“104 emekli amiral bildirisi” olayını ilk duyduğumda, içeriğine dahi bakmadan nasıl bir sonuç doğuracağını tahmin etmiştim.

Çünkü; “12 Mart 1972 Genelkurmay Bildirisi”, “27 Aralık 1979 Genelkurmay Bildirisi”, “28 Şubat 1997 tarihli MGK Bilrdirisi” ve “27 Nisan 2007 Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt Bildirisi” ve bu bildirilerin yarattığı sonuçlar arşivimizde durduğu müddetçe, “general/amiral” sözcüğü ile “bildiri” sözcüğü yan yana geldiğinde neler çağrıştıracağını iyi biliyorum.

★★★

Neticede tam tahmin ettiğim gibi oldu ve iktidar bildiriyi darbe iması olarak yorumladı.

Bildiri, salgınla mücadelede zorlanan, salgının tuz biber olduğu işsizlik, hayat pahalılığı, yoksulluk, üretimsizlik ve kaynaksızlık karşısında çaresizliğe kapılmış, “128 milyar dolar nerede” sorusuna yanıt veremeyen, dış politikada ciddi geri adımlar atmak zorunda kalan iktidara adeta “can suyu”na dönüştürülmek istendi.

Artık imzacıların “emekli” olmasının, darbe yapacak kapasiteleri bulunmamasının, bildirinin içeriğinin bugünlerde herkesin konuştuğu güncel eleştirilerden ibaret olmasının hiçbir önemi kalmamıştı.

Öyle bir gürültü koparıldı ki “ikinci bir 15 Temmuz girişimi engellendi” havası yaratıldı.

İktidarın iletişim sorumluları bu hava kamuoyunda benimsensin diye seferber oldu.

Hükümete yakın medya kuruluşlarına “bu işin üzerine gidiyoruz” mesajı iletildi.

Hatta tartışma programlarının yayınlandığı haber kanallarına (muhalefete yakın olanlar hariç)  “bildiriyi savunabilecek ya da bildiriyi desteklemese dahi hükümetin gündem değiştirmek için bildiri üzerinde fırtına kopardığını söyleyebilecek gazetecileri, yorumcuları bu konunun konuşulduğu yayınlara çağırmayın” talimatı verildi.

★★★

Ben de bildiriyi gereksiz bulanlardandım. Hatta önceki günkü yazımda iktidarın bildiriye BAŞLANGIÇTA gösterdiği tepkiyi haklı bulduğumu yazdım (ve onlarca emekli amiral ve generalden tepki aldım).

Ancak, iktidar mensupları işi “amirallere gözaltı” aşamasına getirince, bildiride imzası olanlara “anayasal düzeni yıkma” suçlaması yöneltince “yok daha neler” dedim.

İngilizler, bir hedef için atılan adımların amaca ters düşen bir sonuç doğuracak kadar abartılması durumunda “counterproductive” sözcüğünü kullanır.

Aşırı abartılı açıklamalar, sabahın köründeki gözaltılar, “anayasal düzeni yıkmaya teşebbüs” suçlaması da ikinci günde işi iktidar açısından “counterproductive” bir noktaya taşıdı.

Benim gibi bildiriye tepki gösterenler, “ne gerek vardı” diyenler dahi hükümetin bu tavrından rahatsız oldu. İktidarın maksadının üzüm yemek değil bağcıyı dövmek olduğu anlaşıldı.

★★★

Neticede, 13 Nisan’dan itibaren işletmeleri kapanacak onbinlerce esnafın, yüzbinlerce çalışanın başlarına gelecekleri kara kara düşünüp, iktidardan çare beklediği bir dönemde iktidar sadece kendi oluşturduğu gündemle meşguldü.

Üstelik 10 milyona yakın neferi yetmiyormuş gibi, işsizler ordusuna 13 Nisan’dan itibaren yüzbinlerce yeni insan eklenecekti.

İşte bu gerçeği bildiğim için son üç günde bildiriyle ilgili konuşanlara değil, ekonomik zorluklarla boğuşanlara kulak kesildim. İşletme sahipleriyle, garsonlarla konuştum.

Mesela yıllardır tanıdığım Ankaralı bir garson arkadaşa “nedir durumun” diye sordum. Şu yanıtı verdi: “Biz Ramazan’da ücretsiz izne çıkacağız ama bankalar ‘Ramazan’da kredi alacaklarını tahsil etmeyeceğiz’, ev sahibi ‘Ramazan’da kira almayacağım’ demeyecek. Kapanma inşallah Ramazan’la sınırlı kalır.”

Bir başka garson arkadaş 1500 lira devlet yardımı alacağı için kendini şanslı hissediyordu ama aynı zamanda endişeliydi: “Bir ayda kalsa başımızın çaresine bakarız. Uzarsa vay halimize...”

Bir restoran işletmecisi de ilginç bir noktaya parmak bastı: “Son kapanmada üç ay boyunca vaka sayısı 30 binlerden 7 binlere indi. Şimdi Ramazan’da sadece bir ayda 40 binlerden 7 binlere inecek mi? İnmeyecekse, 20 binlerde 30 binlerde olacaksa Ramazan bitince nasıl açacaklar? En büyük endişemiz kapalı dönemin Ramazan’la sınırlı kalmayıp uzaması.”

Başka bir işletme sahibi çok öfkeliydi: “Otobüsler tıklım tıklım, iş yerleri tıklım tıklım, sokaklar tıklım tıklım, virüs sadece lokantalarda mı yayılıyor. Virüs 12 Nisan’da bulaşmıyor da 13 Nisan’da mı bulaşıyor? Ramazan’la sınırlı kalmazsa çok insanın canı yanar, açık yer kalmaz!”

O sohbetlerde ve sokakta gördüm ki hükümetin yaratmaya çalıştığı bildiri gündemi fanatik taraftarlar dışında kimsenin umurunda değil.

İktidar, kendi yarattığı gündeminin peşine takılmak yerine 11 milyon işsizi, ekmek tekneleri kapanacak esnafı dinlemeli!

Zira iktidarın tuzu kuru ama insanlar karın doyurma derdinde!