Dün, “Şu Çılgın Türkler”i yazan büyük tarih araştırmacısı-yazar Turgut Özakman’ın ölüm yıldönümüydü. Cumhuriyet’i en iyi anlatan değerli usta, vefatından önceki son röportajı bu satırların yazarına vermiş ve Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde gerçekleşen “Türk Mucizesi”ni anlatmıştı.
Ne yazık ki, yatıp kalkıp Atatürk’e hayır duaları etmeleri gerekenlerin onun aziz hatırasına iftira, hakaret ve yalanla saldırmayı spor haline getirdikleri günümüzde, Özakman’ın söylediklerini okumanın hepimiz için kaçınılmaz bir tarihi görev olduğuna inanıyorum.
İşte her sözcüğü özellikle yeni yetişen kuşakların hafızalarına adeta mıh gibi yerleşmesi gereken o röportaj:

★★★

UĞUR DÜNDAR (U.D.): Sayın Özakman, Cumhuriyet Osmanlı’nın çöküşüyle nasıl bir miras devralmıştı?

KADINLARIMIZ YURTTAŞ BİLE SAYILMIYORDU

TURGUT ÖZAKMAN (T.Ö.): O dönemin fotoğrafı şöyle: Kanuni dönemindeki görkemli devlet, 300 yıl geride kalmış. Kaç zamandır yarı sömürge halinde ve güçsüz... İdari, ekonomik, mali ve hukuki kapitülasyonlar sürüyor. Halk yurttaş değil, padişahın kulu. İlkel bir tarım toplumu, iflas etmiş bir maliye... Büyük bir dış borç, yarı ölü bir ekonomi... Cılız, küçük bir sanayi... Ağır sanayi neredeyse sıfır! Kişi başına düşen milli gelir, sadece 4 lira! Pencere camı bile ithal edilir durumda. Şeker de ithal ediliyor. Anadolu buğdayı İstanbul’a taşınamadığı için, buğday Rusya’dan alınıyor. Ülkede 40 bin köye karşılık ebe sayısı 200 kadar... 0-2 yaş grubu çocuklarda ölüm oranı yüzde 60. Bütün imparatorlukta sadece 158 ortaokul ve lise, bir tane de medrese uzantısı bir üniversite var. Anadolu, çağdışı ilkel medreselerin elinde. Tüm liselerde okuyan kız öğrenci sayısı 230...

U.D.): Kadınların durumu nasıl?

(T.Ö): Güzel bir soru. O dönemde bütün temel meslekler erkeklerin tekelinde. Kadının seçme-seçilme hakkı yok, yani yurttaş sayılmıyor. Kadınların toplumsal hayatları ve hakları da yok. Çok zorunlu hallerde sokağa ancak çarşaf ve peçeyle çıkabiliyor. Okur-yazar oranı erkeklerde yüzde 7, kadınlarda ise binde 4... Tüm yasalar, çağın gereklerinin gerisinde. Ülke birçok alanda Ortaçağı, Ortaçağ ilkelliğini ve baskısını yaşıyor. Cumhuriyet’in devraldığı miras, işte budur.

(U.D.): Cumhuriyet’in temel ideali neydi?

CUMHURİYET’İN TEMEL İDEALİ: ÇAĞI YAKALAMAK

(T.Ö.): Cumhuriyet’in temel ideali, “çağdaşlaşma” diye özetlenebilir. Cumhuriyet’i kuran atalarımız, Ortaçağı yenmedikçe aydınlanma, gelişme ve kurtuluş olamayacağını çok iyi idrak etmişlerdi. Durmaksızın olağanüstü bir tempoyla çalışmışlardır.

(U.D.): En doğru bilgilere sahip bir tarih araştırmacısı-yazar olarak demiryolları konusunda neler yapıldığını anlatır mısınız?

TÖ: Cumhuriyet’in en büyük başarılarından biri, demiryollarıdır. Cumhuriyet ilan edildiğinde, Misak-ı Milli sınırları içindeki demiryollarının uzunluğu, 4 bin 559 kilometreydi.

Bu demiryollarını Alman, İngiliz ve Fransız şirketleri işletiyordu.

Makinistler Rum ve Ermeni idi. İşletme dili Fransızca’ydı. Demiryolculuk Türklere kapalıydı. Milli Mücadele’de bu makinistler, silah zoru ile çalıştırılmıştır.

Sakarya Savaşı başlamadan önce birkaç Türk makinist yetiştirildi. Ağır toplar Kars’tan Afyon’a 3 ayda getirilebildi. Elazığ’dan kırık bir uçak, Ankara’ya ancak 2 ayda ulaştırılabildi. Doğuya da, güneye de demiryolu yoktu.

DEMİRYOLLARINI MİLLETİN MALI YAPTI

(U.D.): Atatürk ve arkadaşlarının bu alandaki hamleleri neydi?

(T.Ö.): Cumhuriyet yönetimi ilk 15 yıl içinde, 4 bin 559 kilometrelik demiryolunu, Haydarpaşa ve İzmir liman şirketleriyle birlikte satın aldı.

Demiryolcu yetiştirmek için okul kurdu. Bu konudaki birinci büyük başarı bunlardır. Böylece demiryolları milletin oldu. Gerçek demiryolcular, demiryollarından söz ederken gözleri yaşarır.

İkinci büyük başarı ise, demiryolu yapımıdır. Demiryolu Ankara ve Ulukışla’da sona eriyordu. Demiryolları 1927’de Kayseri, 1930’da Sivas, 1931’de Malatya, 1933’de Niğde, 1934’te Elazığ, 1935’te Diyarbakır, 1939’da Erzurum’a ulaştı. Bunların her biri bir destandır. Ülkenin kuzeyi ile güneyi, doğusu ile batısı birbirine demiryollarıyla bağlandı.

Anadolu gerçekten demir ağlarla örüldü. Ülke bütünlüğü sağlandı. Türkleri Anadolu’dan uzaklaştırmak isteyenlere karşı cumhuriyet demirden temeller attı. 1940 yılına kadar yapılan demiryollarının uzunluğu 3 bin 208 kilometredir.

(U.D.): O dönemde yapılan fabrikalar hakkında da bilgi verir misiniz?

ATATÜRK’ÜN KALKINMA MODELİ DÜNYAYA ÖRNEK OLDU

(T.Ö.): Fabrikalar dengeli bir şekilde Anadolu’ya yayıldı. Ankara ve İstanbul’da toplanmadı. Bunlardan birini anlatayım. Yabancı ekonomiciler, bu fabrikalara “Atatürk tipi fabrika” diyorlardı. Çünkü sadece fabrika yapılmıyor. Fabrika ile birlikte işçi ve memur lojmanları, kreş, revir, yemekhane, lokanta-gazino, konferans-tiyatro salonu ve spor alanları yapılıyor. Eğer yakında ilkokul yoksa, okul da yapılıyor. Toplantılar, piknik, spor karşılaşmaları düzenleniyor.

Filmler gösteriliyor, tiyatro grupları geliyor.

Atatürk tipi kalkınma, iki ayaklı bir kalkınma tipidir. Bir bilim adamının deyişi ile, topyekun kalkınmadır. Birinci ayak maddi kalkınma (fabrikalar, köprüler, yollar vb.) ikinci ayak ise sosyo-kültürel kalkınmadır. (Eğitim, sanat, spor, medeni kanun vb.)

(U.D.): Kalkınma hızımızla ilgili rakamlar ne düzeydeydi?

KALKINMA HIZINDA DÜNYA REKORU KIRILDI

(T.Ö.): Kalkınma hızımız, 1923-1938 arasında ortalama yüzde 10’du. Sanayileşme hızımız ise yüzde 19’du. Bu dünya rekorudur. Sanayileşmede Japonya’dan önde gidiyorduk.

★★★

Seni sevgi, saygı, özlem ve rahmetle anıyoruz. Nur içinde yat büyük usta Turgut Özakman...