Levent Kırca’nın “Yoksa izahı, vardır mizahı” diye bir tekerlemesi vardı. “Kanal İstanbul” (doğrusu İstanbul Kanalı) projesinin niçin yapılması gerektiği iktisadi olarak izah edilemiyor. Ben de bu konuyu işlemeyi düşünürken, bari mizahi bir yaklaşım deneyeyim dedim. Önerim şudur: Hazır elimiz değmişken, tek kanal değil, biri gidiş diğeri geliş olmak üzere “duble kanal” yapalım. Nasıl duble yollar, trafik emniyeti ve hız açışından bölünmemiş yollardan iyiyse, duble kanal da tek kanaldan daha iyi olur. Ayrıca tek bir ihalede iki kanal inşa edilirse, beheri daha ucuza gelir. Böylece daha uzun yıllar ikinci bir kanal yapma ihtiyacı kalmaz. AKP’ye göre bu kanalı özel sektör “yap-işlet-devret” esasına göre inşa edeceği için, devlet bütçesinden “tek bir kör kuruş” çıkmayacaktır(?) Kanalı kullanmaya mecbur bırakacağımız yabancı gemilerden daha yüksek “geçiş bedeli” tahsil ederiz; olur biter. Ben, kendini kandırmak diye işte buna derim.

PROJE, YAPIMDAN ÖNEMLİDİR

Bir an için kanalın yapılacağını var sayalım. Değil bu çapta devasa bir kanalın, bundan çok daha küçük (ama yine de büyük) bir kanalın projelendirmesi herhalde en az 2, yapımı muhtemelen 10 yıl alır. Böyle bir proje çok büyük tasarım ve imalat mühendisliği bilgisi ister. Maliyet ise ancak projeden sonra belli olur. Böylesi bir kanal inşası, asma köprü yapmaktan zordur. Hafriyat sektöründe 5 yıl geçirmiş biri olarak biraz da bilerek yazıyorum. Kazı faaliyeti için yöntem seçimi, döküm yerleri bulunması, çıkan malzemenin taşınması ve dökülmesi, hem kazılan hem de döküm yerinin statik dengesinin korunması her faninin aklının ereceği işlerden değildir. Eğer hafriyattan çıkan malzemeyle ada inşa edilmek isteniyorsa, adanın tabanı ve çevresi doğal kayalarla veya beton tripotlarla tahkim edilmeli, döküm daha sonra başlamalıdır. Yoksa dökülen toprağı deniz alır, götürür. Osaka Havalimanı çok büyük, Karadeniz üzerine inşa edilen havaalanları ise denizde yapay ada inşasının küçük birer örneğidir.

AKP’NİN EKONOMİ POLİTİKASI

Herhangi bir yatırımın “yapılabilir” olup olmadığına “maliyet-hâsılat” hesabı yapılarak karar verilir. Boğaziçi’nden bedava geçiş olduğu sürece, bu kanal kendini ödeyemez. Tabii özellikle bayındırlık yatırımlarda dışsal ekonomik götürüler ve getiriler de hesaba katılır. Ancak biliyoruz ki AKP, projelere iktisadi mi diye bakmıyor. Onlar “Ne kadar inşaat, ne kadar rant yaratır” diye bakıyor. Çünkü AKP için ekonomik büyümenin çekici sektörü inşaat, servet biriktirmenin kaynağı da ranttır. Ne Merkez Bankası’nın İstanbul’a taşınması, merkez bankasının daha iyi işlemesiyle ilgilidir ne de İstanbul Finans Merkezi kurmanın finansmanla ilgisi vardır. Bunların hepsi “inşaat” projeleridir. İstanbul’un hava, kara ve deniz ulaşımı açılarından en ideal lokasyonunda kurulu Atatürk Havalimanı’nı hurdaya çıkarıp yeni bir havalimanı inşa etmenin ne kadar gayri iktisadi olduğunu AKP bilmiyor muydu sanıyorsunuz? Bal gibi biliyordu. Ama onlar, bu projeyi “havalimanı yatırımı” olarak görüp fizibilite hesabı yapmadılar. Olayı inşaat ve rant yaratma vesilesi olarak değerlendirdiler. Onun için “İnadım inat, amacım rant” diyerek, havalimanı görünümlü koca bir kara delik yarattılar.

Son söz: Her cinayetin bir gerekçesi vardır.