SÖZCÜ yazarı Uğur Dündar’ın sunduğu, Ayvalık'taki Halil Başyazgan Cumhuriyet Kültür Merkezi'nde düzenlenen Demokrasi Arenası programının konuğu 26. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ oldu.

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nı kutlayan Başbuğ, “Cumhuriyetimizin 98. yıl dönümünü Ayvalık’ta, bu müstesna yerde kutlamaktan büyük bir mutluluk duyuyorum. Aziz milletimizin cumhuriyetinin 98. yıl dönümünde canı gönülden ve yürekten kutluyorum” dedi.



“CUMHURİYETİN İLANI 2 BUÇUK SAATTE OLDU”

Cumhuriyetin ilan edilişini anlatan Başbuğ, “Cumhuriyetin ilanı çok kolay oldu. İnanılmaz kolay oldu” diyerek şöyle devam etti:

* 28’i 29’a bağlayan gecede Mustafa Kemal Atatürk çok yakın arkadaşlarıyla, başta İsmen İnönü olmak üzere Çankaya’da otururlar. Çok kısadır, bir yemek yerler. ‘Yarın cumhuriyeti ilan edeceğiz’ derler. Bu kadar.

* İsmet Paşa ile otururlar, 21 anayasasındaki değişiklikleri hazırlarlar. Ertesi günü TBMM’ye anayasa değişiklikleri gider. Öğlene doğru mecliste konuşulur. TBMM, saat 18.00’de toplanıyor. Cumhuriyetin ilanını görüşülmesi, tartışılması sağdan da saysanız soldan da saysanız 2 buçuk saat.

* 20.30’da cumhuriyetin ilan kararıyla sonuçlanıyor. Cumhuriyetin ilanı, meclisteki görüşülmesi 2 buçuk saattir. 20.30’da cumhuriyeti ilan eden meclis, 20.45’te oy birliğiyle Mustafa Kemal Paşa’yı Türkiye Cumhuriyeti’nin birinci cumhurbaşkanı olarak seçiyor.



“CUMHURİYET, DOĞAN ÇOCUĞUN ADIDIR”

Cumhuriyetin ilan edilişini en güzel özetleyen sözün Abdurrahman Şeref’e ait olduğunu belirten Başbuğ, “Olayı çok güzel özetlemiş; 'Bu cumhuriyettir, doğan çocuğun adıdır, ama bu bazılarına hoş gelmezmiş. Varsın gelmesin' diye. 29 Ekim 1923, doğan çocuğa bir isim verilmesi olayı. Ama bunun arkasında çok korkunç bir süreç var. Bu sürece baktığınız zaman 4 yıl, 5 aylık bir mücadele var” diye konuştu.

Mustafa Kemal Atatürk’ün yaşamına değinen Başbuğ, Atatürk’ün “Benim karakterim bağımsızlıktır” sözünü hatırlatarak, şöyle konuştu:

* Daha küçük çocuk hayatından itibaren bir bağımsızlık düşüncesi var. Kendi hürriyetine olan müthiş bir sevdası var. Okula gidişi problemli olmuş. Daha küçük yaşta olan Mustafa Kemal , 'Benim daha hangi okula gideceğim tartışılıyor fakat kimse benim fikrimi sormadı' diyor. Bu çok önemli bir düşünce.

* Buradan şu dersi çıkarmak lazım; çocukların hakkında karar alırken onların fikrini sorun. Hele ki şimdiki çocukların. Mustafa Kemal’de bu bağımsızlıktan ziyade, kendi geleceğini tayin etmede kendi rolünün olması var.



Atatürk’ün, 2'nci meşrutiyetle ordunun tamamen siyasete bulaştığını gördüğünü belirten Başbuğ, “1909’daki İttihat ve Terakki’nin kongresinde ‘bu gidişat iyi değil’ diyor. Bir savaşı da görüyor. Gelen savaşı görüyor. 2 yıl sonra Trablusgarp Savaşıyla savaş sürecine gireceğiz... İttihat ve Terraki’lerin bazılarının şımarık davranışları, siyasetle ordunun iç içe girmesi onu tamamen farklı boyuta götürecek. Kongrede, ‘Önümüzde 2 şık var. Ya siyasete devam etmek isteyenler ayrılsın, diğerleri orduda devam etsin. Bu 2 çizgiyi ayırmamız lazım. Felakete gidiyoruz’ diyor. Atatürk bunu görmüş” dedi. Başbuğ, ardından Balkan Savaşı yenilgisinin geldiğini anlattı.



ATATÜRK’ÜN İSMET İNÖNÜ’YE VERDİĞİ ASKERİ SİCİLİ OKUDU

Başbuğ, dönemin ordu komutanı Mustafa Kemal Atatürk’ün, kolordu komutanı İsmet İnönü’ye verdiği askeri sicili de canlı yayında okudu.

İşte o raporda yazanlar:

* Ciddi, faal, zeki, becerikli, yüksek fikirli, aslarına ve savaş psikolojisine hakim ve etkili. İyi bir derin görüşe, çabuk kavrayışa sahip. Kolordunun her türlü ihtiyacını geniş olarak düşünmekten ve sağlamaya çalışmaktan bir an geri durmaz. Başarılı olur. Askeri bilgisi ve kavrayışı güzel ve geniş. Doğru, kesin, ve tereddütsüz karar sahibi. Cesur ve kişisel kararıyla hareket etme kabiliyetine sahip.

* Çok mükemmel bir ahlak ve davranış sahibi. Görgüsü takdire değer. Her zaman üstlerinin, aslarının ve çevresinin emniyet, itimat ve sevgisini çekmeye ve kazanmaya çalışan bunu başaran dürüst bir kişi.

İsmet İnönü’nün askeri sicilini okuyan Başbuğ, ardından şu değerlendirmeyi yaptı:

* Biz de görevdeyken dikkat ederdik, bir üstün, asta verdiği sicil, asta aslında üstün niteliklerini gösterir. Bu çok önemlidir. Burada bir komutan olarak onu çok iyi görmüş, onu çok iyi sezinlemiş.

* Karşımızda iki tane birbirini bütünleyen kişi var. İsmet Paşa’ya böyle bir sicil veren kişi onu Kurtuluş Savaşı’nda Anadolu’da düşünmemezlik yapabilir mi?



BAŞBUĞ: YÜREĞİM YANIYOR

Konuşmasının ilerleyen kısmında 14 emekli generalin tutuklandığı '28 Şubat davası'na değinen Başbuğ, "Adil olmayan bir yargılama sonunda 14 emekli komutan bugün cezaevlerinde. Bir FETÖ’cü savcının hazırladığı iddianameye dayanarak bu arkadaşlarımız yargılandı ve cezaevine kondu. Yüreğim yanıyor" dedi.

Anayasa Mahkemesi'nin bireysel başvuruları ele almasını ümit ettiğini belirten Başbuğ, "Umarım bu değerli arkadaşlarımın cezaevinde çektiği eziyete son verilir" ifadelerini kullandı.



UĞUR DÜNDAR, ŞEHİT BABA-OĞULUN HİKAYESİNİ ANLATIRKEN DUYGULANDI

Uğur Dündar, oğluyla 11 sene sonra Dumlupınar'da başkomutanlık meydan muharebesinde buluştuktan bir gün sonra şehit olan Çetmili Kara Ali Çavuş ve İzmir'de şehit olan oğlu Onbaşı Mehmet’in hikayesini anlatırken duygusal anlar yaşadı. Dündar, yaşanan olayı şöyle anlattı:

* Dumlupınar’da bir şehitlik vardır. Orada bir baba-oğul heykeli bulunuyor. Baba oğul heykelinin kahramanlarından biri Çetmili Kara Ali Çavuş. 1912 yılında cephelerde savaşmak için evinden ayrılır. Oğlu Mehmet 8 yaşındadır. Kara Ali Çavuş, Trablusgarp’ta, Balkan Savaşı’nda, Çanakkale’de çarpıştıktan sonra Başkomutanlık Meydan Muharebesi öncesi o birliklere katılır.

* Oğlu Mehmet de 19 yaşına gelmiştir. O da sancaktar olarak milli mücadele güçlerinin ön saflarında çarpışmak üzere oraya gelir. Baba oğul ilk kez orada kavuşurlar birbirlerine 11 yıl sonra. Sarılırlar, öpüşürler. Çok hazindir. Baba ertesi gün orada şehit düşer.

* Oğlu, babasının cenazesini taşırken heykele konu olmuştur. O yiğit delikanlı, 19 yaşındaki onbaşı Sancaktar Mehmet de 9 Eylül günü İzmir’e giren birliklerin en önünde şehit düşer.

Dündar, hikayenin bu kısmında duygusal anlar yaşarken, onu dinleyen bazı seyirciler de gözyaşlarına hakim olamadı. Dündar, konuşmasına şöyle devam etti:

* Dumlupınar’ı unutturmaya çalışanların bu dünyada ve öbür dünyada yeri yoktur. Dumlupınar kazanılmasaydı bugün biz yoktuk. Belki birey olarak vardık ama adlarımız kim bilir neydi.

* Burada bırakın konuşmayı, hür nefes bile alamazdık. Şu aldığımız nefesi bile, her şeyimizi 30 Ağustos Zaferi’ne borçluyuz. Bütün şehitlerimizi rahmetle anıyorum.

Uğur Dündar, şehit baba ve oğlunun hikayesini anlatırken duygusal anlar yaşadı.