Gazetecilik hayatım boyunca çok önemli olaylara tanıklık ettim. Belki de beni bu işe tutkuyla bağlı tutan şey de bu, tarihe tanıklık edebilmek.

Yıllarca önemli olayları, gelişmeleri, tartışmaları, eylemleri yerinde takip ettim. Fakat gördüğüm, tanıklık ettiğim, haberini yaptığım hiçbir eylem, bana Boğaziçi Üniversitesi hocalarının rektörlük önündeki eylemi kadar etkili ve çarpıcı gelmiyor.

Akademisyenler, protestolarını sürdürüyor.


Aylardır, akademik özgürlük adına, ‘kayyum rektörü’ protesto eden hocalar, bir gün bile sektirmeden, rektörlük binasının önüne gidip sırtlarını döndüler ve alkışlarla protesto ettiler.

Boğaziçili akademisyenler, bu duruşlarıyla tarihe geçti. Öyle zannediyorum ki, bu kadar çarpıcı bir eylem, dünya tarihinde bile yok. Hem bu tarihi protestoyu, hem de Türkiye’nin en önemli üniversitesini derinden sarsan ‘kayyum rektör’ atamasını ve bunun etkilerini yerinde görmek için Boğaziçi Üniversitesi’ne gittim, hocalarla, mezun dernekleriyle konuştum.

Maalesef siyasi hesaplar uğruna, Boğaziçi Üniversitesi’ne yazık ediliyor ve aslında hepimize ayıp ediliyor.

Sizlere, aldığım notlarla bu hafta Boğaziçi Üniversitesi’nin feryadını aktarmaya çalışacağım.

Boğaziçi Üniversitesi’nde hasar büyük


Melih Bulu’nun Boğaziçi Üniversitesi’ne tepeden inme atanmasının ardından 4 Ocak 2021 günü protestolar başlamış, ülkenin en önemli üniversitesi o günden beri günlerini tartışmalarla protestolarla geçirmeye başlamıştı.

Öyle ki, her yıl Türkiye’nin en başarılı öğrencilerini kabul eden Boğaziçi’nin kapısına kelepçe vurulduğunu  bile gördük.

İşte bu olup bitenlerle ilgili olarak Boğaziçili akademisyenler bir hasar raporu hazırladı. Yayınlanan raporda, Türkiye’nin en gözde üniversitesinin, hem özgürlükler, hem akademik çalışma hem de hukuk açısından son derece büyük zarar gördüğünü tespit ediyorlar.

Boğaziçi’nin kapısına kilit vurulmuştu.


Ben rapordaki bazı başlıkları aktarmak istiyorum. Bazı hocaların dersleri hukuksuzca ve keyfi nedenlerle iptal edildi. Kampüs kameralarla, sivil polislerle sürekli ablukaya alındı. Öğrenci kulüplerine müdahale edildi, öğrencilere soruşturma açıldı. Böyle ortamlarda bilimsel, aykırı düşünme, korkmadan kendini ifade etme mümkün olmaz.

Fakültelerin aldığı kararlar göz ardı edildi.

Pandemi koşullarında üniversite ders programı bile hazırlanamaz hale geldi. Bir gecede iki fakülte açıldı, akademik özerklik hiçe sayıldı.

Hazırlanan rapor bir hayli uzun ve detaylı. Ben sadece kısa bir bölümünü aktardım. Ancak belki de önümüzdeki süreçte en çok tartışılacak konu üniversitenin arazisi olacak. Bu konu ‘hasar raporunda’ şöyle ifade ediliyor:

“Boğaziçi Üniversitesi yerleşkesinin bulunduğu arazinin statüsünün Çevre Bakanlığı tarafından değişmesi, ve bu konudaki her türlü tasarrufun rektörlük ve yardımcıları tarafından kurulan bir komisyona devredilmesi, Boğaziçi Üniversitesi’nin kampüsün niteliğini ve yerleşkesini tamamen keyfi bir şekilde değiştirilmesinin önünü açmaktadır ve kaygı vericidir. Bu da ciddi bir kamu zararı anlamına gelir.”

Not: Bu raporu ve Boğaziçi Üniversitesi’nde olup biten her şeyi, yine akademisyenlerin hazırladığı www.universitybogazici.wordpress blog sayfasından takip edebilirsiniz.

“Asla vazgeçmeyeceğiz”


Boğaziçi Üniversitesi’nde, artık hocalar bir yandan akademik faaliyetler için çabalarken, bir yandan da yıllarını verdikleri okullarında antidemokratik gelişmelere karşı duruyorlar. Konuştuğum hocaların hemen hepsi aynı şeyi söylüyor: “Saçma sapan uygulamalarla üniversiteye çok zarar verdiler ve enerjimiz aylardır boşa gidiyor. Fakat biz Boğaziçi Üniversitesi’ne sahip çıkmaktan vazgeçmeyeceğiz.”

Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Görevlisi Prof. Mine Eder, Bilgisayar Mühendisliği Bölümü Öğretim Görevlisi Prof. Birkan Yılmaz ve dersleri kaldırılan Can Candan ile Boğaziçi’ndeki sonu durumu konuştum. Bir dokundum bin ah işittim.

Prof. Mine Eder: Şeffaf ve hesap verebilir yönetim istiyoruz


Neredeyse bir yıldır akademik kadronun protestosu sürüyor. Bu eylem hangi koşullarda sona erer?

Üniversitemiz adına endişemiz her geçen gün artıyor. Son olarak, Boğaziçi Üniversitesi’nin üzerinde kurulu arazi için statü değişti. Ne yapmaya çalışıyorlar? Acaba okulun arazisine de el mi konulacak diye endişe ediyoruz. Eylem tarihe geçti. Üstelik o kadar ilginç ki, bu eylemle birlikte, hem okulumuzu hem de çevremizi meslektaşlarımızı daha iyi tanıdık. Demokratik şeffaf ve hesap verebilir bir idare gelene kadar eylem eder.

Boğaziçi geleneğinden gelen biri olarak Naci İnci, Melih Bulu’dan önce atansaydı bu sorunlar olmaz mıydı?
Mesele atanmış kişinin Boğaziçi’nin içinden ya da dışından olması değil. Mesele yönetimin Boğaziçi’nde yıllardır süregelen ve idare ile emir-amir ilişkisi yerine, ortak akıl yürütmeye dayalı yönetim tarzının benimsenip benimsenmemesi. Kısaca sorun kişilerden bağımsız olarak bir  zihniyet meselesi.

Birkan Yılmaz, Mine Eder ve Erdoğan Aktaş


Melih Bulu dönemi 6 ay sürdü ve bu zaman diliminde Boğaziçi Üniversitesi olarak biz, bir rektörün ne kadar çok yetkisi olduğunu ve bunu tek başına kullandığı zaman ne kadar antidemokratik olabileceğini anladık. Bunu o zaman anladık çünkü Melih Bulu’dan önce, Boğaziçi Üniversitesi geleneğinde kararların ortak alınması vardı. Senato ve üniversite yönetim kurulu devredeydi. Rektör çok yetkili de olsa bu yetkilerini kullanmazdı. Naci İnci de tıpkı Melih Bulu gibi; yetkilerini tek elden kullanarak okulu yönetmeye çalışıyor ve tabii ki olmuyor. Ayrıca Naci Hoca’ya okulda güven yok. Naci İnci zamanında Boğaziçi’ne alındığına göre iyi bir fizikçi ama kötü bir yönetici.

Üniversitedeki kadrolaşmadan da şikayet ediliyor son zamanlarda...

Bir gecede iki yeni bölüm açıldı. İletişim ve hukuk fakülteleri. Bu bölümler için de belirli isimlere kadro açıldı. Adrese teslim ilanlar çıkıldı. Boğaziçi Üniversitesi’nin hukuk fakültesine ihtiyacı yok, hukukun kendisine ihtiyacı var.

Prof. Birkan Yılmaz: Hem akademik hem hukuki mücadelemiz sürecek


Okuldaki yönetimsel işleyişin tıkandığından şikayet ediliyor. Nasıl oldu bu durum?

Enstitüler kendi içlerinde müdürlerini seçti, fakat atamaları yapılmıyor. Okulumuz gittikçe çalışamaz hale geliyor. Çünkü bu yönetim ders programlarını bile yapamaz oldu. Her şeyi kendi ellerinde tutmaya çalıştıkça, hiçbir şey yapılamaz oldu. Biz zaten çok zor şartlarda çalışıyoruz. Devletin bir mühendislik öğrencisi için ayırdığı ödenek ayda sadece 84 kuruş. Hal böyleyken bir de üniversiteyi usulsüz ve kuralsız yönetmeye çalışıyorlar. Bu durumda biz, kendi yetiştirdiğimiz asistanları bırakın okulumuzu, ülkemizde tutamıyoruz. Hepsine yurt dışı okullardan teklifler geliyor ve onlar da gidiyor.

Siz Türkiye’ye döndüğünüze pişman mısınız?

Ben de yaklaşık 2 yıl önce Türkiye’ye döndüm. TÜBİTAK bursları kapsamında ülkeye geri geldim. Fakat o kadar tuhaf olaylara tanıklık ettim ki, ülkem adına çok üzüldüm  Çünkü enerjimizi, bilime, araştırmalara, okulumuza veremiyoruz. Enerjimizi bu olaylara harcıyoruz, yazık oluyor. Fakat yine de üniversiteyi bırakıp gitmeyeceğim.

Peki süreç nasıl işleyecek Boğaziçi’nde?

Biz her şekilde hukuka başvuruyoruz. Mesela atanan Genel Sekreter için yürütmeyi durdurma kararı çıktı. SİT kararıyla ilgili itiraz dilekçelerimizi veriyoruz. Hem Boğaziçi hem de tüm devlet üniversiteleri için yeni bir yönetim modeli üzerine çalışıyoruz. Boğaziçi için hem akademik, hem de hukuki mücadelemiz sürüyor ve sürecek. Türkiye’nin dört bir köşesinden gelen öğrencilerimizin, ülkemizin kalkınması için ihtiyacı olan üretken beyinlere dönüşmeleri maksadıyla, hak ettikleri eğitimi vermek için elimizden geleni yapıyoruz.

Can Candan: Üniversite Naci İnci’ye güvenmiyor


Melih Bulu görevden alındıktan sonra, vekaleten rektörlük koltuğuna oturan Prof. Naci İnci’nin ilk icraatı, 14 yıldır üniversitede sinema ve belgesel dersleri veren Can Candan’ın görevine son vermek oldu. Can Candan ile gelinen son noktayı konuştuk.

Candan, kendisini okuldan uzaklaştırmak için ortaya konulan gerekçelerin mesnetsiz olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Mahkemeye başvurdum ve yürütmenin durdurulması kararı çıkacağından umutluyum. Zaten ben, 14 yıl boyunca yaptığım gibi okulda derslerimi vermeye devam edeceğim.”

Can Candan


Ancak Boğaziçi’ndeki durumdan da son derece endişeli Can Candan: “Mesele sadece Melih Bulu’nun atanması değildi. Bulu gitti ekibi kaldı. Bu insanlar bu koltukları işgal ettikleri sürece okul hasar görmeye devam edecek. Bu olaylar sürdüğü sürece hukuki süreçler de devam edecek ama olup bitenler hep üniversitemize öğrencilere zarar veriyor.”

Peki bundan sonra bir ortak nokta bulunabilir mi? Hiç umudu yok Can Candan’ın: “Maalesef bir ortak nokta mümkün değil. Çünkü akademik kadronun yüzde 95’i Naci İnci’ye güven duymuyor. Bir öğrencinin rektörün arabasının üzerine çıkması disiplin suçu olarak değerlendirilmeliydi. Ama onlar, öğrencileri polisin önüne atıyorlar. Öğrencilerimiz haksız yere tutuklanıyor. Boğaziçi’nde hiç olmadık şeyler yaşanıyor.”

Boğaziçili mezunlardan tam destek


Arkadaşlarımdan biliyorum, Boğaziçi’nden mezun olduktan sonra bile okullarından kopamıyorlar. Dolayısıyla okulda olup biten her şeyle de yakından ilgileniyorlar. ‘Kayyum rektör’ atamasının ardından, Boğaziçi mezunları da isyanda. Bu konuda sohbet edince bana da kısa bir açıklama notu verdiler. Aynen aktarıyorum:



Boğaziçi Üniversitesi, uluslararası alanda bilinen, tanınan, nitelikli eğitim veren, ücretsiz bir kamu üniversitesi. Mezunlar olarak bizler, okulumuzun sahip olduğu ilke ve değerlerin korunmasını ve bu sayede dünya standartlarında verilen nitelikli eğitimin gelecek kuşaklar için de mümkün olmasını istiyoruz. Bunun yolu da özgür, özerk üniversiteden, liyakatli olmaktan, katılımcı ve demokratik anlayıştan geçiyor. Düşünce, bilim üretmek, sorgulayabilmek ancak bu şekilde mümkün. Kamusal fayda bu şekilde sağlanabilir, gençlere değerli bir gelecek sunulabilir. Ocak ayından beri akademisyenlerimizin ve öğrencilerin haklı mücadelesinin nedenlerini anlıyoruz. Mezunlar olarak destekliyoruz...