Nazım Hikmet, ‘Büyük İnsanlık’ şiirinde ‘Ama umudu var büyük insanlığın, umutsuz yaşanmıyor’ der...

Evet... Umutsuz yaşanmıyor!

DİSK’in, 10 Şubat 2021’de yayımladığı “İşsizlik ve istihdamın görünüm raporunu” okurken aklıma geldi “Büyük İnsanlık’ şiiri... Raporun ‘umutsuz/ümitsiz’ işçilerle ilgili değerlendirmesine bakın: “... İşgücüne dahil olmama nedenleri kategorisinde yer alan ve son dönemlerde artış eğiliminde olan ümitsiz işsizler ve iş aramayıp çalışmaya hazır olanların (diğer) sayısı Covid-19 nedeniyle artmaya devam ediyor. Son bir yılda ümitsiz işsizlerin sayısı 959 bin kişi artarak 1 milyon 674 bine ulaştı. İş aramayıp çalışmaya hazır olanların toplamı ise 3 milyon 158 bine yükseldi. Bu durum iş arama eğiliminin azalmasına işaret etmektedir. Dar tanımlı işsizliğin düşük görünmesinin önemli nedenlerinden biri işsizlerin iş bulamayacaklarını veya iş olmadığını düşünerek iş arama eğiliminde olmamalarıdır.”

Ümitsiz işçi olur mu? Olmamalı! Hadi okuyalım şiiri:

Büyük insanlık gemide güverte yolcusu

tirende üçüncü mevki

şosede yayan büyük insanlık.

Büyük insanlık sekizinde işe gider

yirmisinde evlenir

kırkında ölür

büyük insanlık.

Ekmek büyük insanlıktan

başka herkese yeter

pirinç de öyle

şeker de öyle

kumaş da öyle

kitap da öyle

büyük insanlıktan başka herkese yeter.

Büyük insanlığın toprağında gölge yok

sokağında fener/penceresinde cam

ama umudu var büyük insanlığın

umutsuz yaşanmıyor. (Taşkent/1958)


Germinal ve Soma


Ümitsiz işçiyi düşünürken...

Soma’da yitirdiğimiz madenciler ve o madencilerin ölümüne neden olanların serbest bırakılmaları geldi ve gitmedi! Albert Camus, “Bir ülkeyi tanımak istiyorsanız, orada insanların nasıl öldüklerine bakın...” demişti. Aklıma ‘Germinal’ geldi... Latince’de tohum, tomurcuk, filiz anlamına gelen germen sözcüğünden türemiş Fransızca bir sözcük... Emile Zola’nın başyapıtlarından... Germinal... 1860’larda kuzey Fransa’da, maden işçilerinin gerçek grev öyküsü. Emile Zola’nın cenazesinde toplanan elli bin işçi “Germinal! Germinal!” diye bağırdı... Kitabın sloganlaşmış bölümü: “... Şimdi
Nisan güneşi, toprağı ısıtıyor, vadilerden hayat fışkırıyor, tomurcuklar patlıyor, ekinler yükseliyordu. Her yandan tohumlar şişiyor, uzuyor, toprağı deliyordu. Ve arkadaşlar, tekrar tekrar, sanki yüzeye yaklaşmışlar gibi daha berrak bir şekilde vuruyorlar, vuruyorlardı. İnsanlar yetişiyor, kara, kin dolu bir ordu, bir asır sonraki hasada hazırlanıyor, tohumlarını patlatıyordu.”

Evet... Ümitsiz işçi olmamalı...

Çünkü... ‘Kara, kin dolu bir ordu tohumlarını patlatacak’...

Kamuculuk ve üçüncü yol


Prof. Dr. Korkut Boratav... Marksist iktisatçı...  “Küreselleşme, emperyalizm, yerelcilik ve işçi sınıfı” kitabında ‘Küreselleşme, emperyalizmin yeni adı” dedi şu tespiti yaptı: “... Birinci yenilik, bazı kuruluş ve örgütlenmelerin (IMF, Dünya Bankası, OECD, G7 gibi) kapitalist dünya sisteminin tümünü kapsayacak üstyapılar biçiminde roller üstlenmiş olmasıdır. İkinci yenilik, üçüncü dünya ülkeleri üzerinde icra edilen etkilerin yönüne ilişkindir. Ana hedef ulusal ekonomileri devletsizleştirmek ve küreselleştirmek olmuştur. Üçüncü dünya devletlerinin pek çoğu ekonomik ve sosyal politikalar alanlarında artık tam anlamıyla hükümran sayılamazlar.”

Yani... Ümitsizliği kırmak için ‘Üçüncü bir yola’ ihtiyaç var! Çünkü... 2002-2019 döneminde gerçekleştirilen uygulamalar kapsamında... 11 liman, 98 elektrik santrali, 50 tesis ve işletme, 11 otel, 3 bin 917 taşınmaz ve araç muayene hizmetleri ile maden ruhsatları, makine-teçhizat, demirbaşlar, isim hakları, hizmet araçları ve markalar, varlık satışı, işletme ya da imtiyaz hakkı devri yoluyla özelleştirildi.

Yani... Kamuculuktan başka çıkış yolu yok!