YENİ ÖĞRENDİM

Hürriyet’teki iktidar sözcüsü yazar referandum gecesi AKP Genel Merkezi’nde ciddi bir burukluk yaşandığını yazdı. Yazıya göre gelen sonuçlardan hiç memnun olmayan ve hayal kırıklığı yaşayan parti yöneticilerini bizzat Başbakan Binali Yıldırım teselli etmiş “Yapmayın arkadaşlar biz kazandık” demiş.
Bu yazıyı okurken, bugüne kadar verdiği bilgilerin hepsi doğru çıkar Ankaralı bir haber kaynağım aradı. Referandum sonuçlarını konuşurken söz bu yazıya geldi. Haber kaynağım “Hürriyet yazarı hükümet tarafını yazmış ama sanıyorum bildiği halde sarayın ilk tepkisinden hiç söz etmiyor” dedi.
Bunun üzerine “Sarayda ne oldu?” diye sordum. “Öncelikle” dedi “Erdoğan’ın Huber Köşkü’nde medyanın önüne çıkmadan önceki fotoğraflarını gördün değil mi?” diye sordu.
O fotoğrafı hatırlayacaksınız. Erdoğan’ın yüzü simsiyahtı, hiç gülmüyordu, garip bir endişe hakimdi bakışlarına. Aynı şekilde damat Albayrak, İbrahim Kalın ve Yiğit Bulut’un görüntüleri de aynıydı.
AKP’ye çok yakın olan haber kaynağım anlatmaya başladı. “Sandıklar açılmaya başlandığında Erdoğan ve çevresindekiler çok neşeliydi. Kesin kazandıklarına ve fark atacaklarına inanıyorlardı. Ancak ilk sonuçlar gelmeye başladığında yüzler asıldı. Çünkü hayırlar önde gidiyordu. Bunun üzerine sağa sola telefonlar edilmeye başlandı.”
Bu telefonlar sözünü duyunca “Ne telefonları bunlar, bir numara çevirmek için mi?” diye sordum. “Valla ne kimle konuştular bilemiyorum tabii, ama daha sonra YSK’nın garip açıklamaları gelince ben de şüphelendim” karşılığını verdi.
Daha sonra kaldığı yerden devam etti; “Yarım saat kadar içinde evet çıksa bile bunun kıl payı olacağı anlaşıldı. İşte bu sırada danışmanlardan birinin ağzından (Bu durumda seçimi kazanamayız ki) cümlesi dökülüverdi. Erdoğan çok öfkeliydi. Kızgın gözlerle etrafına bakınıyordu. Oradaki herkes (aman bana bir şey olmasın) telaşı içinde bir yerlere kaçmayı düşünüyordu.”
Ankaralı kaynağım “Bu panik çok normal” dedikten sonra yine devam etti; “Erdoğan’ın danışmanlarını yabana atmamak gerek. Gerçeği görüyorlar elbette. Bunca çabadan sonra, gözlerini kapatıp devletin bütün imkanlarını kullandıktan, her türlü hile ve kurnazlığı yaptıktan sonra ucu ucuna kazanılan bir referandum başarısının 2 yıl sonraki seçimlerde ağır bir yenilgiye dönebileceğini görüyorlar.”
Bunun üzerine “Peki, sizce ne olur bu iki yılda?” diye sordum ve ekledim “Sanıyorum sorunları anlatacaksınız ama Erdoğan yüzde 60’la kazansa bile aynı sorunları yaşamayacak mı?”
Haber kaynağım “Öyle değil işte” dedi ve biraz “soluklandıktan sonra “Bak şimdi” dedi ve anlatmaya başladı;
“Erdoğan bütün kaynakları referanduma harcadı. Büyük vaatlerde bulundu. Milletin bir kısmı Erdoğan’ın başkan olması halinde terörün biteceğine ekonominin düzeleceğine, işsizliğin biteceğine, Suriye ve Irak’ta çok büyük askeri başarılar kazanacağına, Türkiye’nin dünya lideri olacağına, Amerika ve Avrupa’yı dize getireceğine inanıyor. Bunların hiçbirinin olmasına imkan yok.”
Sözünü kestim “Tamam onu ben de biliyorum, oran yüksek olsa ne değişecekti?”
Kaynağım “İşte” dedi “Önemli nokta da bu” diyerek devam etti; “Erdoğan iki yıllık süreçte oylarının erozyona uğrayabileceğini biliyor. Ama şimdi destek sınırda, en küçük bir gerileme başkanlığı elinden alacak, bunun farkında.” Sonra biraz durakladı “Burada MHP faktörü önemli. Belli ki MHP evetlere çok az destek verdi. Bu durumda 2019’da MHP’ye tavizler vererek seçimi kazanmak zor görünüyor. O halde yeni destek alanları arayacak, o da şu anda Kürtler gibi gözüküyor. Bu yol açık ama tehlikeli. O kadar terörist dedikten sonra Kürtlerin hangi kesimiyle ittifaka gidecek?”

DEDİKODU

Mühürsüz pusulalar “Hayır çıkacak korkusuna” karşı önlemdi


Yüksek Seçimi Kurulu eğer “mühürsüz oylar geçerlidir” açıklaması yapmasa konu kimsenin aklına gelir miydi?
Belki gelirdi. Ama muhtemelen gelmeyecekti. Daha sonra çıkan bazı görüntüler konuşulacak ama buna itirazlar sandık bazında yapılacağı için çoğu reddedilecekti.
Peki, YSK neden mühürsüz pusula konusunu alevlendirip bütün şimşeklerin üzerine çekilmesine neden oldu.
Şimdi duyduğum bir “dedikoduyu” aktarmak istiyorum.
Deniyor ki “Mühürsüz pusula konusunun ortaya atılması hayır çıkma korkusuna karşı bir önlemdi.
AKP mühürsüz pusulalar olayını önceden biliyordu. 2.5 milyona yakın oy bu şekilde kullanılacaktı. Böylelikle seçim sonucu garanti altına alınmak isteniyordu.
Saray kurmayları gün boyu sandıklarda “pull pay” denilen sistemi uyguladı. Yani oylarını kullananlara yönelik bir anket yapıldı. Bu anketlerden hayır çıkma olasılığının çok yüksek olduğu görüldü.
Bunun üzerine “Hayır çıkarsa ne yaparız, bunu nasıl geri çeviririz” sorusuna cevap arandı.
Çare olarak zaten bilinen mühürsüz pusula olayının YSK tarafından açıklanması kararına varıldı. YSK arandı ve açıklama yaptırıldı.
Asıl beklenen şuydu; Sandıktan hayır çıkınca AKP mühürsüz oy pusulalarını bahane edecek ve YSK’nın duruma el koymasını isteyecekti. Bu durumda sayımlar kontrollü biçimde yapılacak ve değiştirilecekti. Ancak beklenmeyen bir gelişme oldu ve o 2.5 milyon oy sayesinde evet oyları kıl payı kazandı.
Şimdi iktidarın hazırladığı tezgah kendi aleyhine dönmüş oldu.

Bİ SORALIM BAKALIM

Hani anayasa değişiklikleri Erdoğan için değildi


Getirilen ucube anayasa değişikliklerinin Tayyip Erdoğan’ı ömür boyu başkan yapmak için olduğunu anlatıyorduk, iktidar ve yandaşları ise “Hayıııır” diyorlardı “Kesinlikle bunlar Erdoğan için değil, tam tersine Erdoğan sonrasının istikrarlı olabilmesi için çaba harcıyoruz.”
Oysa dağ taş Erdoğan fotoğrafları ile doldurulmuştu. Evet demek Erdoğan’a destek gibi sunuluyordu.
Sonunda referandum “şaibeli” biçimde bitti. Bütün kutlamalar Erdoğan’a yapılıyor. Erdoğan Ankara’da törenle karşılanıyor, sanki bir yeri fethetmiş de dönmüş gibi halk sokaklara döktürülüyor.
Oysa eğer referandumdan gerçekten evet çıkmış olsaydı bunun övünme şerefi de Başbakana ve AKP’ye düşerdi. Çünkü anayasa değişikliği teklifi AKP’den geldi. AKP hükümeti bu paketin arkasında durdu.
Ama bakıyoruz ki Başbakanı kutlayan yok. Varsa yoksa Erdoğan. Hani bu anayasa değişikliği onun için yapılmamıştı?

BUNU YAZMAK GEREK

İktidar ve yandaşları mühürsüz oyları övme yarışında


Çok açık söylüyorum. Sizler de elinizi vicdanınıza koyup düşünün; YSK’nın mühürsüz pusulalarla ilgili açıklamasından sonra hayır kazanmış olsaydı AKP büyük gürültü koparır mıydı koparmaz mıydı?
Hepinizin “AKP yeri göğü inletirdi” dediğinizi duyar gibiyim.
Ama şu anda ne oluyor? AKP ve yandaşları bütün güçleriyle mühürsüz pusula olayının önemli olmadığını, bazı sandıklarda yapılan hatalarla millet iradesinin engellenemeyeceğini, referanduma şaibe düşürülemeyeceğini anlatmaya çalışıyorlar.
Tabii bunu yaparken de komik oluyorlar.
Oysa önümüzde cumhuriyet tarihinin en şaibeli seçimlerinden biri duruyor. Sayısı bile belli olmayan mühürsüz pusulalar kullanılmış, onlarca video görüntüsü var, bunlarda bir kişi tarafından evet oyu kullanılıyor ve sandığa atılıyor, ellerindeki otomatik silahlarla sandık başında bekleyenler görülüyor, buna rağmen iktidar ve yandaşları her şeyin normal olduğunu söylüyorlar.
Pes yani.

ŞAŞIRDIM

Saray Amerika’dan sanki “patron” gibi söz ediyor


Önceki gece medya kuruluşlarına bir haber “iftiharla” ulaştırıldı. Amerikan Başkanı Trump Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı telefonla aramış ve “referandum zaferi” nedeniyle kutlamıştı. Saraydan yapılan açıklamaya göre Başkan Trump bu fırsattan yararlanarak PKK’ya karşı mücadelede Türkiye’nin yanında olduğunu söylemişti.
Sarayın açıklamasında dikkat çekici bir bölüm daha vardı. Buna göre Erdoğan da Trump’a gösterdiği yakınlıktan dolayı teşekkür etmiş ve Trump’a Suriye’de gerçekleştirilen füzeli saldırı nedeniyle övgülerini de iletmişti.
Açıklamadaki bir kelime çok dikkatimi çekti ve şaşırttı. Çünkü sarayın açıklamasında Trump’ın füze saldırısı için “Suriye’nin cezalandırılması” tanımı kullanılıyor.
Nasıl yani? Amerika patron mu ki cezalandırmış oluyor?
Hesapta Amerika’yı falan dize getiren bir cumhurbaşkanımız var ama küçük bir destek gelse bile bir anda çok sevindirik olup ne dediğimizi bilmiyoruz galiba.