Sevgili okurlarım, adına korona denilen salgın sadece dünyanın değil, Türkiye olarak bizim de başımızın belası oldu.

İktidar, bu salgınla ilgili yasak ve kısıtlamaların neredeyse tümünü kaldırdı.

Bazıları da önümüzdeki günlerde, önümüzdeki haftalarda kaldırılacak...

Ve iktidar, aldığı bu kararları da kendisi için propaganda malzemesi olarak kullanmaya kalkışıyor.

Biz virüsü yendik!

AKP’li cumhurbaşkanı Recep Bey yasakların kaldırılma gerekçesini “Gönlüm razı olmadı, kaldırdım” diye açıklamıştı!

Demek ki öldürücü virüsle onun gönlü arasında bizim bilemediğimiz bir ilişki vardı!

★★★

İşte bu ortamda Türk Milleti bütün gücüyle sokaklara döküldü.

Çoğumuzda maske yok, sosyal mesafe kavramı derseniz zorunlu yasaklar dışında hiç yok.

Şimdi ise başta Bilim Kurulu hocaları ve Türk Tabipleri Birliği olmak üzere uzmanlar uyarıyor:

“Aman dikkat, salgın yine yayılıyor.”

Nikah ve düğün salonları önümüzdeki günlerde açılacak. Uçak seferleri başlıyor.

Futbol maçları başladı.

Ama esas önemlisi, turizm mevsimi başlamak üzere. Almanya, ABD, Hollanda, İtalya, Çin, Rusya, Ukrayna, İran, Arap ve Afrika ülkelerinden gelen turistler bizim otellere çökecek.

Siz istediğiniz kadar göstermelik önlemler alın, bu baş belası hastalık ister istemez daha da yayılacak.

★★★

Bütün bu gelişmeler yaşanırken biz çok önemli bir konuya hemen hiç giremedik.

Türkiye’de dört milyonu aşan sığınmacı ve sayısı bilinmeyen yabancı kaçak işçiler yaşıyor. Onların sağlık durumu nedir?

Propaganda yapma uğruna her şeyi unutturdular.

Büyük kentlerin dışında neler oluyor?

Güneydoğu illerinde durum nedir?

Bunları merak eden, soran, ya da rakamları açıklayan kimse yok!

Karşımıza her gün oy hesabıyla çıkarılan pembe tablolarla yaşamaya mecbur bırakıldık.

O iyimser tablolara, açıklanan rakamlara inanmayınız.

Bazı gerçekleri önümüzdeki günlerde daha net bir biçimde göreceğiz.

Bilim insanları açık konuşuyor. 

Bazı yasaklar yine gelirse sakın ola ki şaşırmayalım!



Sevgili okurlarım dikkat ediniz, hepimiz iktidar tarafından sürekli olarak icat edilip piyasaya sürülen yapay gündemlerin peşine takılıp sürükleniyoruz.

Efendim, Ayasofya Müzesi yeniden cami yapılmalı imiş!

Dünya çapında, bütün dünyanın bildiği bir müze...

Ve siz bunu farklı bir amaçla yeniden düzenlemeye kalkışıyorsunuz!

Bir aklı evvel ihbarda bulunmuş:

“1934 yılında müze yapılan Ayasofya için Bakanlar Kurulu kararnamesi çıkarılmıştı. Bu kararnamede Cumhurbaşkanı Atatürk’ün de imzası var. Ancak bu imza sahtedir. Kararname iptal edilmelidir!”

Danıştay’da dava bile açılmış!

★★★

Şimdi bir düşünün, Atatürk o sırada sapasağlam. Üstelik söz konusu kararname o yılların basınında yüzlerce kez haber oluyor...

Ve Atatürk kimseye “Benim sahte imzamla nasıl kararname çıkardınız, kim attı bu imzayı? Sorumlular ortaya çıkarılsın” demiyor!

Yani kendi ismini kullanarak yapılan bu inanılmaz “Sahtekârlığı (!)” görmezden geliyor ve içine sindiriyor.

Bu olacak şey midir?

İktidarın piyasaya şimdi sürdüğü bu Ayasofya tantanası, bunların oltasına sık sık takılan din ticareti ve din sömürüsü gerçeklerinin son örneğidir.

Amaçlarına ulaşmak için her yolu denerler.

Geçen yıl yaptığı bir konuşmada “Ayasofya cami olsun” diye seslenen cemaatine hitaben “Siz önce Sultanahmet Camisi’ni doldurun da, Ayasofya’ya sonra bakarız” diyen Recep Bey idi.

Şimdi ne değişti?



Sevgili okurlarım, ülke gündemine dün iki adet bomba gibi haber düştü.

İlki: Muhalif televizyon kanallarına inanılmaz cezalar kesen ve ayrıca program durdurma kararları veren RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin Halkbank yönetim kurulu üyesi seçildi.

İkincisi: AKP eski milletvekili Hamza Yerlikaya Vakıfbank yönetim kurulu üyesi seçildi. Yerlikaya şu anda Cumhurbaşkanı başdanışmanı. Aynı zamanda Gençlik ve Spor Bakanlığı Bakan Yardımcısı.

Gerek Halkbank ve gerekse Vakıfbank, her ikisi de hükümetin emrindeki kamu bankaları.

★★★

Yerlikaya dünya ve olimpiyat şampiyonu eski güreşçimiz. Şampiyonlukları nedeniyle devletten ayrıca maaşa bağlanmış durumda.

Ayrıca, şu anda hem sarayda başdanışman, hem de bakan yardımcısı.

Maaşları bol ve çok iyi...

Emrinde sekreterleri, altında devletin resmi makam araçları var.

İyi de, topluma örnek olması gereken bir şampiyon bu kadar maaşı ve devlet olanaklarını ne yapacak?

Aç değil açıkta değil.

Ama en önemlisi, bankacılıktan ne anlar? Böyle bir eğitimi, geçmişten gelen deneyimi var mı?

Ne yazık ki yok.   

Aynı sorular çeşitli zamanlarda yönetim kurulu üyeliklerine atanan RTÜK Başkanı için de geçerli.

★★★

Üç adet kamu bankası...

Ziraat, Vakıfbank, Halkbank...

Ve üçü de bu iktidarın arpalığı.

Kendi adamlarına ihsan buyrulan bol maaşlı, bol gelirli arpalıklar...

Ve son bir not:

Bu gibi ballı yönetim kurulu üyeliklerine atanan torpilli yandaşların maaşlar dışında çok büyük bir gelirleri daha oluyor...

Ek olarak bankanın kazancından (hem de oturdukları yerde, sadece bazı imzalar atarak) yıl sonunda büyük bir prim, ikramiye almak!

Yakışmasa bile afiyetle yesinler.