AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik’le yollarımız Aydın Jandarma Er Eğitim Taburu’nda kesişmişti. Aynı bölükte, hatta aynı mangadaydık. En uzun boylumuz olduğu için 10 kişilik mangamızın en başındaydı.

O yıllarda AK Parti dahi kurulmamıştı. Ancak Ömer Çelik, Tayyip Erdoğan’ın danışmanıydı. Yeni Şafak Gazetesi’nde yazıyor, askerlik sonrasında o dönemin liberal/sol gazetelerinden Yeni Yüzyıl’a geçme planları yapıyordu.

Asker ocağında birlikte geçirdiğimiz kısa süre içinde, kendisinin “liberal/demokrat” ve demokrasiye inanan biri olduğu izlenimi edinmiştim. Entelektüel birikimi de etkileyiciydi. Daha sonra Mülkiye’de doktora yaparak günlük siyaseti akademik bakış açısıyla birleştiren nadir siyasetçilerden biri olmuştu.

2002 sonunda AK Parti iktidara geldi. Partinin ilk yıllarında bizzat Başbakan danışmanı olarak AK Parti’nin Avrupa Birliği’ne yönelmesi, Kıbrıs sorununu çözme çabasına girmesi konularında katkısının büyük olduğunu düşünüyorum.

Erdoğan’a en yakın isimlerden biri olarak başta danışman, zaman içinde de bakan ve parti yöneticisi/sözcüsü oldu.

AK Parti iktidarı uzadıkça, AK Parti’nin kodları değiştikçe Ömer Çelik de değişti.

O süre içinde Avrupa Birliği üyeliğine, özgürlüklere, temel hak ve özgürlüklere inanmış görünen Ömer Çelik gitti, “güvenlikçi-milliyetçi” Ömer Çelik geldi.

Bugün kendisine münhasır bir yazı yazmamın nedeni de kendisinin son icraatı oldu.

“AK Parti Sözcüsü” şapkasıyla Fox TV muhabiri Barış Kaya’yı basın toplantısı yapacağı salondan çıkarttırdı. Büyük ihtimalle daha önce kendi şirketinden kendi Bakanlığına dezenfektan satan ve görevden alınan Ruhsar Pekcan konusunda sorduğu soruyla kendisini sıkıştıran Barış’ın, bu kez de eski bakan Erdoğan Bayraktar’ın açıklamalarıyla ilgili bir soru soracağını öngördü. Bir kez daha sıkıntılı anlar yaşamamak için çözümü Barış’ı toplantıya sokmamakta buldu.

Öğrendim ki hırsını alamamış, Barış’ı salondan çıkarmakla yetinmemiş, FOX TV’nin iki muhabirini AK Parti’nin gazetecilerle iletişim için kullandığı Whatsapp grubundan da çıkarttırmış.

O donanım, o stratejik akıl, o gazetecilik geçmişi olan entelektüel, basın özgürlüğü konusunda nasıl bu çizgiye gelir? Böyle bir stratejik hatayı nasıl yapar?

Doğrusu anlamakta zorlandım.

Yazımın bu bölümünü kendisiyle ilgili bir anekdotu aktararak tamamlamak istiyorum.

Hürriyet Ankara Temsilcisi’yken kendisi Kültür ve Turizm Bakanı’ydı ve röportaj yapmıştık. Röportajın tam sayfa yayınlanmasını istemişti. Ancak biz yarım sayfa basmıştık. O günden sonra benimle iletişimi kesmişti.

Ortak bir tanıdığımız geçenlerde benimle iletişimi kesmesinin nedenini anlatırken “o röportaj yarım sayfa çıkınca senin için ‘kalıbının adamı değilmiş’ demişti” dedi.

Barış Kaya’nın başına gelenleri izleyince şimdi ben soruyorum:

Kimmiş “demokrat” kalıbının adamı?

Bayraktar’ın çıkışı ve 28 Şubat davası


17-25 Aralık 2013 günlerinde FETÖ’cü polis ve yargı mensuplarının yaptığı operasyonlarda ismi geçen bakanlardan Erdoğan Bayraktar’ın son çıkışı çok ses getirdi.

Bayraktar’ı bakanlıktan, hatta siyasetten ayrıldıktan sonra da takip eden, zaman zaman görüşen ama bir türlü röportaja ikna edemeyen gazetecilerden biriyim.

“Dosyamda ne varsa, hem tapeler hem teknik takip doğrudur hem de benim telefon konuşmalarım A’dan Z’ye kadar doğrudur. Reis beni hırsız çuvalının içine koydu ve attı” açıklamasını görünce “nihayet bir meslektaşım ikna etti, uzun atladık” diye içerledim.

Bayraktar’ın 8 yıldır Egemen Bağış, Muammer Güler ve Zafer Çağlayan’la aynı çuvala konulmayı kabullenemediğini, bir keresinde “Ben bunu yutmak istemiyorum” dediğini biliyorum. Yüce Divan’da yargılanıp aklanmak istediğini de o dönem AK Parti yöneticilerine söylemişti.

Benim tanıdığım Trabzonlu Erdoğan Bayraktar, o çuvaldan çıkana dek durumu kabullenmeyecek, Karadenizli refleksleriyle suskunluğunu daha fazla sürdüremeyecek.

Bu arada Bayraktar’ın açıklamalarının şöyle bir sonuç doğurabileceğini de unutmamak gerek:

FETÖ’cü yargı mensuplarının başlattığı, sahte belgeleri dosyaya koyduğu 28 Şubat soruşturması devam ettirilmiş, sonuçlandırılmış ve 14 sanık cezaevine gönderilmişti.

Bayraktar’ın açıklamasından sonra muhalefetin şu sorusu da meşru hale gelmiştir:

“Bayraktar’ın itirafları somut delildir. Madem FETÖ’cü yargı mensuplarının başlattığı bir soruşturma, 28 Şubat sanıkları için aynen devam ettirilip sonuçlandırılabiliyor, o zaman dört bakan için başlatılan soruşturma neden yeni delil ışığında açılıp sürdürülmüyor?”