KAFAMI BOZAN ŞEYLER

Referandum yaklaştıkça, ki bugün itibarıyla 40 gün kaldı, iktidar tarafında telaş iyice artıyor. “Neden evet” konusunu kendi tabanlarına bile anlatmakta zorluk çekenler çareyi yine sertlik ve kaos teorilerini sunmakta buluyor.
Cumhurbaşkanının “Hayır diyen vatan hainidir, teröristtir, FETÖ’cüdür” söylemini bile geride bırakma yarışına giren AKP’liler işi artık iyice tehdit ve şantaja getirdi.
Son örneklerden biri AKP’li bir ilçe başkanının çektiği video. Bilmem nerenin AKP’li başkanı “Abi referandumda hayır diyenlere ne yapacağız” diye soruyor, sonra elindeki tabancanın bütün şarjörünü boşaltıyor, çirkin bir gülüşle. Sonra tepki gelince de “Yahu biz onu espri diye yapmıştık” savunmasına geçiyor.
Ancak dün sergilenen iki görüş var ki insanın nutku tutuluyor. Çünkü iki görüşün sahibi de çok önemli kişiler.
Birincisi Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanlarından İlnur Çevik. Eski bir gazeteci olan ve Irak’ta Barzani ile çok sıkı ekonomik ilişkiler geliştiren İlnur Çevik dün sabah şöyle bir twit paylaştı; “Hayır diyenlere: 7 Haziran sonrası Türkiye’deki kaos ve istikrarsızlığı mumla ararsınız.”
Bir dakika arkadaş, sen ne söylediğinin farkında mısın?
Eğer hayır çıkarsa nasıl bir kaos ve istikrarsızlık olacak? Nereden biliyorsun bunu? Yoksa bir hazırlık mı var?
7 Haziran sonrasını hatırlatman insanın içine kuşku düşürüyor. Çünkü AKP’nin çoğunluğu kaybettiği bu seçimden sonra Burhan Kuzu da “Evet seçim bitti, millet kararını verdi. Ya istikrar ya kaos dedim; millet kaosu seçti hayırlı olsun” diye yazmıştı.
Sonra olanları biliyoruz.
Böyle bir ifade 7 Haziran’dan sonra yaşananların sanki bizzat sizlerin elinden kurgulandığı kuşkusunu doğuruyor. Yani bu kez de halk hayır derse aynısı mı olacak? Hatta “mumla arayacak hale” mi geleceğiz?
Nasıl bu kadar kesin belirtebiliyorsun bunu? Ağzındaki baklayı çıkar önce. Tepki gelince twiti silmekle olmaz bu işler.
İkinci garip açıklama ise MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin ağzından çıktı. Bir gazetecinin MHP’deki muhalif isimlerden Sinan Oğan’a yapılan saldırıyı sorması üzerine Bahçeli şu cevabı verdi; “Neresini değerlendireyim. Bir kişi var, kürsüyü deviriyor. Ülkücü hiçbir işi yarım bırakmaz...”
Ne anlam çıkaracağız bu cümleden şimdi? Belki Bahçeli “Saldırıyı yapanın ülkücü olmadığını söylemek istemiştir” diye düşünsek bile bu tutmuyor çünkü cümlenin devamı çok önemli. Bahçeli “Ülkücü işini yarım bırakmaz” demekle bir işaret mi veriyor. Bundan sonra MHP içinden çıkan hayır sesleri, söyleyenin “işinin bitirilmesi” ile mi sonlanacak.
İktidar ve yandaşları referandumda “hayır çıkma” olasılığına karşı ülkeyi kan gölüne çevirmeye hazır olduklarını itiraf ediyorlar adeta. Allah akıl fikir ihsan eylesin, başka sözüm yok.

BUNU YAZMAK GEREK

Almanya ile didişmenin maliyetini düşünen oldu mu?


Almanya’nın bazı bakanlara konuşma izni vermemeye kalkması elbette savunulacak bir şey değil. Ancak bu tavra karşı takınılacak çok sert tutumun da sonunda bize daha fazla zarar vereceğini de görmek gerek.
Cumhurbaşkanının “Beni nasıl sokmazsın, gelirim kapıya; bütün dünyayı başına yığarım” sözleri kendi ülkemizde belki biraz prim yapar ama uluslararası alanda hiçbir geçerliliği olmadığını bilmeliyiz.
Erdoğan bir anda karar verip Almanya’nın kapısına dayanır mı, bunu yaparsa nasıl bir sonuç alır, tahmin etmek kolay değil.
Buna karşı tahmin etmenin ötesinde bildiğimiz başka gerçekler var.
Örneğin dün bir turizmci arkadaşım “Son didişmenin bize faturası 10 milyar doları geçebilir” dedi.
Türkiye’ye en çok turistin Almanya’dan geldiğini hatırlatan turizmci arkadaşım “Bu kadar gerginlik varken, zaten ürkek olan Alman vatandaşını Türkiye’ye getirmemiz çok zor. Bırak normal turisti, Cumhurbaşkanının arzuladığı, Türklerin Alman arkadaşlarını birlikte getirmeleri bile mümkün değildir. Kaba bir hesapla sadece Almanya’dan gelmeyecek turistlerin vereceği zarar en iyi tahminle 10 milyar doları aşar. İşin kötüsü, şu andan itibaren tekrar iyi ilişkiler kurmaya kalksak bile bunun turizmdeki etkisini silmek birkaç yılımızı alacaktır” dedi.
Tabii işin bir de “Avrupa ile en çok ticaret yaptığımız ülke Almanya” gerçeği var ki, burada oluşabilecek hasarı konuşmak bile ürkütücü.

Bİ SORALIM BAKALIM

Esad Türkiye’de miting yapmak isterse ne olur?


Öyle ya da böyle 3 milyonun üzerinde Suriyeli şu anda Türkiye’de yaşıyor. Bunların küçük bir kısmı mülteci kamplarında gerisi ise Türkiye’nin her tarafına dağılmış durumda.
Kimileri çok zor durumda açlıkla mücadele ederek dilencilik yaparak geçimlerini sağlamaya çalışıyor. Bir kısmı bir şekilde buldukları işlerde çalışıyorlar. Bu arada paralı Suriyeliler de var, onlar ya paralarıyla rahat bir yaşam sürdürüyor ya da kendilerince yaptıkları yatırımlar sayesinde günlerini gün ediyorlar.
AKP iktidarının bakanları bazı Avrupa ülkelerindeki Türklerle mitingler yapmak istiyor ve bunların önemli bölümü reddediliyor ya, biz de çok kızıyoruz, ama gelin bir problem atalım ortaya ve çözelim.
Diyelim ki Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, iç çatışmalar nedeniyle ülkesinden kaçanları geri çağırmak için bir kampanya başlatsa. Bu kapsamda bize de başvurarak “Sizin ülkenizde 3.5 milyon vatandaşım yaşıyor. Onlarla konuşmak ve geri dönmeye ikna etmek için Türkiye’ye gelmek ve Suriyeli vatandaşlarımla bir miting yapmak istiyorum” dese nasıl bir karar vereceğiz?
“Burası demokratik bir ülke, herkes özgürce fikrini söyleyebilecek ortam bulabilir, bu en vazgeçilmez hakkıdır” mı diyeceğiz yoksa “Hayır konuşamazsın, biz kendi ülkemizde bu tür bir propagandaya izin vermeyiz” mi cevabını vereceğiz.
Alın size basit bir soru. Sahi Esad böyle bir talepte bulunsa ne yapılmalı?

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Her tarafta evet var ama hiç hayır yok


Bilmem dikkatinizi çekti mi, İstanbul’un bütün caddeleri, okul önleri, camileri hatta tarihi surları bile “Evet” pankartlarıyla dolduruldu.
Pankartların üzerinde nedense “Ben başbakan olmak istemiyorum” diyen aslında referandumun öznesi olmayan Binali Yıldırım’ın bir fotoğrafı ve “Daima millet, referandumda evet” yazısı var.
Büyükşehir Belediyesi’nin kararına rağmen ana arterlerde de asılmış bu pankartlar.
Her tarafta “evet” yazılı pankartlar varken şu ana kadar “hayır” diyen tek pankarta rastlamadım.
Acaba “hayır” diye pankart asan mı yok yoksa hayır demek fiilen yasaklandı mı?
Çünkü Almanya’ya ve Avrupa ülkelerine kızıyoruz ama ülkemizin neredeyse bütün illerinde hayır kampanyası yapmak isteyenlere büyük güçlükler çıkarılıyor, salon verilmiyor, kısa süreli açık hava açıklamaları bile polis tarafından zor kullanılarak engelleniyor.
Ama iktidar ve yandaşlarına şunu hatırlatayım; Halkta derin bir sessizlik var. Sanki heyecanla 16 Nisan’ı bekliyorlar. Bu iktidar için hayra alamet değildir, haberleri olsun.

YENİ ÖĞRENDİM

Almanlar kandırılmaya çok içerlemişler


Çok uzun yıllardır Almanya’da yaşayan bir dostum aradı. “Bazı bakanların konuşturulmamasının arkasında başka şeyler de var” dedi.
“Nasıl?” diye sordum. Anlattı.
Almanya’da salon kiraları yapılacak etkinliğin biçimine göre belirlenirmiş. Bir derneğin sıradan bir toplantısı, genel kurulu veya bir kültürel etkinliği en ucuz tarifeden olurmuş.
Ancak konser veya siyasi bir toplantı olması halinde salon güvenliğinin sağlanması gerektiğinden maliyet artarmış. Almanya’da herhangi bir toplantı için güvenlik istediğinizde bunun bedelini ödüyorsunuz.
Almanya’da yaşayan dostum “Bizim Almanya’daki AKP yandaşları uyanık ya, kültürel etkinlik adı altında salonu en ucuz tarifeden kiralıyor. Sonra bu siyasi bir toplantıya dönüşüyor. O zaman da mal sahibi, ki bu çoğu kez belediyelerdir, salonu kullandırmama hakkına sahip oluyor. Bekir Bozdağ’ın başına gelen budur” dedi.
AKP’lilerin konuşmalarının sadece bu gerekçe ile engellendiğini düşünmüyorum elbette. Ama bizim şark kurnazlığımızın Almanların eline koz verdiğini de ihmal edemeyiz.

Dünya Çalışan Kadınlar Günü kutlu olsun. Toplumun temel direği bütün kadınları en içten duygularımla selamlıyorum.