Sinemaya adım attığı dönemde beyaz perdedeki jönlerin büyük bölümü salon beyefendisi rolündeydi. O ise sokak jargonu ile başlangıç yapmış, asi ve haksızlıklara başkaldıran bir çizgi ile seyircinin karşısına çıkmıştı.



Fırtınalı hayatı, şöhretin ilk basamaklarından itibaren soruşturmalar ve hapis cezaları ile tanışmasına yol açtı. 37 yaşında işlediği bir cinayet ise hayatının dönüm noktası oldu. Yurtdışına kaçtı ve 10 yıl Fransa’da yaşadıktan sonra 47 yaşında hayata veda etti…



SERT ÇEKİRDEK

Yılmaz Güney ya da gerçek adı ile Yılmaz Pütün, Muş Vartolu bir annenin ve Urfa Siverekli bir babanın oğlu olarak 1 Nisan 1937’de Adana’da doğdu. Gençliğinden itibaren kullanmadığı soyadı olan “Pütün’’, kırılması zor, sert meyve çekirdeği anlamına geliyordu. Çocukluğu tarlada pamuk toplamak, sokaklarda simit, sinemalarda gazoz satmakla geçti.



Beyaz perde ile de sinema salonları arasında film bobinleri taşırken tanıştı. Üniversite eğitimi umudu ile gittiği İstanbul’da, önce hemşehrisi Yaşar Kemal ardından da ünlü yönetmen Atıf Yılmaz’la tanıştı ve film senaryoları yazmaya başladı. Atıf Yılmaz’ın desteğiyle “Bu Vatanın Çocukları’’ ve “Alageyik’’ adlı filmlerin senaryosunu yazdı ve rol aldı. Bu senaryolar nedeniyle başı derde de girdi ve “Komünizm propagandası’’ suçlamasıyla 1.5 yıl hapse mahkum edildi.


19 yıla mahkum oldu


Cezaevinde de “Sürü’’ ve “Yol’’ filmlerinin senaryolarını yazan Yılmaz Güney, 12 Eylül 1980 darbesi sırasında Isparta Cezaevi’ndeydi. Darbe sonrası da hakkında çok sayıda dava açıldı ve 100 yılı aşkın hapis istemiyle yargılanmaya başlandı. Bir yıl sonra ise izinli çıktığı cezaevine geri dönmedi. Antalya’nın Kaş ilçesinden bir tekne ile Yunanistan’ın Meis adasına kaçtı, ardından da Fransa’ya gitti. Darbeden iki yıl sonra vatandaşlıktan çıkarıldı. Paris’te “Duvar’’ adlı filmi çekmeye başladığı günlerde mide kanseri olduğunu öğrendi. Tedavi sonuç vermedi ve 9 Eylül 1984’te hayatı noktalandı. Ölümünden 9 yıl sonra yeniden vatandaşlığa alındı. 111 filmde senarist ve yönetmen olan, 45 filmde başrol oynayan Yılmaz Güney’in hayatı Paris’teki Père Lachaise Mezarlığı’nda son buldu.


Savcı Öğütcan: ‘Adalet yanıltılmak istendi’


Cinayete el koyan dönemin Yumurtalık Savcısı ve DYP Adana eski Milletvekili Yalçın Öğütcan, yıllar sonra bu olayı ve yaşadıklarını SÖZCÜ HaftaSonu’na şöyle anlattı:



 

“Yılmaz Güney o gece yemek masasında ‘Filmde kurşun sesi iyi duyulmuyor’ diyerek tabancasını havaya doğru ateşliyor. Hakim Sefa Mutlu da yan masada ve tepki gösteriyor. Alkolün etkisi ve sözlü sataşma ile kavga çıkıyor, silah bir kez daha ateşlenince hakim vuruluyor. Yılmaz Güney’i gözaltına aldık. İlk sözü ‘Ben hümanist bir insanım’ oldu. Yeğeni Abdullah Pütün, elinde silahla gelip suçu üstlense de masada oturduğu yeri bile gösteremedi. Tanıklar ise  ‘O sırada tuvaletteydim, görmedim’ diye ifadeden kaçındı. Tuvalet iki kişilik ama 20 kişi tuvalette olduğunu söyledi. Yanlış yönlendirme ile adaleti yanıltmaya çalıştılar. Ateş edip ölüme sebebiyet veren Yılmaz Güney’di ancak hedef gözetilerek işlenmiş planlı bir cinayet değildi. Bir anlık fevri hareketler, bu sonucu doğurdu.’’

Adana Yumurtalık’ta çekilen “Endişe” adlı film sırasında işlenen cinayet, yıllarca gündemden düşmedi.

HAKİM BEY CİNAYETİ


Beyazperdede “Çirkin Kral’’ adını alan Güney için “Endişe’’ filmi dönüm noktasıydı. 13 Eylül 1974 gecesi set ekibi Adana Yumurtalık’ta bir restoranda mola verdi. İçki şişeleri boşalırken Yılmaz Güney havaya ateş edince yan masada oturan Hakim Sefa Mutlu sinirlendi. Çıkan kavgada Mutlu, tek kurşunla öldü. Güney yargılama sonucu asli fail olarak 19 yıla mahkum oldu.