Eğer büfelerde satılan ıslak burgerleri veya iki ekmek arasındaki koca köfteyi kastediyorsanız sorunun yanıtı evettir.

Ama özellikle New York’ta bir hamburger restoranında yerseniz, sorunun yanıtı “asla” olacaktır.

Bunu bizzat deneyimledim.

New York’ta gittiğim bir restoranda, hamburger ısmarlamak istedim. Kalınca bir mönü verdiler.

İşe ekmek seçimiyle başlıyordunuz. Klasik mi? Çavdar mı? Yulaf mı? Arpa mı?

Sonra sıra et çeşidine geliyor. Sığır eti mi? Dinlendirilmiş et mi? Angus mu? Wagyu mu? Kobe sığırı mı? Tavuk mu? Göğüs eti mi? Kanat eti mi? Domuz mu?

Etiniz nasıl pişsin: Az mı, orta mı, çok mu bir sonra ki soru!

Sonra sıra peynir çeşitlerinde. Hangi peyniri istersiniz? Listede dünyanın ünlü peynirleri sıralanmış.

Bu aşamayı da geçtikten sonra, yanında gelecek sos listesi uzanıyor. Sonra eşlikçiler soruluyor. Kızarmış soğan ister misiniz? Sadece domates ve yeşillik mi olsun?

Anlayacağınız hamburgerinizi kendiniz oluşturuyorsunuz.

Yaklaşık yarım saat süren bu çaba insanı yoruyor.

Ve beklemeye başlıyorsunuz!

Bekleme süresi de en az yarım saat sürüyor. Yani. Seçimlerinizi yaptıktan yaklaşık bir saat sonra hamburgerinize kavuşuyorsunuz.

Hamburger öyle elle tutulup, ısıra ısıra yenecek cinsten değil. Çünkü kat kat. Neredeyse apartman boyunda. Eskiden gazetelerde yayınlanan ünlü çizgi romandaki “Basri Sandviçi”ne benziyor. Onun için çatal bıçağa ihtiyacınız var.

Hamburger ne kadar çok katlı ve malzemeler kaliteli olursa fiyat da ona göre artıyor. Hatta bu konuda çarpıcı örnekler var.

Mesela, Dubai’deki Lafayette Galerisi’nde bulunan Le Gourmet restoranda bir hamburger tam 10 bin dolara satıldı.

Hamburgerde 7 kat Al Jassiri köftesi, her köftenin arasında yıllandırılmış çedar peyniri, dana eti dilimleri, pastırma bulunuyordu.

Ekmeğin hamuru safran suyuyla yoğrulmuştu. Köftelere Harisa sosu, yedi ayrı baharat, patates kızartması eşlik ediyordu.

Ayrıca üstü yenilenebilir altın varakla kaplanmıştı.

İngiltere’nin Chelsea kentindeki Honky Tonk adlı restoranda hazırlanan “The Glamburger’ adlı hamburger ise 785 bin liraya satıldı.

Sandviçlerin arasında 250 gram Kobe bifteği, 60 gram Yeni Zelanda geyiği kıyması ile yapılan köfte, Kanada ıstakozu ve Beluga havyarı bulunuyordu. Üstü ise altın varakla kaplanmıştı.

Hamburger 2 bin 618 kalori içeriyordu.

Hollanda’nın Voorthuizen kentindeki De Daltons restoranda hazırlanan “The Golden Boy” adlı hamburger ise 5 milyon liradan müşteri buldu.

Hamburger, Don Perignon şampanyada yumuşatılmış soğan dilimleri, Beluga havyarı, safranlı füme mayonez, Kobe bifteği, ördek yumurtası ile yapılıyordu.

Bu hamburger de altın varaklarla kaplanmıştı. Yanında ise ördek yağında kızartılmış patates servis ediliyordu.

Hazırlanması 9 saat süren bu hamburgeri yemek için bir hafta önceden rezervasyon yaptırmak ve 7 bin 500 lira kaparo vermek gerekiyordu.

Tabii ki bunlar çok uç örnekler. Ama New York’ta iyi bir restoranda lezzetli bir hamburger yemek istiyorsanız, yüklü bir parayı gözden çıkarmanız gerekiyor.

Şimdi baştaki soruyu tekrarlıyorum: Hamburger fast food mu?