırada keyifli bir hafta sonu geçirmek isteyenlere tavsiye ederim. Girişin ücretsiz olduğunu da ekleyeyim.

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Ne kadar değerli olduklarını şehit olunca öğrenebiliyoruz


Şırnak’taki korkunç helikopter kazasından sonra şehit olan kahramanlarımızın hayat hikâyeleri de yüreklerimizi burkuyor.
Tümgeneral Aydoğan Aydın ile Yarbay Songül Yakut’un yakın dönemde yaşadıklarını büyük bir üzüntüyle öğrendik.
Tümgeneral Aydoğan Aydın çok uzun yılladır Güneydoğu’da terörle mücadelede eden bu uğurda canını tehlikeye atmaktan hiç çekinmeyen, teröristlerin askerleri şehit etmelerini önlemek için “Benim bulunduğum bölgeyi hemen bombalayın” talimatı verecek kadar kahraman bir subaydı.
Ama o kahraman general 15 Temmuz dinci faşist kalkışmasından sonra FETÖ’cü diye ihbar edilmiş ve gözaltında alınarak bir hücreye atılmış. Gerçek ortaya çıkıncaya
kadar da muhtemelen çok kahrolmuştur.
Songül Yakut ise Balyoz Davası sırasında bir ihbar sonucu ordudan atılmış bir binbaşıydı. Komutanları “ihbarın gerçek olduğuna” kanaat getirip Songül Yakut’u hiç dinlemeden kapı önüne koymuşlar. Songül Yakut kırılan gururunu tamir etmek ve itibarını geri alabilmek için 3.5 yıl boyunca tüm engellemelere, hatta hakaretlere rağmen yılmamış, verdiği hukuk mücadelesini kazanarak tekrar ordusuna dönmüş.
Biz bu gerçekleri ve o iki kahraman komutanın değerini ancak “şehit olduklarında” öğrenebildik.
Keşke bugün o kahramanlar hakkında yazılanlar, onlar sağken de söylenebilseydi.
Ama inanıyorum ki ruhları bir dönem dibe vurdurulmak istenen itibarlarının şimdi şahikaya ulaştığını görüyorlardır.
Ve yine inanıyorum ki diğer 11 kahraman subayımızın da benzer hayat hikâyelerini de öğreneceğiz.
Belki de tek tesellimiz budur.