Zifiri karanlık günlerdi.
Fetocu polis imamlar tarafından kumpasla esir alınan Atatürkçü subaylar, hükümetteki imamların alkışları arasında, hakim-savcı cübbesi giymiş casus imamlar tarafından
infaz edilmişti.
Balyoz davasının mahkumiyet kararları Yargıtay tarafından onanmıştı, umutlar tükenmişti.

*

Ordu yenilebilir ama, halk yenilmez diye düşündük...
“Sahte delillerle asrın iftirasına uğradılar, sahte kalabalık olmayalım” sloganıyla mektup kampanyası başlattık.
Maltepe askeri cezaevine mektup yağdı. Sağanak... 1 milyon 300 bin mektup geldi.

*

Dünyanın en büyük ailesi, kendilerini yalnız hisseden, unutulduklarını düşünen kahraman evlatlarına sahip çıkmıştı. 81 şehrimizin 81’inden de mektup vardı. ABD’den Japonya’ya 54 ülkeden mektup geldi. Esir subaylarımızla halkımız arasında çağdaş akrabalıklar oluştu. Kimi yaşlımız “sevgili oğlum” diye başlıyordu mektubuna, kimisi “ağabey”, kimisi “kardeşim” diye hitap ediyordu.

*

Asrın iftirası, kamu vicdanında beraat etmişti.

*

Hem sizin onlara gönderdiğiniz mektuplar üzerinde, hem de onların size gönderdiği cevap mektuplarının üzerinde “er mektubu görülmüştür” damgası vardı. Bu damgayı vuranlar... Onur duyduğumuz general-amirallere, madalyalı albaylara akıllarınca “er” diyerek hakaret ettiklerini, aşağıladıklarını düşünüyorlardı.

*

Fetocular ve yandaş medya tayfası, derhal karşı saldırıya geçti. Karalamaya çalışıyorlardı. Mektup gönderen yurttaşların “darbeci” olduğunu yazan haysiyetsizler oldu. Açık açık tehdit edenler oldu.

*

Medya ve yayıncılık camiasında herkes tir tir titrerken, korkudan masanın altına saklanırken... Bir delikanlı yürek, tek başına, Maltepe’ye ziyarete geldi. Şu sürpriz öneride bulundu: “Tarihe geçmesi için, kalıcı olmaları için, gelin bu mektupları kitap yapalım.”

*

“Er Mektubu Görülmüştür” isimli kitabı bastı. Kitabı derleyen kahraman subaylarımız gibi, kitabın satışından tek kuruş almadı. Tek kuruşuna dokunmadığı gibi, daha geniş kitlelere ulaşması için, üstüne kendi cebinden para harcadı. Kitabın tüm geliri, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’ne bağışlandı. O bağışla, fırsat eşitliğinden yararlanamayan çocuklarımız için, İzmir Torbalı’da eğitimevi açıldı.

*

Yandaş medyada açık açık savrulan “tutuklanma tehdidi”ne rağmen, o en karanlık günlerde korkmayan, elini taşın altına koyan o yurtsever yayıncı... Kırmızı Kedi’nin sahibi Haluk Hepkon’du.

*

Tek başına...
Aydın ihanetinin karşısına dikildi.

*

Ergenekon-Balyoz sürecinde, okunmasından bile korkulan kitapları bastı. Sadece siyasi kitaplarla değil, Enis Batur, İnci Aral, Muzaffer Buyrukçu gibi ustaların kitaplarıyla, Necib Mahfuz, Virginia Woolf, Sylvia Plath, Jose Saramago, Tahar Ben Jelloun, Günter Grass, Joyce Carol Oates gibi edebiyatçıların eserleriyle, Türkiye’nin en önemli üç yayınevinden biri oldu. Her çıkardığı kitabıyla, çok satanlar listelerinin demirbaşı oldu. “Dünya Kitap Yılın Yayınevi Ödülü”nü aldı. “Düşünce ve İfade Özgürlüğü Ödülü”nü aldı. Türkiye’nin en saygın denizcilik dergisi “Yeni Deniz Mecmuası”nı çıkardı. Türk edebiyatının efsanesi Rıfat Ilgaz’ın Çınar Yayınları’nı bünyesine kattı.

*

İlkeli, onurlu, namuslu duruşuyla, Türkiye’nin “vicdan adresleri”nden biri oldu.

*

Bu memleketin çocukları, gençleri, Feto fonlarıyla, Soros fonlarıyla, AB fonlarıyla desteklenen, kitap kisvesi altında örtülü casusluk faaliyeti yürüten sözde yayınevleri tarafından zehirlenmesin diye çaba harcayan, gerçek bir yayınevidir Kırmızı Kedi... Çağdaş kuvayi milliyenin yayınevidir.

*

Bu nedenle dün, referandum çerçevesinde... Kar maskeli tetikçiler tarafından saldırıya uğraması, çekiçlerle camının çerçevesinin indirilmesi, “akıllı olun” filan diye tehdit edilmesi, şaşırtıcı değildir.

*

Ve aslına bakarsanız, korkutmaya, yıldırmaya, sindirmeye çalışanların niyetinin tam aksine, hayırlı sonuçların müjdecisidir.

*

Çünkü, bilgiyi şiddetle susturmaya çalışan, kitaba saldırma noktasına gelen diktatörlük süreçlerinin sonu hep aynıdır...
Kırmızı Kedi’ye yapılan saldırı, bu kaçınılmaz sonun miladıdır.