Atatürk'ün yaveri Cemal Granda'nın aktardığı hikaye şu şekilde:

'Moda koyundayız. Sıcak bir yaz akşamı. Sakarya Motoru'yla bir deniz gezisine çıkmıştık. Mehtabın ilk günleriydi. Koyun manzarası Atatürk'ün çok hoşuna gitmişti.

Atatürk bize:

- "Buraya geldiğimizi kimse görmesin. Elektrikleri de söndürüp kendi kendimize rahat bir şekilde yeyip içelim. Mehtap da hazır" dedi.

Fakat daha onbeş dakika bile geçmemişti ki, çevremizin sessiz sedasız sandallarla çevrilmekte olduğunu gördük. Atatürk sarıldığımızı görünce:

- "Karanlığın anlamı kalmadı. Elektrikleri yakın" dedi.

Ortalık ışıyınca beyaz yazlık elbiseleriyle gecenin içinde Atatürk'ün heybetli vücudu, bir heykel parlaklığıyla ortaya çıktı. O an denizin ortasında bir alkış sesi yükseldi. Bizim orada olduğumuzu öğrenen başka sandallar da kafileye katıldılar.

Atatürk, sevgi gösterisinde bulunan kalabalığa, sanki kendi konuklarıymış gibi sormaya başladı:

- "Size ne ikram edeyim, ne istersiniz?"

Sandallardaki kalabalık arasından sesler yükselmeye başladı:

- "Paşam seni isteriz."

Görülecek manzaraydı bu. Atatürk bir ara eliyle beni çağırdı:

- "Rakı, şarap ne varsa hepsini halka dağıt. Bana da bir şişe bırak" dedi.

Ben de ne kadar içki varsa, orada bulunan herkese dağıttım.

Bağırış, çağırış gırla gidiyor. O zaman Atatürk, karşısında coşan, sevgi gösterisi yapan halka doğru kadehini kaldırarak şöyle konuştu:

- "Vatandaşlarım... Buna rakı derler. Vaktiyle padişahlar gizli içerlerdi. Ben açık içiyorum. Siz de benimle beraber içiyorsunuz. Neticede unutmayın ki, ben de sizin gibi insanım. Sizinkinden bir fazla değildir, yaptıklarım"