Ekonomi uzmanı değilim. O yüzden ekonomiyle ilgili yazı yazarken hata yapmaktan korkuyorum ve biraz ürkek davranıyorum.

Ancak öyle bir noktaya geldik ki ekonomik meseleler artık hayatımızın tam merkezinde. Yapılan her hatanın sonuçlarını doğrudan biz yaşıyoruz.

Her şeyden önemlisi YOK-SUL-LA-ŞI-YO-RUZ!

Artık döviz kurlarının ne yapıldığında arttığını da ne yapıldığında düşmediğini de çok iyi biliyoruz.

Önce ne yapıldığında döviz kurlarının arttığına, piyasaların altüst olduğuna bir bakalım:

- Merkez Bankası’nın kasasındaki durum belli, döviz kurları belli, enflasyon belli ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan bunları düzeltmeden ısrarla faizi indirmek istiyor. Büyük ihtimalle faizi indirdiğinde üretimin artacağına, bunun da istihdam artışını beraberinde getireceğine, iç piyasayı hareketlendireceğine ve nihayetinde enflasyonu düşüreceğine inanıyor.

Ancak daha önceki bütün deneyimlerimiz gösterdi ki faizi piyasa koşulları belirliyor. Hazine’nin kasası boşken, üretim kapasitesi artırılmadan, enflasyon ve döviz kurları bu haldeyken faiz düşmüyor. Piyasalardaki durum değişmeden faiz düşürülmeye kalkılınca da önce döviz, sonra altın yükseliyor, sonra da para piyasaları altüst oluyor.

- Erdoğan, ısrarla, “enflasyonun kaynağı faizdir, faiz düşerse enflasyon düşer” teorisini kabul eden bir Merkez Bankası yönetimi istiyor. Başkanları değiştirdiğinde de yardımcıları atadığında da en büyük beklentisi faiz indirimi oluyor. Ancak, Merkez Bankası’ndaki söz konusu koltuklara oturanlar, gerçek verileri görüyorlar ve faizi piyasaların belirlediğini, piyasa koşulları oluşmadan faiz indirilirse ne tür olumsuz sonuçlar doğacağını anımsıyorlar. Bu da bir “ayak direme” durumunu getiriyor. Faiz indirimine direnen de kendisini kapının önünde buluyor.

Hatırlayın, Erdem Başçı 2016 yılında görevinden ayrıldı ve yerine Murat Çetinkaya getirildi. O da 2019’a kadar görev yaptı. Sonraki değişim baş döndürücüydü. Çetinkaya’yı Murat Uysal takip etti. Uysal’ın yerine Naci Ağbal getirildi. Ağbal, o koltukta bir yılını dahi dolduramadı. Onun yerine gelen Şahap Kavcıoğlu da geçen hafta az kalsın gidiyordu. Ancak ekibindeki faiz direnişçilerini kurban verdiğinden yerinde kalmayı başardı.

Bilgiyle konuşuyorum: Erdoğan beş yılda dört Merkez Bankası Başkanı değiştirmemiş olsaydı, Kavcıoğlu’nu da gönderebilirdi. Kavcıoğlu da gönderilseydi, piyasalar daha derinden etkilenebilirdi ve bu sayede yerini korudu.

Şimdi gelin ne yapıldığında dövizin düşmediğini, piyasaların düzelmediğini görelim:

- Erdoğan döviz kurları ne zaman artsa vatandaşa “Dövizinizi getirin, TL’ye çevirin” çağrısı yapıyor. Ancak bu da hiçbir işe yaramıyor. Hatta ters tepiyor.

Hatırlayın, Aralık 2016’da dolar kuru 3.51’di. Erdoğan Döviz meselesi çıkardılar, dolar şöyle oldu, böyle oldu. Yastığının altında doları olanlar gelsin, parasını altına dönüştürsün. Gelsin, parasını TL’ye dönüştürsün. Bu adımı attığımız sürece birilerinin oyunu da bozulacaktır” dedi. Ancak işe yaramadı. Mayıs 2018’e geldiğimizde dolar kuru 4.73 olmuştu. Erdoğan benzer bir çağrıyı yaptı ama yine işe yaramadı. Bu kez Ağustos 2018’de “Yastık altından gelin dövizlerinizi çıkarın, dolarlarınızı, Eurolarınızı, altınlarınızı çıkarın, gelin TL’ye dönüştürün, yerli milli direnişinizi tüm dünyaya karşı ortaya koyun. Bir ekonomik savaşla karşı karşıyayız. Hiç endişe etmeyin, biz bu savaştan da galip çıkacağız” dedi. Dolar kuru o tarihte 6.78’i bulmuştu. Erdoğan benzer çağrıları Aralık 2019 ve Aralık 2020’de de yaptı. Ancak döviz kuru 2021’e geldiğimizde sekiz liraya dayanmıştı. Sadece bu mu? Erdoğan’ın ısrarla “dövizleri satın” dediği o beş yılda vatandaşın bankalardaki döviz mevduatı 144.7 milyar dolardan 234 milyar dolara çıkmıştı. Yani millet Erdoğan’ın dediğinin tersini yapmış ve karlı çıkmıştı.

Peki ne yapıldığında döviz kurları düşüyor? Piyasalar ne olduğunda duruluyor?

- Bu konudaki deneyimimiz de çok açıktı: Berat Albayrak Hazine ve Maliye Bakanlığı görevinden “affedilince”, yerine Lütfü Elvan gelince, faiz indirimini savunan Merkez Bankası Başkanı Uysal gidip yerine de piyasaları bilen Naci Ağbal getirilince hem döviz kuru düşebiliyor, hem piyasaların ateşi sönebiliyor.

★★★

“Ekonomist” değiliz ama ne yapıldığında hangi sonuç elde edildiğini artık biz sıradan vatandaşlar da somut şekilde görüyoruz.

“Ben ekonomistim” diyen Erdoğan’ın da artık şapkasını önüne koyup kendisine şu soruyu sorması lazım:

“‘Dövizlerinizi TL’ye çevirin’ diyorum halk tersine TL’sini dövize çeviriyor. Ben faizi düşürüyorum, kurlar coşuyor, piyasalar bozuluyor, halk yoksullaşıyor. Nerede yanlış yapıyorum?”

Yoksa daha çok YOK-SUL-LA-ŞI-RIZ!

Benden söylemesi!