Başından beri ABD’nin Suriye’den asker çekeceği yönündeki açıklamalarına ihtiyatlı yaklaşıyorum.

ABD Başkanı Donald Trump dün yaptığı son açıklamada “çekilme” konusundaki duruşunun hala geçerli olduğunu vurguladı ama şöyle bir cümle kurdu: “Hem IŞİD ile mücadele edeceğiz, hem de Suriye’den uygun bir şekilde çekileceğiz.”

Oysa başlangıçta IŞİD ile mücadeleyi artık Türkiye gibi bölge ülkelerinin yapması gerektiğini söylemişti.

Çekilme işini de 100 günde yapacaklarını el altından “Beyaz Saray kaynakları”na söylettirmişti.

Trump’ın Amerikan devletinin telkinleriyle kullandığını düşündüğüm “uygun şekilde” ifadesi diplomaside çok şey ifade ediyor:

  • Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton’ın Ankara’nın büyük tepkisini çeken sözleriyle birlikte değerlendirirsek, “uygun şekilde” çekilmenin ilk maddesi, YPG/PYD’yi güvence altına almak. Bu da “Türkiye’nin YPG’ye karşı olası harekatını engelleyip riski ortadan kaldırdıktan sonra” diye tercüme edilebilir.



  • Washington açısından “uygun şekilde” çekilmenin bir başka anlamı da boşaltacakları yerlere Esad rejiminin, haliyle Rusya ve İran’ın yerleşmesini engellemek. YPG/PYD’nin ABD’nin çekilmesine karşı en büyük kozunun Şam Yönetimi’ni bölgeye davet etmek olduğu geçen hafta ortaya çıkmış, Esad’ın ordusu Münbiç’e bayrak diktiklerini ilan etmişti.


Peki Washington, askerlerini çektikten sonra Türkiye’nin YPG’yi saf dışı bırakmasını engelleyebilir mi? Diğer taraftan Türkiye’nin önüne geçse de Esad rejimi, Rusya ve İran’ı bölgeden uzak tutabilir mi?

Bu iki bilinmeyenli zor denklemi çözmek için, ABD ve uluslararası koalisyonun şöyle bir planı konuştuğunu duyuyorum:

ABD’nin ilk körfez harekatından sonra, Irak’ta ABD’nin Kürt müttefiklerinin bulunduğu 36. Paralelin kuzeyinde (Türkiye sınırında) bir tampon bölge oluşturuldu ve Saddam Hüseyin oraya sokulmadı. Bölgenin hava sahası da Keşif Güç ve Çekiç Güç gibi İncirlik’ten yönetilen operasyonlarla kontrol edilmişti.

Washington’ın benzer bir sınır çizerek (muhtemelen Fırat Nehri) uluslararası koalisyon ile birlikte dışarıdan ülke dışından bir operasyon ile bölgeyi korumayı planladığı yorumları yapılıyor. Bu kapsamda, daha önce Kuzey Irak’ta TSK’ya verilen bazı üs bölgeleri gibi(Örneğin Bamerni) Suriye’de de benzer alanlar “terörle mücadele” amaçlı TSK’ya devredilebilir.

John Bolton, beraberinde Genelkurmay Başkanı Joseph Dunford ve kısa süre önce IŞİD’e karşı Uluslararası Koalisyon’un Suriye Özel Temsilcisi atanan eski Ankara Büyükelçisi James Jeffrey ile birlikte dün Ankara’ya geldi.

Bolton ve heyetinin denklemindeki değişmez unsur, YPG/PYD bölgesinin güvence altında kalması olacak.

Keşif Güç, 36. Paralelin kuzeyini özerk bir bölgesel yönetime, geniş bir alanı da terör örgütü PKK için kurtarılmış bölgeye dönüştürmüştü. Bu konularda artak hayli deneyimli olan Türkiye’nin ve TSK’nın Suriye’de böyle bir denklemi kabul etmesi beklenmiyor.

Diğer taraftan ABD’nin Ankara’dan beklediği “IŞİD ile mücadele” konusunda TSK’nın çok sayıda soru işareti var.

Rus turiste uyarı: Ülkücülerin el işaretine dikkat


Uzun yıllar Rusya’da gazetecilik yapmış meslektaşım Cenk Başlamış’ın “Medya Günlüğü” isimli internet sitesinde (medyagunlugu.com) Fuad Seferov imzası ile ilginç bir haber vardı.

Rusya Dışişleri Bakanlığı’nın Türkiye’ye gelecek Rus turistler için yayınladığı “Türkiye’de dikkat edilmesi gerekenler” listesi anlatılıyordu.

ATATÜRK’E SAYGISIZLIK ETMEYİN: Listede ilk uyarı Atatürk ile ilgili. Türk toplumundaki Atatürk sevgisine dikkat çekiliyor ve paraların üzerindeki Atatürk resimleri de dahil olmak üzere Atatürk’e saygısız söylem ve davranışların olumsuz sonuçlar doğurabileceği vurgulanıyor.

ŞU İŞARETLERİ YAPMAYIN: El işaretleriyle ilgili de ilginç uyarılar var.

Zafer işaretinin genellikle “Kürt siyasi hareketini” destekleyenler tarafından kullanıldığına dikkat çekiliyor ve “bu işaret yapıldığı takdirde milliyetçilerin sert tepkisi ile karşılaşılabilirsiniz” uyarısı yapılıyor.

Bir başka işaret, “tamam” anlamında kullanılan, baş parmak ile işaret parmağının birleştirilmesi ile yapılan o işaret. O işaretin yanlış anlaşılabileceği belirtilen yazıda “kesinlikle yapmayın” deniliyor.

Rusya’da “havalı” ya da “kendini çok beğenen” biri olmayı anlatan ve hoş bulunmayan, dünya genelinde ise rockçıların kullandığı baş ve serçe parmağın yukarda olduğu açık el işaretinin Türkiye’de ülkücülerin (bozkurt)işaretine benzediği hatırlatılan yazıda, “bu işareti de yapmaktan kaçının” ifadesi var.

Rusya’da “aç değilim, doydum” anlamına gelen, boğaz sıkma hareketinin Türkiye’de tehdit olarak algılanabileceği de işaret uyarıları arasında yer alıyor.

“TÜRKİYE’NİN İŞGAL ETTİĞİ BÖLGE” DEYİN: Bir uyarı da Kıbrıs’a gidenlere yapılmış. Rum kesiminde Türkiye’den Türklerden çok söz edilmemesi anlatılmış Ardından iki önemli uyarı sıralanmış:

  • Türk kahvesi olarak bildiğiniz kahveye orada Türk kahvesi değil Rum kahvesi

  • Kuzeyden “Türk tarafı” diye değil, “Türkiye’nin işgal ettiği topraklar” olarak söz edin.


Rusya devletinin Atatürk konusundaki hassasiyetimizi bilmesi güzel. İşaretler konusundaki uyarılar da yerinde.  Ancak Kıbrıs konusundaki uyarılar, ne Türkiye-Rusya, ne Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan-Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin arasındaki “yüksek seviyeli” ilişkiye yakışıyor.

Kim bilir belki bir gün Dışişleri Bakanlığımız, Rusya Dışişleri Bakanlığı’nın resmi konsolosluk sitesinde yer alan “Oraya ‘Türklerin işgal ettiği topraklar’ deyin” önerisine tepki bile gösterir.