Sevgili okuyucularım, adına bedelli askerlik denilen nesne, Türkiye adına bir utanç örneğidir.
Ülkemizde bir konuda eşitlik olduğunu zannederdik!
Zengin veya fakir, okumuş veya okumamış herkes aynı koşullarda askere gider, aynı yatakhaneyi, aynı koğuşları paylaşır, aynı karavanadan yemek yerdi.
Şimdi bu uygulama yeniden çiğnendi.
Sadrazam hazretleri dün sürprizi açıklayıverdi.
Bu yıl sonu itibarıyla 27 yaşını doldurmuş olanlar, 18 bin Törkiş lirayı Maliye veznesine yatırdıkları takdirde askerlikten yırtmış olacak.
Kimine göre bu para hiçbir şey değildir. Zenginler için çekirdek parasıdır, bir çırpıda ödenir.
Fakir fukara ise 18 bin’i bulmakta zorlanır. Yapacağı iş bankalara veya başka yerlere başvurup borç para aramaktır.

* * * *

Sadrazam Ahmet bu konuda geçtiğimiz ekim ayında şöyle demişti:
“Fakir çocuğunun askerlik yapması, zengin çocuğunun ise bedel ödeyerek yapmaması olamaz. Eşitlik ilkesine aykırıdır!..”
Karakolda doğru söyler mahkemede şaşar!
O gün doğruyu söyler, bugün ise geçmişte ağzından çıkan sözleri yalayıp yutmak zorunda kalır...
Çünkü bu iktidarın dini imanı paradır.
Ülkemizin bütün tesislerini, limanlarını, fabrikalarını, arazilerini nasıl peşkeş çektilerse, şimdi de askerliği çekiyorlar...
Bu işten bile gelir elde edecekler.
Bedelli askerlik, parası olan içindir.
Olmayanın ise sırtı sıvazlanır, askere törenler ve halaylarla uğurlanır:
“Kahraman Mehmetçik!..”
Askere böyle uğurlanan ana kuzularının aklına, kendi üzerlerinden oynanmakta olan bu oyunlar hiç gelmez.
Bedelliye sürekli karşı çıkan ve nedenlerini hükümete gizlice bildiren Genelkurmay dün açıklama yapmak zorunda kaldı:
“Hükümetimizin kararıdır, saygı duymak zorundayız!”
Bir kere de konuşun be kardeşim, siz neden korkuyorsunuz.

* * * *

Mehmetçik askere gider, analar babalar “Çocuğum terör bölgesinde, inşallah sağ salim döner” diye bekleşir.
Her gelen şehit haberinde evladının, yavuklusunun, eşinin ismini arar.
Şehit olursa evine Türk Bayrağı çekilir, ertesi gün her şey unutulup gider.
Bedel parasını yatıran ise mutlu yaşamını sürdürür.
İşin özeti şudur:
Alavere dalavere, fakir Memet nöbete!
Eğer zenginsen bastır parayı...
Senin canın sağolsun!
Eğer fakirsen ver canını...
Vatan sağolsun!

TOKİ taşeronu

Sevgili okuyucularım, Türkçemizde yakın zamana kadar güzel bir deyim vardı:
“Çankaya’ya çıkmak.”
Başbakan, Genelkurmay Başkanı ya da aklınıza gelen herhangi bir kişi cumhurbaşkanı tarafından kabul edildiği zaman “Çankaya’ya çıktı” denirdi.
“Çıkmak.”
Tayyip’in korkunç sarayı yapıldı, şimdi o deyim değişti:
“Cumhurbaşkanı tarafından kabul edilmek üzere kaçak saraya gitti!”
Şu işin saygınlığına (!) bakın.
Bir yerde Çankaya’ya çıkıyorsunuz, öbüründe ise kaçak saraya gidiyorsunuz.
O kaçak saray ki, devletin ve milletin en az iki katrilyon lira parası lüks, sefil ve iğrenç binaların temellerine, duvarlarına ve süslerine gömüldü.
Binlerce büyük ağaç kesildi.
Görmemişin oğlu olmuş, pipisini kesmiş. Bizimki de o hesap!

* * * *

Bu pislik için kaç para harcandığı belli değil. Binayı yapan Rönesans isimli bir müteahhitlik şirketi. Sahibi ise Tayyip’in sağ kolu müteahhitlerden biri olan Erman Ilıcak...
Erman Bey konuştu:
“Biz bu inşaatı TOKİ’nin taşeronu olarak yaptık. Maliyetinin kaç para olduğunu açıklama yetkim yok. Kaç odası olduğunu ise bilemiyorum!..”
Sonra ekledi:
“Bu yer aynen Anıtkabir gibi çocuklarımıza mirastır!..”

* * * *

Şu sözlere bakın yaaa!..
Bu kaçak ve görgüsüz binalarla Anıtkabir’i kıyaslıyor.
Bir yanda Tayyip’in keyfi ve saltanatı için yaptırılan bir yer...
Oluk gibi paralar harcandı... Daha da çoook harcanacak.
Ve öbür yanda Anıtkabir.
İkisini kıyaslamak mümkün mü?
Ayıptır.

* * * *

Yeri gelmişken size başka bir olay anlatayım. Yaklaşık iki hafta önceydi, tanıdığım biri geldi:
“Emin Bey, kaçak sarayın yapımında üst düzey görevli ve çok yakınım olan biri var. Size yapılan yolsuzlukları, lüks harcamaları, dışarıdan getirtilen ithal malı malzemeyi anlatmak istiyor. Bana anlattığı zaman aklım durdu. Bu bilgiler işinize yarar mı?”
Elbette yarayacağını söyledim.
Geçen gün yine geldi.
“Fikir değiştirmiş, anlatmaktan korkuyor. Bütün üst düzey çalışanlara uyarı yapılmış ağızlarını sıkı tutsunlar diye... Zamanı gelince anlatırım diyor!”
Ben bu işleri iyi bilirim, zamanı çıkmaz ayın son çarşambasında gelir!
Demek ki arada bir şeyler olmuş ve işi yapanlar da korkutulmuştu.
Toplumu yeterince korkuttular, böylece yaptıkları her şey yanlarına kâr kalıyor.

* * * *

Emin Çölaşan’ın notu: Size yeni çıkan ve başlayınca elinizden bırakamayacağız bir kitap öneriyorum. Yazarı Osman Selim Kocahanoğlu.
“Atatürk-Vahdettin Kavgası. Saltanattan Cumhuriyete Siyasal ve İdeolojik Dönüşüm.” (Temel Yayınları.)
Osmanlı’nın son demleri, işgal günleri, Milli Mücadele, hain Vahdettin’in kaçışı ve şeriat özlemleri, hepsi bu dört dörtlük kitapta.