AK Parti içinde bir grup İstanbul’da seçimi tekrarlamayı kafaya koymuş. İçeriden bilgi aldıklarını ima edip, seçim için 30 Haziran, 7 Temmuz gibi tarihleri bile dillendiriyorlar.
O grup, “arka kapı” tabir edilen kanallardan lobicilik faaliyetleri ile YSK’yı yönlendirmeye de çalışıyor.
Bazı YSK üyelerinin o kanallar üzerinden AK Parti’ye tavsiyelerde bulunduğu iddialarını duyuyorum.
Örneğin AK Parti’nin 16 Nisan günü, yani mazbatanın oluşturulmasından bir gün önce yaptığı başvuru çok net bir şekilde kanuna aykırıydı ve YSK’nın o başvuruyu usulden reddedip meseleyi kapatması mümkündü.
Ancak, YSK’dan AK Parti’ye “Başvuruyu yenileyin, yoksa usulden reddedilecek” mesajının gittiğini, bunun üzerine AK Parti’nin 20 Nisan’da KHK’lıların durumunu bahane edip başvuruyu yenileyerek 16 Nisan başvurusunu geçersiz hale getirdiğini bir çok kaynaktan doğrulattım.
İstanbul seçimini iptal ettirmeyi kafaya koyan ekip, bir taraftan da İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ndeki personeli “Seçim yenilenecek, CHP gidecek. Geri adım atmayın” mesajlarıyla motive ediyor.
Diğer taraftan partinin genelinde “seçim yenilenecek” duygusunu canlı tutmak için Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile İstanbul Adayı Binali Yıldırım başta olmak üzere yöneticilere açıklama yapmaları telkin ediliyor.

PARTİNİN TAMAMI HEMFİKİR DEĞİL

Merak ettiğim konu, partinin tamamında bu görüşün hakim olup olmadığıydı. Yaptığım görüşmelerden anladım ki “İstanbul seçimi iptal edilecek” diyenler çoğunlukta değil.
Parti’nin bazı önemli isimleri ile TBMM’deki milletvekili grubunun bir kısmı, kamuoyu önünde yapamasalar da özel sohbetlerde TBMM’nin kapalı olmasını, Genel Merkezin geri plana düşürülmesini, bütün enerjinin İstanbul işine harcanmasını eleştiriyorlar.
Konuştuğum bir çok isim, Türkiye’nin ciddi sorunlarına dikkat çekip, “İstanbul önemli ama Türkiye daha önemli” görüşünü dile getiriyorlar. Bu isimler, İstanbul’da seçimlerin yenilenmesinin, muhalefet cephesinde yaratacağı duygu, ülkede yaratacağı gerilim ve dünyada yaratacağı algı ile Türkiye’nin ihtiyacı olan değişim ve reform sürecini zora sokacağını ve işleri daha da içinden çıkılamaz hale getireceğini düşünüyor.
Böyle düşünerek doğru da yapıyorlar.
Zira, en güncelinden başlayacak olursak, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD Başkanı Donald Trump ile yürüttüğü diplomatik trafik, Türkiye’yi S-400, Suriye’nin kuzeyi ve ekonomik durum konusunda kritik kararların eşiğine getirdi.

RUSYA VE ABD ARASINDA SIKIŞTIK

Trump, Türkiye’nin Rusya’dan S-400 almaması için çok net bir tavır sergiledi. Erdoğan, Trump’a S-400 tedarik programı ile ilgili bir çalışma grubu oluşturulmasını teklif etse de Trump tavizsiz yaklaştı.
Diğer taraftan Ankara, Trump’ın çizgisine gelir ve S-400’lerden vazgeçerse, Rusya ile ciddi bir sorun yaşayabilir. Bu da otomatik olarak Türkiye’nin Suriye’deki çıkarlarını olumsuz etkiler.
S-400 satışının iptali, Trump kabul etse dahi, Suriye’nin kuzeyinde Türkiye tarafından kontrol edilecek bir güvenlik bölgesine Rusya’nın blokajını getirebilir. Rusya ile ilişkiler sarsılırsa, İdlib, Afrin gibi bölgelerde de iki ülke karşı karşıya gelebilir.
Dış politikada kısa vadede yaşanabilecek bu olumsuzluklar, kırılgan ekonomik durumumuzu daha da kötüleştirebilir.
Peki Türkiye bütün bu zorlukların üstesinden nasıl gelebilir?
Elbette iktidarıyla muhalefetiyle oluşturulacak büyük bir milli mutabakatla.
Kılıçdaroğlu’nun başına gelenler bu mutabakat ihtimalini zaten zorlaştırmıştı. İstanbul’da ikna edici koşullar oluşmaksızın, siyasi bir kararla gelecek olası bir seçim iptali kararı da bunu imkansız hale getirir.

Bugün işçinin, emekçinin bayramı


Emekle doyan, emekle avutulan, emekle korkutulan, yine de hayatı emekle var eden, emek ve ekmek kavgası hiç bitmeyen işçi sınıfına bin selam!

YAŞASIN 1 MAYIS!