Diplomasi muhabirliği dönemimden kalma arşivimi temizliyordum. Elime 2007’de Başbakanlık Avrupa Birliği Genel Sekreterliği tarafından basılmış bir kitap geçti. Adı “Avrupa Birliği Uyum Yasa Paketleri”.

“Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı” sıfatıyla Abdullah Gül imzalamış. Okudukça, elimden bırakamadım. Meğer 2001 Ocak ayından 2007 sonuna dek ne çok “reform paketi” kabul edilmiş. Avrupa Birliği’ne uyum ve Kopenhag Kriterleri’ni yakalama amacıyla ne çok değişiklik yapılmış. 286 sayfalık bir kitabı dolduran uyum paketlerinin içeriğini burada aktarmam imkansız ama tarihlerini paylaşabilirim:

- Ekim 2001’deki Anayasa değişikliği,

- Ocak 2002’de Medeni Kanun’da yapılan değişiklikler,

- 19 Şubat 2002’de yürürlüğe giren birinci,

- 9 Nisan 2002’de yürürlüğe giren ikinci,

- 9 Ağustos 2002’de yürürlüğe giren üçüncü,

- 11 Ocak 2003’te yürürlüğe giren dördüncü,

- 4 Şubat 2003 günü yürürlüğe giren beşinci,

- 19 Temmuz 2003 günü yürürlüğe giren altıncı,

- 7 Ağustos 2003 günü yürürlüğe giren yedinci,

- 21 Temmuz 2004 günü yürürlüğe giren sekizinci

- 24 Haziran 2004 günü TBMM’ye sunulan dokuzuncu uyum paketi.

İçimden “hey gidi günler” dedim. Yüzde 34 oyla tek başına hükümet olan AK Parti’nin güçlü bir şekilde iktidarda kalması, liberaller tarafından dahi hararetli bir şekilde desteklenmesinin altında bu reformlar vardı.



★★★

Erdoğan, geçen çarşamba TBMM’de partisinin grubuna yaptığı konuşmada yeni bir paketten söz etti ve şöyle dedi:

“Yakında hazırlıklarını tamamlamak üzere olduğumuz yeni reform paketlerini Meclisimizin takdirine sunmaya başlayacağız. Milletimizle paylaştığımızda bu reform tekliflerinin ülkemizi 2023’e ve daha sonrasına taşıyacak çok köklü ve önemli düzenlemeler içerdiği görülecektir. Türkiye’yi, temel hak ve özgürlüklerden ekonomide güven ikliminin güçlendirilmesine kadar geniş bir alanda geleceğe hazırlayacak bu reform sürecine hep birlikte sahip çıkacağız.”

Biraz önce sadece tarihlerini aktardığımda dahi yarım sayfa tutan paketler, kanun ve anayasa değişiklikleri Türkiye’yi temel hak ve özgürlüklerden ekonomide güven ikliminin güçlendirilmesine kadar geniş bir reform zemini hazırlamıştı zaten.

İki ay önceki bir AK Parti MYK toplantısında İnsan Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Dr. Leyla Şahin Usta, İnsan Hakları Eylem Planı hakkında sunum yaparken Siyasi İşlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Hayati Yazıcı, geçmişte defalarca benzer Plan hazırladıklarını, benzer şeyler yazdıklarını anımsatarak Usta’ya müdahale etmişti.

Türkiye’nin mevzuattan çok uygulamada bir reforma ihtiyacı olduğunu Erdoğan bilmiyor olabilir mi? Eğer gerçekten bilmiyorsa Abdullah Gül’ün imzasıyla 2007’de yayınlanan o kitaba bakarsa kurmaylarına “Ne uğraşıyorsunuz, biz bunları zaten yapmışız” diyebilir.

★★★

Şimdi gelelim örneklere:

Dosyaların detaylarını çok bilmeseniz de Osman Kavala, Selahattin Demirtaş, Enis Berberoğlu hakkındaki yargılama süreçlerini duymuşsunuzdur. Hepsi iktidar tarafından “casus” ve “bölücü” sözcükleriyle etiketlenmiş, yargı süreçleri iktidarın yarattığı bu olumsuz atmosferden doğrudan ve olumsuz etkilenmişti.

Her ne kadar Anayasa Mahkemesi ya da yerel mahkemeler haklarında beraat ve ihlal kararları verse de ülkedeki milliyetçi ve katı güvenlikçi iklim, bu isimlerin temel hak ve özgürlüklerinden yararlanması konusunda 2001 öncesine dönüldüğünü göstermişti.

İşte size çok somut bir örnek:

9 Ağustos 2002’de yürürlüğe giren üçüncü pakette AİHM Kararları doğrultusunda yargılamanın yenilenmesi mümkün hale getirmişti. Böylece yargılamalarda insan hakları ihlallerine ilişkin düzeltme imkanı güçlendirilmişti. Birinci AK Parti hükümeti de bununla yetinmeyip 4 Şubat 2003 tarihli beşinci uyum paketinde yargılamanın yenilenmesi düzenlemesinin kapsamını genişletmişti. Yeniden yargılama hem kolaylaşmış, hem kesinleşmiş kararlarda dahi yargılamanın yenilenmesinin önü açılmıştı.

Oysa hali hazırda Kavala, Demirtaş ve Berberoğlu AİHM ve (AİHM’in hak ihlalleri konusunda kendi yerine Türkiye’deki son iç hukuk yolu olarak tanımladığı) Anayasa Mahkemesi’nin lehlerinde verdiği kararlardan faydalanamadılar.

Görüldüğü gibi AİHM ve AYM kararlarının uygulaması konusunda yasal bir düzenlemeye ihtiyaç yok, ancak mahkemelerin Anayasa gereği uyması zorunlu olan o kararlara uymaması durumunda yapacak şeyler var.

Yüzlerce kez yazıp söyledim, bir kez daha tekrarlıyorum:

Mevzuattan önce uygulamada reform şart!