Saray, efradıyla birlikte Uganda seferine çıktı biliyorsunuz...
Uganda’nın 30 yıllık Cumhurbaşkanı (diktatör de diyebilirsiniz) Yoweri Museveni tarafından resmi törenle karşılandı. Makarere Üniversitesi’nden de “fahri doktora” aldı. Ne güzel! Böylece Saray’ın içeriden, dışarıdan aldığı doktora sayısı 44’e çıktı!.
Sevindik, gururlandık tabii!.. Güzel de, 44 fahri doktoraya karşı, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’nın olması gereken üniversite diploması ortada yok!.. Vazgeçtik çıkarıp göstermesini, yerini söylese kurmayları yedi kat yerin altında bile bulur getirir; böylece bu anlamsız, insanları kuşkuya sevk eden rahatsız verici durum son bulur değil mi?.. Ama hayır, tüm eleştirilere, “diploması yok”, “gösterilen diploma sahte” suçlamalarına karşın, en ufak serzenişe bile yanardağ misali patlayan Saray’dan “tık” yok!..
Sonunda beklenen oldu, Hukukçu Ömer Faruk Eminağaoğlu, Tayyip Erdoğan’ın 12’nci Cumhurbaşkanı seçildiğine ilişkin seçim tutanağının “tam kanunsuzluk” nedeniyle iptali ve seçimin yenilenmesi için YSK’ya başvurdu!..
Bitmedi; Eminağaoğlu, Recep Tayyip Erdoğan hakkında konu ile ilgili suçlar yanında, Türk Ceza Kanunu’nun 204-1-3 maddesi uyarınca “SAHTE RESMİ EVRAK KULLANMAK SUÇUNDAN” Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunulmasını da istedi...
Hadi buyurun bakalım; devletin 1 numaralı koltuğunda oturan kişi düpedüz evrakta sahtecilik, bunun sonucunda devletin zirvesini işgalle suçlandı ve hem koltuğunun geri alınması hem de yargı önüne çıkarılması istendi. Diğer taraftan bir takım “Troller” insanı kahkahadan ağlatan “diplomaya ne gerek var zaten, gayet iyi yönetiyor” seferi başlattı!. Ama olmuyor işte, o takmadığınız anayasa hükmünü oradan silip atamıyorsunuz... O zaman soru şu:
-Değer miydi?.. Başbakanlık için yüksek okul diploması gerekmiyordu ki!..

“Her şey sahte her şey yalan!”


Biliyorsunuz geçtiğimiz cumartesi “Türk yürüyüşü” için Berlin’deydim...
Miting meydanına doğru yürürken, yanıma Almanya’da yaşadığını, serbest gazetecilik ve fotoğrafçılık yaptığını söyleyen Mustafa Temel isimli bir yurttaşımız geldi. Tayyip Erdoğan’la aynı yüksek okulun farklı bölümlerinde birlikte okuduklarını, kendisinin diplomasını tam 35 yıl sonra almaya gittiğini ve “şak” diye çıkarıp verdiklerini anlattı...
Daha sonra kendi “çıkış belgesi” ile Erdoğan’ın “mezuniyet belgesi” ni çıkarıp yan yana koydu ve onunkini göstererek “bu kesinlikle sahte” dedi!.. Nedenini sorduğumda ise tam 13 madde yazılı bir liste çıkarıp, “okuyun, göreceksiniz” diye konuştu...
Okudum ve açıkça söylemek gerekirse çok etkilendim!. Bu listeyi sizlerle paylaşmak istiyorum. Başlık şöyle: “Tayyip Erdoğan’ın diploması neden sahtedir?. İşte nedenleri.” Ardından da karşı çıkılması oldukça güç şu gerekçeler sıralanıyor:
- Yüksek Okul Geçici Çıkış Belgesinde “GEÇİCİ ÇIKIŞ BELGESİ” yazar, “MEZUNİYET BELGESİ” değil. Bir not: Bunu okuyunca dönüşümde benim okuldan aldığım belgeye baktım, “Geçici Çıkış Belgesi” yazıyordu!..
- RTE’nin sahte belgesinde “YUKARIDA FOTOĞRAFI ONAYLANMIŞ BULUNAN” diye yazıyor. Ama yukarıda fotoğraf yok. Bu bir sahteliktir.
- RTE’nin Yüksek Okul Çıkış belgesinde iki tane belge numarası vardır. 440 ve 677. Bu yasal değildir. Bir belgeye tek numara verilir. Bu da sahteciliktir.
- 1980’li yıllarda Yüksek Okulları Müdürlükler yönetirdi. DEKAN değil. Bu da yasal değil. Benim yüksek okul belgem örnektir. RTE’nin Yüksek Okul Diploması, sahtecilikle hazırlanmıştır, yok hükmündedir.
Ağır ve incitici değil mi?.. Ama son iki madde olayı iyice vahim hale getiriyor:
- RTE’nin bu sahteciliği kendi ıslak el imzası ile onaylaması, sahteciliği bilerek ve isteyerek yaptığının kanıtıdır.
- RTE’nin “Yüksek Okul Mezuniyet Belgesi” Microsoft’un 2005 yılında piyasaya çıkardığı “CALİBRİ FONT” ya da 2008’de ortaya çıkan yazı türü “MALGİN GOTIC FONT” ile düzenlenmiştir. Bu açıkça resmi belgede sahteciliktir. Çünkü Erdoğan’ın 1981’de aldığını iddia ettiği İktisat Yüksek Okul Mezuniyet belgesi olan 1980-81’de böyle bir yazı türü yoktu!..
Bu son maddeyi okuyunca aklıma Balyoz ve Ergenekon davalarında yapılan “fahiş hatalar” geldi. Orada da kullanılan yazı türleri, suç isnat edilen tarihlerden çok sonra piyasaya çıkmıştı!..
“Bu kadarını da mı düşünememişler?” diye düşünmeden edemedim...

Almanya’nın büyük ayak oyunu!..


Sonunda Alman Federal Meclisi de “1915 soykırımdır” dedi!..
Hem de bir ret, bir çekimser oya karşılık parlamentonun tümü tarafından kabul edilerek!.. kaç kişinin katılmadığını henüz bilmediğimizi not düşelim...
Alman Şansölyesi Angela Merkel Hanım, kabulün ardından adeta alay edercesine “Almanya’nın Türkiye ile ilişkileri güçlüdür” dedi!..
Ancak çuvaldızı kendimize batırmamız lazım öncelikle!.. Türkiye Cumhuriyeti’nin tüm ileri gelen muhteremleri bu karar burnumuzun dibine gelene dek kıllarını kıpırdattılar mı diye sormak gerek ilk başta!..
Dört milyona yakın Türk’ün yaşadığı Almanya’da bu kararın alınabilmesi, Türkiye adına en hafif deyimle utanç verici... Büyükelçiyi geri çağırmakla olmuyor bu işler!..
-Türk dış politikasını iğdiş edenler kına yakabilirler!..
Bundan sonrası, büyük bir yalnızlığa mahkum olmuş Türkiye’nin, hiçbir yere hareket edemeyecek şekilde köşeye sıkıştırılması olacaktır... Türkiye’yi “kabile devletine” dönüştürenlerin sayesinde yuvarlanacağımız uçurum bile biçilmiştir:
-Yeni Sevr, 100 yıl sonra gözümüze sokulmaktadır!..