2020 Avrupa Şampiyonası’ndan futbolcular, “sıfır puanla” döndüler, voleybolcu kızlar Tokyo 2020 Olimpiyatları’nın ilk maçında son Olimpiyat Şampiyonu Çin’i 3-0 yendi.

Sultanlık yıkıldı.

Şahlık tarih oldu.

Onlar bizim için “Filenin Sultanları” olmayı hak ediyor ve “bugün içine düşürüldüğümüz karamsarlığımızın” içinden renkli hayaller, güneşli fikirler, ince hünerler, parlak duygular ve şaşılacak buluşlar sunuyorlar.

Takım uyumu kurdular.

Topa yükseldiler.

Torpilci kafaya indirdiler.

Pas şiddetini ayarladılar.

Kayırmacılığa vurdular.

Demir smaçlar attılar.

Hısıma, akrabaya “15 devlet şirketi koltuğu sunup 15 maaşlı yandaş yaratma” yüzsüzlüğüne tokat indi.

İsabetli pas yaptılar.

Banka yönetim kuruluna “partili güreşçi yerleştirme” anlayışına manşet oldular.

Kollarını birleştirdiler.

File önünde yükseldiler.

“Beşli müteahhit” hileciliği ile şikesine yeter artık diyen blok çektiler.

Servis attılar.

Tek vuruşla.

Topu oyuna soktular.

Sayı aldılar.

Engelleme (blok) yaptılar. Set sayılarının üçünü de ve maç sayısını da bizim voleybolcu kız takımımız attı ve mola istenecek noktada mola, teknik mola istenecek noktada teknik mola alarak; başhakem, çizgi hakemi, masa hakemlerinin “Bravo size...” diyen bakışları altında set vermeden ve setleri 14-25 farkla alarak Çin’i 3-0 yendiler.



★★★

Maçı yazacak değilim.

Sevincimi yazıyorum.

Filenin Sultanları Tokyo’da Çin’i yenerken aslında Türkiye’de son 20 yıldır hiçbir vicdan filtresinden, hiçbir adalet filtresinden, hiçbir hakkaniyet filtresinden, hiçbir liyakat filtresinden, hiçbir ehliyet filtresinden geçmeyecek düzeyde çürüyen anlayışı yerle bir etmiş oldular.

Hak ederek seçildiler.

Takım oldular.

Sürekli kazanarak Tokyo Olimpiyatları’na gittiler ve ilk maçlarında dünya şampiyonunu devirdiler.

Kapatmaya çalıştığınız.

İkinci sınıf gördüğünüz.

Şu kızlardan örnek alın.

★★★

Torpil işlemedi. Kayırma olmadı. Bizdendir denilmedi. Oyun kurucu (pasör), pasör çaprazı, libero, köşe oyuncu, orta oyuncu, top karşılayıcı hangi mevkide oynarsa oyanasın hepsi çalışarak, terleyerek, hak ederek Filenin Sultanları Takımı’nda yer bulabildiler. Alt yapıdan geliyorlarsa tam 10 yıl çalıştılar. Voleybol sporunun gerektirdiği tüm kuralları en iyi uygulayan, tüm temel hareketleri en iyi yapan, tüm becerileri en iyi gösterenlerin içinden seçildiler.

Torpil işlemedi.

Kayırma olmadı.

Bizdendir denilmedi.

Cumhurbaşkanı damadı.

Başbakan oğlu.

Milletvekili gelini.

Bakan yeğeni.

İl başkanı torunu.

Muamelesi görmediler.

Yıllık ortalama 300-350 antrenmana çıktılar. 700-800 saat çalıştılar. Sizin, “kayırmacı-torpilci- hak etmeyene en yüksek maaşlı işi verme kafanızla gitmiş olsalardı” Filenin Sultanları olamayacak, ilk maçlarında Çin’e 3-0 yenileceklerdi. Size özenselerdi; Ebrar Karakurt, Eda Erdem, Zehra Güneş, Hande Baladın, Meliha İsmailoğlu, Cansu Özbay, Naz Özdemir, Simge Aköz, Neslihan Demir olmayacaklardı. Sizin “işi ehline vermeyen torpilci çağ dışı anlayışınızı  örnek alsalardı” dünyanın en iyi voleybol takımlarından biri Filenin Sultanları olmayacaktı.

İşi hak edene ver.

Ülke kazansın.

Vicdansızlık yenilsin.

Adaletsizlik bitsin.

TARİHLE RÖPORTAJ (Unutkanlığa ilaç)



Yakın Tarihin Perde Arkası!


Emin Özgönül, “gizlenenlerin perde arkasını” yazan bir gazetecidir. Yazdığı kitapta Bekir Coşkun’un bir anısı da var. Coşkun, gizlenen bir olayı haber yapmıştı da dönemin Başbakanı, küplere binmiş. onun için “ülkeyi terk etsin” demişti. Ege Denizi’ne bakan bir evde oturuyordu. Evin balkonuna çıktı ve “acaba ülkeyi terk etsem mi” diye düşündü. Tekneye bindi, komşu ülkenin bir adasına doğru  açıldı, gele gele yine Türkiye sahilinde Altınoluk Kasabası’na geldi. Emin Özgönül’ün yazdığı “Yakın Tarihin Perde Arkası” kitabında Türkiye’nin geçmişte yaşadığı krizleri “seçimle nasıl aşabildiğinin” örnekleri var.