Arnavutluk Başbakanı Edi Rama, bir süre önce ülkemize geldi. İki ülke arasında işbirliğinin artırılması, daha doğrusu Türkiye’nin Arnavutluk’u daha fazla desteklemesi babında neler yapılabileceğine bakıldı. Ülkesine dönmeden önce Başbakan Edi Rama ve Başkan Erdoğan basın önüne çıktı. Bu toplantıda Erdoğan, Türkiye’nin Arnavutluk’ta 150 yataklı bir hastane kuracağını müjdeledi. Bu hastanenin, bir süre Sağlık Bakanlığımız tarafından işletileceğini ve oraya gidecek Türk uzmanların Arnavutları eğiteceğini söyledi.

Türkiye’nin böyle bir alicenaplık yapabilecek durumda olması hepimizin gururunu okşadı. Birkaç yıl önce de bir askeri üssümüzün bulunduğu Somali’de, dev bir hastane inşa etmekle kalınmamış, orada yüksek nitelikli Türk sağlık personeli de görevlendirilmişti. Afrika’da yapılan bu ve benzeri cömertlikler Türkiye’ye kuşkusuz büyük itibar kazandırıyor.

LİBYA VE DAĞLIK KARABAĞ’DA OYUN DEĞİŞTİREN TÜRKİYE

Albay Kaddafi, deli-dolu bir diktatördü. Petrol zengini Libya’yı, dile kolay 42 yıl yönetti. Ancak bir ABD-AB ortak yapımı olan “Arap Baharı” sürecinde öldürüldü. Ülkesi ikiye bölündü. Bir tarafta ABD-AB sayesinde meşruiyet kazanmış olan Fayiz Sarrac, diğer tarafta Rusya’nın ve Arapların desteklediği General Hafter vardı.

Hafter’in, Sarrac’ı köşeye sıkıştırdığı bir anda Türkiye, askeri olarak devreye girdi ve kendi yaptığı İHA (Pilotsuz Akıllı Savaş Uçağı) ile oyunu Sarrac lehine çevirdi. Bir benzeri olay, Azerbaycan-Ermenistan savaşında yaşandı.

Türk İHA’ları Ermenistan tanklarını avlamaya başlayınca muharebe kısa sürede Azerbaycan lehine bitti. Bu iki harekât, Türkiye’nin “sert gücünü” herkese kabul ettirdi. Milletçe çok gurur duyduk.

İZMİR-İSTANBUL ARASI ARABAYLA DÖRT SAAT

Milletçe gururlandığımız başka şeyler de var. Süper karayolları, asma köprüler, deniz altı tünelleri, hızlı trenler, 3.000’er yataklı dev hastaneler, devlet büyüklerimizin adam başına bir uçakla Kıbrıs’ta pikniğe gitmesi,  derin denizlerde kendi gemilerimizle petrol aramak, itibar için yapılmış görkemli yazlık kışlık saraylar, insansız tepelere ve vapur uğramaz adalara yapılan camiler ve dinozor heykelli parklar da övünç kaynaklarımızdır.

HERKES ENFLASYON VERGİSİ MÜKELLEFİDİR

Nasıl olsa parası benden çıkmıyor sanıp, ikide bir “devlet yapsın, devlet versin” demekten vazgeçelim. Bilelim ki; “devletin parası yoktur; milletin parası vardır.” Bırakın kendi parasının olmamasını,  bizatihi devlet bir para yutma canavarıdır.  “Devlet, halktan cebren para toplama tekeline sahip bir örgüttür”. Adı belli vergi toplamak devletin yasal hakkıdır. “Devlet baba”nın yaptığı her sarfı, gurur kaynağımız itibar harcamaları dahil “millet ana” öder. Bunun bir kısmı da kod adı “enflasyon” olan yasa dışı bir vergiyle olur. Enflasyon vergisini de millet, çarşıdan kereviz, lahana, domates, yumurta, yağ, et ve süt alırken öder.  Sonra kim yapıyor bu zamları der?

Son söz: Enflasyon, faiz artınca değil; israf azalınca düşer.