30 Ağustos günüydü. Çanakkale’de “Adalet Kurultayı” düzenlemeye gidenler, 57. Alay’ın kahraman şehitlerinin 102 yıl önce yaptığı gibi sabah saat 05.30’da kalktılar, “bir bardak kırık buğday çorbası ve bir bardak üzüm hoşafı” içtiler. 1915’deki gibi Conkbayırı’na 6 kilometrelik yolu yürüdüler.

* * *

Cumhurbaşkanı Külliye Sarayı’nda ise 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlamalarına davet edilenler, başlama saatine kadar beklemek üzere önce salonlara alındılar. Genç kızlar, nazik delikanlılar onlara yol gösterdi. Binlerce koruma, yüzlerce görevli pür dikkattiler. Külliye Sarayı, masif ahşap, bronz detaylar, yüksek tavanlı, dikdörtgen uzun pencereli, hiçbir masraftan kaçınmayarak yapılmıştı. Yeşilin koyu tonlarında bol bol mermer kullanılmıştı. Davetliler yağmura önlem olsun diye kış bahçesinden geçirildiler. Bahçeyi çevreleyen iç duvar, uçları sarı yıldızlı koyu yeşil parmaklıklarla süslenmişti.  Parmaklıkların içine elektronik gözlem yapan kameralar yerleşmişti. Kameralar, güvenlik içindi.  Davetlilerin mutlu anlar geçirmeleri ve tatlı hatıralarla ayrılmaları için her şey düşünülmüştü. Seçkin konuklara sunulacak içecekleri hazırlamakla görevli Saray Sosyal Hizmetler Müdürü Seyit Başkonak, daha önce Antalya’da Ela Quality Resort Oteli’nde, ardından İstanbul’da Çırağan Sarayı Oteli’nde ikram müdürlüğü yapmış, sektörün parmakla gösterilecek deneyimli profesyoneliydi.  Şimdi Külliye’nin kokteylleri ve sunumlarını, bu 7 yıldızlı  otelleri geride bırakırcasına,  o hazırlıyordu. 30 Ağustos günü binlerce garson ellerinde gümüş rengi tepsiler üstünde konuklara şu kokteyl içkileri servis ettiler:  Rozmerili buz küresi eşliğinde limonlu soda. Hibiscus eşliğinde mineralli su. Orman meyveli spesiyal. Kavun rüzgarı demi. Armutlu buz küresi eşliğinde demlenmiş çay. Bahçe naneli limonata. Şeftalili soğuk çay.  Üzerinde mini çikolata topları olan ananas suyu, Hindistan cevizi, süt ve turkuaz rengini versin diye 10 çeşit başka meyvenin karışımından yapılmış ve adı “Ruy-i Derya” konulmuş içecek. Sarayda o gün için 15 Temmuz Şehitler Köprüsü’nden esinlenerek “bir ikram platformu” yerleştirilmişti. İkram platformunun üstünde de, konuklar içtiklerinin yanında atıştırsın diye, susamlı levrek simitler arasında zencefilli somonlu suşi ikramı vardı. (Bu ayrıntıları davete katılan seçkin yazarların yazılarından sizin için özetledim)

* * *

Sonuçta:
Bu içecek zenginliği.
Bu tantanalı davet.
Bu şatafatlı sofra.
İçmeden sarhoş eder.
Nitekim çok ünlü bir yazarın yazısında; davet edilenler içinde bir tek kişi bile “rakı-votka-bira-şarap yok mu” diye sormayı aklının ucuna bile getiremedi cümlesi yer aldı. Fakat 30 Ağustos günü Külliye Sarayı’nın davet sahibi, “Çanakkale’ye gidenler votka mı dersiniz şarap mı dersiniz...” diye yüklenme siyaseti yaptı.
Kırık buğday çorbası.
Votka sayıldı.
Üzüm hoşafı.
Kırmızı şarap yapıldı.

Günün sorusu

Duam kabul olsa!


Alaçatı’da Selahattin Aydoğdu adlı kebapçının mekanını Milli Takım Futbol Direktörü Fatih Terim basmış, yumruklaşma, bağırış, çağırış olmuştu. Futbol Federasyonu Başkanı Yıldırım Demirören de, anlaşmalı olsa gerek, Fatih Terim’i direktörlükten kovmuş, Fatih Terim’e 3.5 milyon Euro kovulma tazminatını alıp cebine koyma yasal hakkı doğurtulmuştu. Onun yerine
Romen futbol hocası Lucescu 3 milyon Euro ödenerek getirilmişti. Dün gece milli takım Ukrayna’ya 2-0 yenildi. Nerdeyse sıfırlandı. Kebapçı Selahattin’in ise heykeli dikildi,  heykelin üzerine de “Türk futbolunun kaderini değiştiren adam” diye yazıldı. Bu durumda ben beddua ediyorum. Allah’ım meleklerini görevlendir, bütün güvercinlere söylesinler, her gün ikişer ikişer gelip bu heykelin tepesine pislesinler. Yıldırım Demirören ve Fatih Terim ile onların koruyucusu devlet adamı kimse o, ellerinde birer ıslak havlu her gün güvercin pisliğinden heykeli temizlemeye, Allah’ın hikmeti sayesinde, mahkum edilsinler.  Benim bu duam tutar mı?