Bütün yazarlar geçmiş yıllarda onun yanında durdular. Bülent Bey... Bülent Bey... diye yere göğe koymadılar. Dün bu yazarların yazı yazdığı gazetenin manşetinde “Reformdu... Fitne oldu...” başlığı atılmıştı.

Güzel başlık.

Durumu anlatıyor.

Reformcular boğaz boğaza geldi. Biri, öbürüne “fitneci” dedi, diğeri dayanamadı, “ahmak” diye hücum etti.

Vurdular!

İncittiler!

Fitneci ve ahmak dedikleri Bülent Bey, Parti kurucusuydu, Meclis Başkanlığı da yapmıştı. İyi hatipti. Az kelime kullanıyor, çok şey anlatıyor, herkesin anlayacağı kadar konuşuyordu. 18 yıldır Ankara’da en üst görevlerdeki koltuklar ona verilmişti. Savcıların ve hakimlerin “zanla, şüpheyle, kıyas yoluyla delil uydurduğu” iddianamelerle Ergenekon, Balyoz davaları açıp, Atatürkçü ordu komutanlarını, subayları hapse koyduğu ve orduda onların yerlerine “Fetullah’ın imamlarını sızdırdığı” günlerde Bülent Bey, “Türkiye bağırsaklarını temizliyor...” diye sevinç bülbülü olmuş, şakımıştı.

O zamanlar...

Rüzgar öyle esiyordu.

Bülent Bey!

Rüzgara yelken açıcıydı.

★★★

Bir zamanlama ustasıydı.

Hangi zamanda kimin yanında durulur, hangi zamanda parti başkanı ne duymak istiyor, en iyi o bilirdi.

18 yıl bitti.

Ülke enkaza döndü.

Reform rüzgarı esti.

Bülent Bey, rüzgarda ön almak, rol kapmak, yelkenini reform rüzgarı ile doldurmak istedi. Parti Başkanı da zaten; “sürekli ve kesintisiz reformcu” rüzgarı estirmek istediğini açıklamıştı. Tam zamanıydı, Bülent Bey, TV’ye lokum sorular soracak gazetecilerin karşısına çıktı ve “reformun yargıdan başlayacağını, Cumhurbaşkanı’nın da sabah- akşam hep reform düşündüğünü” yine çok az kelimeyle herkesin aklının alabileceği şekilde dile getirdi.

Şöyle dedi:

Ey hakim ve savcılar, ceza hukukunda kimsenin kalbini yarıp bakamazsınız. Zanla, şüpheyle, kıyas yoluyla delil uyduramazsınız. Ben 30 yıllık ceza avukatıyım. Bu iddianameleri okuduğum zaman, bir ara, isyan etmiştim. Çocuk bile yazmaz bu iddianameleri....”

Bülent Bey!

Şu kişi hapse girecek.

Şu kişi hapisten çıkacak.

Kararını iktidar partisi başkanlarının değil, “Zanla! Şüpheyle! Kıyasla! Delil uydurmaya dur demiş, adaletli hakim, vicdanlı savcıların” vermesi gereken bir yargı reformu istediğini çok net ve açık olarak söyledi.

Bülent Bey!

Fitneci damgası yedi.

Üstelik “Ahmak” dediler.

★★★

Bülent Bey, Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyeliğinden “incinmiş olarak” istifa etti ve Cumhurbaşkanı, “asıl ben incindim” diyerek istifasını hemen kabul etti.

Zaman acımasız!

Zalim bir elek!

Bülent beyi de eledi.

18 yıl önce!

Yasaklar.

Yolsuzluk.

Yoksulluk.

Bitiricisi bir reformcu olarak işe başlayıp 18 yıl sonra “en demir pençe yasaklar - en arsız yolsuzluklar - en iğrenç hısım akraba kayırmalar - en yüksek yoksulluk - en yüksek işsizlik - en yüksek ahlak çöküntüsü - en yüksek ekonomik kriz” enkazını bıraktı.

Bülent Bey de gitti.

Sıra kime geldi?

TARİHLE RÖPORTAJ (Unutkanlığa ilaç)



Fon parası fondip!


Anadolu’nun kırsal bölgelerinde, öğrenciler uzaktan eğitimden yararlanmakta zorlanıyorlar. Mutsuzlar. İnternet ve elektronik haberleşme altyapısı bu bölgelere ulaşamadı. Oysa 15 kocaman yıl önce 2005’te Türkiye’nin altın şirketi Türk Telekom, Lübnanlı Hariri ailesine peşkeş çekilircesine özelleştirildiğinde bir “Evrensel Hizmet Fonu” kurulmuştu. Buna göre, GSM operatörlerinin her yıl gelirlerinin bir kısmı bu fona aktarılacak, biriken para ile Anadolu’nun kırsal bölgelerine internet altyapısı güçlendirilecekti. 15 yıl içinde “Evrensel Hizmet Fonu”nda 11 milyar TL toplandı. CHP Ankara Milletvekili Murat Emir Ulaştırma ve Altyapı Bakanı’na Meclis’te “bu para nerede?” diye sordu. Bakan’dan sorusuna inandırıcı bir cevap alamadı. Fonda biriken bu para fondip yani bir seferde içilen bir keyif verici gibi yandaş müteahhitlere mi aktarıldı? Unutma!