2002’de erken seçime zorlanan Türkiye’de; ‘bunlar Müslüman, alnı secdeye değenden zarar gelmez, harama el uzatmaz, devleti soymaz’ algısını profesyonelce yönetip, %10 anti demokratik seçim barajı sayesinde %34 oyla %66 Meclis çoğunluğu elde ederek, iktidarı ele geçirdikleri dakikadan itibaren sinsice kadrolaştılar ve biat etmeyen herkesi, güçleri yettiği nispette sırayla acımasızca biçtiler, Cumhuriyet kurumlarını kapattılar, el koydular, dönüştürdüler...

Öylesine büyük açık ve örtülü desteğe, haliyle para gücüne, aşırı hırsa, psikopat cüretine ve en büyük motivasyonları olarak da, Cumhuriyet kurulalı beri sonsuz bir açlıkla bekledikleri devlete hükmetme gücüne ve iktidara sahip oldukları için de, koca Türkiye’de onların gücünün yetmediği, boyun eğdiremediği bir avuç kurum, bir avuç kişi kalabildi. Onları da medyada izole ederek görünmez kılarak, halkla bağlarını kopararak, bir de haklarında profesyonel yalancı yandaş havuz medyalarında ve maaşlı aktrolleriyle, 7x24 yalan, iftira ve karalama kampanyaları yaptırarak, davalarla, mahkemelerle uğraştırarak pasifize ettiler ki ben de onlardan biriyim...

Oysa bunlar bizim zannettiğimiz, olmalarını hayal ettiğimiz gibi mütedeyyin – dinine bağlı, dindar Müslümanlar değil, kindar Müslümanlardı. Daha ilk günden itibaren siyasal İslamcılar, Allah ile aldatanlardı. Müslümanlık, ceplerini doldurmak için iktidara gelmenin ve iktidarlarını sürdürebilmenin çok işe yarar kılıfıydı sadece...

15 Temmuz’da Gülen cemaatinde örgütlenen siyasal İslamcı kanadın nasıl acımasız katiller, duygusuz teröristler, psikopat halk ve devlet düşmanları olduklarını gördük, şok içinde yaşadık ve çok ağır bir bedel ödedik. Yere göğe sığdıramadıkları Gülen hareketi, güya dünyada Müslümanlığı çağdaşlıkla harmanlamış, İslam aleminin en iyi temsilcisiydi. Hristiyan aleminin ruhani lideri Papa’yla bile buluşturuldu, İslam aleminin Papa’ya eşdeğer dini lideri olarak konumlandırıldı. TIME dergisi tarafından dünyanın en etkin 100 kişisinden biri seçildi. Oysa azılı İslamcı teröristlerden tek farkı, sadece daha gösterişli olmaları ve toplum içinde kendilerini ve sinsi amaçlarını çok iyi gizleyebilmeleriydi, arkalarındaki emperyalizmin desteği sayesinde...

Dünün hayırsever iş adamı, bugünün rüşvetçisi ve devlet sırlarını ifşa eden haini Rıza Sarraf’ın, Türkiye’de örtbas edilen ama Amerika’da bütün dünyanın hayretler içinde izlediği hırsızlıklarını, suçlarını, verdiği rüşvetleri itiraf etmesiyle de, siyasal İslamcıların aslında nasıl kendilerinden başka hiçbir şeyi düşünmeyen adi hırsızlar, rüşvetçiler olduklarını, milyonlarca yurttaşımız açlıktan, yoksulluktan, eğitimsizlikten, örgütlü kötülükten kırılırken, parmaklarını bile kıpırdatmadıklarını, bilakis aç ve çaresiz bırakılmış kitleleri dibine kadar bulaştırdıkları cami siyasetiyle, bu yoksullukları, acıları bizzat yarattıklarını yine şok içinde görüyoruz...

Bakmayın her gün, tapeler sahte, montaj, dublaj, piyes laflarına. O belgeler sahte, fotokopi, uydurma, hepsi yalan, bunlar vatan haini, o paralar dışarıya gitmedi, Türkiye’ye geldi, üst akıl, ülkemize tuzak kuruyorlar uydurmalarına. Bu konuların araştırılmasına dahi izin vermiyorlar Meclis çoğunlukları sayesinde çünkü araştırılsa gerçekler ortaya çıkacak, dünyanın gördüğünü Türkiye de kaçınılmaz olarak görecek...

Dünün pek muteber Gülen Hareketi de, bugünün gerçek yüzü ortaya çıkınca dönüştüğü FETÖ de, 2001 ekonomik krizi bahanesiyle AKP’nin kurdurulması ve kurulur kurulmaz iktidara oturtulması da birer siyasal İslam projesidir ve arkasında da Türkiye üzerinde emelleri olan emperyalist güçler vardır. Siyasal İslam’ın acımasızlığı, terörü, yolsuzluğu, rüşvetçiliği, hırsızlığı ve örgütlü kötülüğü emperyalizm destekli olmasından kaynaklanır. Çünkü emperyalizm, kaba kuvvet, acımasızlık, yerel işbirlikçiler, rüşvet ve sahtekarlıkla yaratılan sömürü düzenidir ve acımasızlığı, terörü, rüşveti, cinayetleri ve bilumum kötülükleri amaçlarına ulaşabilmek için bir enstrüman olarak kullanır...

Emperyalizm destekli siyasal İslam’ın demokrasiye iki büyük tehdidini; terörünü, acımasız cinayetlerini ve hırsızlığını, rüşvetçiliğini gördük, yaşadık, içindeyiz ve hala yaşıyoruz. Korkarım bizi bekleyen, Cumhuriyetimiz ve milletimiz için olabilecek, üçüncü ve en büyük tehdidini henüz yaşamadık. Bu sürecin sonunda emperyalizmin en iyi bildiği bir başka ve çok daha korkunç bir oyuna doğru sürükleniyor olduğumuzdan endişe ediyorum ve hepimizi uyarmak istiyorum. Suçüstü yakalanan siyasal İslamcıların, son ve en tehlikeli kozlarının, bizi birbirimizle dövüştürmek olabileceğini ve GEZİ olaylarından beridir, havuz medyalarında bugünler için bunun altyapısını hazırladıklarını görüyorum...

Sosyal medyanın küfürbaz ve yalancı aktrollerini biliyoruz ama bunların bir de akmilisleri var. 15 Temmuz sonrasında, kendi mecralarında darbecilere karşı yoğun bir silahlanma çağrısı yaptılar hatta Vatan için, Bayrak için, Erdoğan için silahlanın dediler. Ankara’nın istifaya zorlanan 23 yıllık belediye başkanı Melih Gökçek her gün kendi kanalında ve her ortamda güya darbecilere karşı silahlanmaya teşvik etti AKP’lileri. Son bir kaç yılda, kendi kitlelerini av tüfeği olarak ruhsatı rahatlıkla alınabilen pompalı tüfeklerle ciddi şekilde silahlandırdılar. Darbecilere karşı bahanesiyle alınan bu silahların, emperyalizm tarafından muhaliflere karşı döndürülmesi sadece usta bir provokatör ekibe bakar. 16 Nisan Referandumu gecesinde, YSK’nın demokrasiye darbesini durdurmak için kitleleri YSK’nın önünde neden toplamadığı sorusuna CHP Genel Başkanı; Sokaklarda sopalı hatta silahlı kişilerin olacağına ilişkin çok ciddi duyumlar vardı. Çok vahim olaylar çıkabileceği endişesi nedeniyle, bu sorumluluğu almamaya karar verdik, diye açıklamıştı...

Emperyalizmin son ve en acımasız büyük oyunu, hedef ülkede iç savaş çıkarmaktır. Devleti ele geçiren ve bugüne dek her suçlarından, her yanlışlarından kendini kurtarmayı başarabilen siyasal İslamcılar, milli dava olarak sahiplendikleri ve Türkiye’ye karşı yapılacak bir darbe hazırlığı olarak yorumladıkları ABD’deki Rıza Sarraf davasında, bir kez daha ortaya dökülen rezillikleri nedeniyle siyasi geleceklerinin artık olmadığını ve hesap verme gününün kaçınılmaz olarak yaklaştığını görüyorlar ve artık tıpkı köşeye sıkıştırılmış bir kedi gibi her şeyi göze alabilecek durumdalar...

80 milyonluk Türk Milleti’nin ve başta TSK, Emniyet ve istihbarat teşkilatlarımız olmak üzere bütün kurumlarımızın ve hepimizin çok uyanık ve dikkatli olması gerektiği bir sürecin içindeyiz artık. Bunlar bu kadar silahı boşuna aldırmadılar kendi yandaşlarına...