Soruyla başlayalım:

“Merkez sağ siyasetin, milliyetçiliğin, askeriyenin ve sivil bürokrasinin İslamcılaştırılması hangi süreçte ve nasıl gerçekleşmiştir? Buna yönelik tepkiler ne şekilde yalıtılmıştır?”

Temel meseleye gelelim:

1946 yılında çok partili sisteme geçildi... 1952’de Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’ne (NATO) üye olduk... Bu tarihten itibaren de baş düşman olarak ‘komünizm’ tanımlaması yapıp, ‘Şeytan Kemalist ve Şeytan komünist’ algısıyla, ‘Bağımsız Türkiye’ diyenleri darağacında ‘sallandırdık’!

Gerçek neydi? Bunun yanıtını aramaya devam eden bir gazeteciyim... Elimde, “Türkiye’nin Soğuk Savaş Düzeni/Ordu, Sermaye, ABD, İslamizasyon” kitabı var. Kitabı derleyen iki isim: Doçent Behlül Özkan ve sosyolog-yazar Tolga Gürakar... Birbirinden değerli isimlerle ‘Soğuk Savaş’ masaya yatırılmış. Akademisyenler, Barış Doster, Barış Zeren, Burak Cop, Deniz Hakyemez, Fatih Yaşlı, İnan Rüma, Mehmet Ali Tuğtan, gazeteci Okan İrtem bu kitapta bir ‘yalanı’ aydınlatmaya çalışmış ve başarmışlar. Nasıl mı?



Tespit 1: “İslamcılığın adım adım yükseldiği Türkiye’nin Soğuk Savaş Düzeni mercek altına alındığında, ordu, sermaye ve ABD üç temel dinamik olarak karşımıza çıkmaktadır...”

Tespit 2: “Kitap şunu reddediyor: Laikliğin yılmaz bekçisi Türk Ordusu İslamcılığı baskı altına aldı. Halbuki, müesses nizamın kilit kurumlarından ordu, NATO’nun üyesi olarak 1952’den itibaren komünizmi baş düşman olarak tanımlamış... 1960’lardan itibaren de OYAK’ın kurulmasına koşut biçimde kapitalist ekonomik düzende sermayedar sıfatıyla işçi ve öğrenci hareketleri ekseninde yükselen sola karşı konumlanmıştır.”

Gerçek şu: Türkiye’de ordu ve onun denetimindeki istihbarat, sola karşı İslamcılıkla bu zeminde ittifak yaptı.

Açalım...

Kanlı Pazar... 6. Filo...


Hatırlayın... 1968 gençlik hareketlerinin temel sloganı “Yaşasın Tam Bağımsız ve Gerçekten Demokratik Türkiye”ydi... Ellerinde Tük Bayrağı’yla yürüyen öğrenciler, işçiler, köylüler, aydınların karşısına kim çıkarıldı? Sol Kemalistler ve sosyalistlere kimler saldırdı? Emperyalizm ürürü olan Türk-İslam sentezi fikri etrafında birleşen yapılar! Yalan mı? Değil... Kanlı Pazar’a bakın... 6. Filo’yu destekleyen İslamcı yazarlara ya da kendilerini ‘milliyetçi’ diye tanımlayan ama gerçek anlamda Mustafa Kemal Atatürk, Yusuf Akçura, İsmail Gaspıralı milliyetçiliğinden koparılanlara bakın...

Kitaptan önemli bir tespit daha...

Tespit 3: “Tıpkı ordu gibi İslamcılığa mesafeli olduğu iddia edilen Türkiye’nin büyük sermayesi de Soğuk Savaş döneminde çıkarlarına tehdit olarak algıladığı sola karşı toplumun İslamcılaştırılmasını desteklemiştir.”

Tespit 4: “12 Eylül 1980 darbesi sonrasında İslamcılık içinden gelen Turgut Özal liderliğinde uygulanmış neo-liberal politikaların emekçi kesimlerde doğuracağı tepkiyi önlemek için... İmam Hatip okullarını, camileri, din adamlarını ve zorunlu din derslerini çoğaltmak da dahil, ordu ve büyük sermaye eksiksiz, İslamcılaştırma politikalarında tam manasıyla işbirliği içinde olmuştur.”

Devam edelim...

16 Şubat 1969... ABD’nin 6. Filo’sunu protesto etmek için İstanbul Taksim Meydanı’nda toplanan 76 gençlik örgütüne, Komünizmle Mücadele Derneği üyeleri saldırdı. Komünizmle Mücadele Derneği’nin iki üyesi, Ali Turgut Aytaç’ı (yerde) böyle bıçakladı. Aytaç, olay yerinde vefat etti.

‘Yerli ve milli’ olmak


Hatırlayın...

O dönem adı Milli Emniyet Hizmeti olan MAH yani MİT’in başındaki isim olan Kurmay Albay Fuat (27 Ağustos 196’de MAH Başkanı oldu) ne demişti: “Ben MİT Müsteşarlığı yapmadım... CIA’nın şube müdürlüğü yaptım... Bir CIA yetkilisi gelse, beni Sinop’a götür dese onu oraya götürmekle memurum.” Fuat Doğu’nun, 12 Eylül’den 5-6 yıl sonra, AKP eski Milletvekili Selçuk Özdağ’a yaptığı bu itiraf MİT ve CIA ilişkisinin nasıl organik ve hatta hiyerarşik bir ilişki olduğunu gözler önüne seriyor. Peki aynı Fuat Doğu başka ne yaptı?

Kitaptan okuyalım:

Tespit 5: “Fuat Doğu, MAH’ın başına atanıyor, yükselen sola karşı Nurcuların önde gelen ismi Yaşar Tunagür’den Müslüman Kardeşler’in ideoloğu Seyyid Kutub’un kitabını Türkçe’ye çevirmesini talep ediyordu?”

Tespit 6: “Yaşar Tunagür’ün himayesinde müesses nizamla tanışan Fetullah Gülen’in müritleri, aradan geçen yarım asrın sonunda ‘ilerici’ vasfını tamamen kaybetmiş ordu içinde darbe girişimi yapacak güce ulaşıyordu.”

O dönem... 1946’dan sonra... Ordu ve sermeye öncülüğünde kurulan iktidar koalisyonunun, kendi çıkarlarını korumak için var gücüyle desteklediği İslamcılaştırma... Türkiye’nin dış ittifaklarından, bölgesel ve uluslar arası gelişmelerden ayrı düşünülemez. Soğuk Savaş Türkiyesi’nde yükselen sola karşı Siyasal İslam’ın panzehir olarak görülerek desteklenmesinde, ABD’nin yanı sıra Batı Almanya ve Suudi Arabistan da kilit rol oynadı.

Tespit 7: “Dolayısıyla ‘yerli ve milli’ olduğu iddiasıyla her fırsatta ‘milletin’ yegane temsilcisi olduğunu vurgulayan İslamcılığın iktidar yürüyüşü, bölgesel ve uluslararası güçlerin desteği olmadan anlaşılamaz.”

Soru şu: Peki bugün saflaşmada ‘Siyasal İslam’, ‘Milliyetçilik’, ‘Kemalizm’, ‘Sol’ ne kadar yerli ve milli?