Ölüm acısı, babayı, anneyi kaybetme acısı. Evlat acısı. Vatansız kalma acısı. Terkedilme acısı.
İhanet acısı.
Çeşit çeşit acı var.
En acısı “Aşağılık duygusu uyandırma” olmalı. Sen bu işi yapamazsın. Senden adam olmaz. Aklın basmaz. Doğruyu yanlışı ayıramazsın. Seni aldatırlar, tuzağa düşersin.
Bu aşağılamalar.
Olmaz olsun.
İnsanın ruhunu tahrip eder.
Aşağılık duygusu uyandırır.

★★★

Binali Yıldırım Bey, kendine ve partisine inanmış, güvenmiş 26 milyon seçmeni (24 Haziran seçimlerinde Cumhur İttifakı 26 milyon 624 bin oy aldı) aşağılayarak bu büyük acıyı milyonlarca insana yaşattı.
4 pusula.
1 mühür.
1 zarf.
Verecekler.
Ama benim seçmen tipinden anlaşılır; “Eline 3 pusula verirler. 4’cüsü nerede demez. Aldatılır. Tuzağa düşer”demeye getirdi.
Hayret içinde duyduk.
Kulaklarımıza inanamadık.
TV’ler tekrar yayınladılar.
Montaj mı diye kuşkulandık.

★★★

Binali Yıldırım, Ekrem İmamoğlu’ndan neden daha az oy almış duruma düştüğünü anlatırken son 17 yıldır yapılan tüm seçim ve referandumlarda kendisine ve partisine oy vermiş insanların, “Aldatılmaya çok müsait, alabildiğine saf, dikkat ve idrak yoksunu, muhakeme yapamaz, söyleneni anlamaz” olmalarına bağlamış oldu.
Çok ağır aşağılama!
Binali Yıldırım’ın “oyların nasıl çalındığını” anlatırken ileri sürdüğü belgeye (!) göre Sandık Kurulu üyeleri oy atmaya gelmiş olanın tipine, kılığına, kıyafetine, yüzüne ve özellikle gözlerine bakıp, bakışından o seçmenin, oy pusulasında Binali Yıldırım’a mührü basacağını anlamışlar (!)
Tuzak kurmuşlar.
Buna 3 pusula verelim.
4’cüyü vermeyelim demişler.
Bu saf seçmen tuzağa düşmüş: 1- Kendisine 3 pusula verilince uyanmamış. 2- Kabin içine girince de nerede 4’üncü pusula diye ayıkmamış. 3- Pusulaları zarfa koyarken 1 eksik var diyerek “hırsızlık tuzağını” zerre fark etmemiş. 4- Zarfı sandığa atarken de “Seçtik İstanbul’a Binali Bey’i...” diye huzur ve sevinç içinde evine dönmüş.
Binali Bey!
Allah iyiliğini versin!
Bize bu hikayeyi anlatıyor.

★★★

Üstünlük arzusu!
Aşağılık duygusu!
İle bağlanıyor!
Binali Bey’in üstünlük arzusu, kendi seçmeninde “3 pusula ile 4 pusula arasındaki farkı ayıramaz, tuzağa düşer” diyerek uyandırdığı aşağılık duygusunun çok üstüne çıkmış oluyor. Bizim Bekir Coşkun ile Yılmaz Özdil“Göbeğini kaşıyan adam....” ve “Bidon kafa...” benzetmesini yazdılar diye yemedikleri küfür ve söylenmedik ağır laf kalmadı. Binali Yıldırım, kendi seçmenini aşağı görmede Bekir ile Yılmaz’ı solladı.
Her seçim bir öğretmen.
Yeni şeyler öğretiyor.

KALEMİN GÖR DEDİĞİ

1 ile 1000 farkı!


İstanbul’da seçimlerin yenilenmesi; bir kente belediye başkanı seçmenin çok ötesine geçti. 23 Haziran’da yapılacak seçim, Türkiye’nin eksik demokrasi ile yönetilen bir Ortadoğu ülkesi olamayacağı gerçeğini ispatlama oylamasına dönüştü. Ben TV’den izledim. Ekrem İmamoğlu, kendini tanıtsın, anlatsın diye çarşı pazar sokakta halk arasında tek başına yürürken (belki 1-2 koruması vardır) genç bir vatandaş herkes duysun isteyerek şöyle bağırıyordu: “Bir tanesi var (İmamoğlu’nu kast ederek) tek başına gelir, bir tanesi var 1000 koruma ile gezer.” Genç böyle bağırıyordu ve etrafındakiler de İmamoğlu ile birlikte bu genci alkışladılar. Öte yandan yeni seçilen CHP’li belediye başkanları, devir aldıkları AKP’li belediye yönetiminin çok yüksek borç altına girip lüks makam aracı ile aşırı harcama bağımlısı yapıldığını ifşa ediyorlar. Borçlanarak lüks makam aracı ve aşırı harcama tipik Ortadoğu ülkesi belirtisi. Halktaki yenileşme eğilimi “Türkiye’nin Ortadoğu ülkesi olmak istemediğini” gösteriyor. Yeni dip dalga bu Ortadoğu özentilerini, kalıntılarını süpürüp götürecek. Demokrasinin bir fazileti var ve insanlar bu fazileti paylaşmaya belediyelerden başladılar.