İktidarın bilerek ve isteyerek kurduğu düzen sonucu, Türkiye’nin ağır bir buhran yaşadığını kaydeden Böke, “Halk derin bir yoksulluk yaşarken, AKP çare üretmek yerine günü kurtarma odaklı siyaset yürütüyor. Halkın vergi yükünü hafifletecek önerileri reddediyor” dedi


Türkiye öyle bir noktada ki herkesin ağzından çıkan ilk sözcük “ekonomi”. Artık her hafta artan zamlar, asgari ücretten bile alınan vergiler, faiz daha çok indirilir ve zaten rekor düzeydeki döviz kurları daha da artarsa hayat pahalılığına nasıl dayanılacak, hükümet değişirse bu durumlar hangi adımlarla düzeltilecek merakı… Kısacası, oturup kalkıp ekonomi konuşuyoruz ve neredeyse tüm toplum “ekonomi diploması” alacak duruma geldik. Hepimizin merak ettiği çok konu var, gelin biz bu konuları yine “en iyi bilen” uzman isimlerden biriyle konuşalım; Bilkent Üniversitesi Ekonomi Bölüm Başkanı olarak görev yapmış, 2007 yılında Almanya’daki Kiel Dünya Ekonomisi Enstitüsü’nün “Küresel Ekonomide Mükemmeliyet Ödülü’nü kazanan 4 ekonomistten biri olmuş, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Sekreteri, ekonomist Doç. Dr. Selin Sayek Böke ile…

KARA KIŞ FONU’NA 'HAYIR' DEDİLER

- Sayın Böke, bir yanda 5 ayrı işten ayda 200-250 bin TL aylık alan torpilli iktidar partililer var, diğer tarafta asgari ücret ve üstündeki ücretlerle zamlar, vergiler altında ezilenler. Maliye Bakanı Lütfi Elvan “Ücretli kesimin milli gelirden aldığı payı arttırmak için gerekli adımlar atılacak” sözleriyle ülkedeki gelir eşitsizliğini kendisi söylemiş oldu. Ancak CHP’nin “asgari ücret vergi dışı kalsın, kış aylarında vatandaşın elektriğinden KDV alınmasın” teklifi de iktidar tarafından reddedildi. Bu durumda halk nasıl geçinecek?

İki şeyi birbirinden ayırarak paylaşmakta fayda var; birincisi bu iktidar bilerek, isteyerek bir düzen kurdu ve bugünkü ekonomik buhran bu düzenin sonucunda yaşanıyor. Derin bir yoksulluk ve hatta derin bir yokluk hali var artık, 8 milyonu aşkın insanımız işsizlikle baş başa bırakılmış, enflasyon resmi rakamlara göre yüzde 20’ye gelmiş, vatandaşın bankalara borcu 1 trilyon TL’yi aşmış. Sorumlu, iktidarın ta kendisi. Halkın sorununu çözmeye dönük bir siyaset yapmıyor, kendi iktidarını devam ettirmeye, günü kurtarmaya odaklı bir siyaset yürütüyor. Dolayısıyla, tek adam rejimi sebep, yaşıyor olduğumuz yoksulluk, yokluk, enflasyon, işsizlik hepsi sonuç.

Aynı şeyi siz enerji faturaları üzerinden sordunuz, iki şey yaşıyoruz orada mesela; birincisi ardı ardına zamlar geliyor, bu zamlara yol açan şey bu düzenin ta kendisi. Yapılan özelleştirmelerle, yandaşları zenginleştirmeye odaklandıkları için halkın ihtiyaç duyduğu hizmetlerin sağlıklı verilmesi mümkün değil artık. İkincisi, vergi politikası daha çok kazananın daha çok vergi ödediği değil, emekçinin, emeklinin omuzuna dolaylı vergilerle vergi yükünün bırakıldığı bir düzen. Bu vergi yükü en azından bu kara kışta bugün var olan faturalarda elektrikte, doğalgazda ÖTV, KDV kaldırılarak hafifletilir. CHP’nin “Kara Kış Fonu kurulsun” dediği politikalar bunlar zaten. Biz bunu kalıcı hale getirecek bir düzen değişikliğini iktidara gelince yapacağız ama bugün çok acil bir kriz hali var, faturalardan hemen ÖTV ve KDV kaldırılmalı.

Meclis’te bunların tekliflerini, önergelerini veriyoruz. Kim “hayır” diyor bunlara, iktidar diyor, yanlışlıkla mı, “dış güçler” onları mecbur bıraktığı için mi? Değil, açık bir siyasi tercihle bu kararı veriyorlar. İktidar hep ranttan yana bir tercih kullanıyor, üretimden ve gelir yaratacak alanlardan değil. Yandaşlık üzerinden ilişki kuruyor vatandaşla, halk olmaktan gelen bir haktan dolayı ilişki kurmuyor. Fedakarlık yapılacaksa, halktan istiyor. Biz de diyoruz ki, fedakarlık yapılacaksa halk değil, bugüne kadar o rantı paylaşmış oldukları şirketler yapmalı. Bu iktidar yapmaz, bakın yapamaz demiyorum, beceremeyeceği için değil, yapmamayı seçiyor. Hazine ve Maliye Bakanı da bunca derin bir ekonomik buhranın içerisinde “değiştireceğiz” diye hikaye anlatacak bir kurum değil, değiştirmekle sorumlu bir kurum.

TORPİL DÜZENİNİ İKTİDAR KURDU

- Acaba bütün muhalefet partileri birleşerek “Memleket ekonomik buhranda, bu 250 bin TL maaşları kesin, geçilmeyen köprülere Hazine garantisini kaldırın” çağrısı yapsa sonuç alınmaz mı?

Çok doğru, bu yapılmalı ve yapıyoruz da. Birkaç şeyin altını çizip hatırlatmakta fayda var, birincisi bunun bir tercih olduğunu halkla paylaşıyoruz, halk zaten biliyor. Bu yanlışın düzeltilmesi için ihtiyaç olan politikayı; “liyakat temelli işleyen bir devlet düzenini” uzun süredir tarif ediyoruz. İktidar bu çağrılar karşısında bu politikayı yapmamayı seçiyor, o zaman bize düşen artık “Biz iktidar olduğumuzda bunları yapacağız” sözünü vermek, dolayısıyla bugün artık hemen seçim olması için halkın sözünü söyleyeceği bütün mecraların açılması gerekiyor.

‘DERHAL SANDIK’ ARTIK MİLLETİN DE TALEBİ!


CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun cumartesi günü Mersin’de miting düzenleyeceğini hatırlatan Selin Sayek Böke, “Milletin ses vereceği, yaşadığı sorunları anlatabileceği demokratik kanalları açmaktır bunlar. Bu düzenin değişmesi için iktidarın değişmesi, iktidarın demokratik olarak değişmesi için de derhal sandığın gelmesi gerekiyor. Derhal sandık talebi bir siyasi parti olarak talebimiz olmakla sınırlı değil, Türkiye’nin geleceği için bir ihtiyaç olarak milletin ses verdiği bir talep” dedi.

Ödüllü ekonomist Selin Sayek Böke, “Ben bilirim diyen anlayış yerine güçlü bir parlamenter demokrasi kurduğumuzda, elektrik faturaları düşecek, gübrenin, mazotun fiyatı düşecek” dedi.

Yandaş şirketlere döviz garantili ödemeler Türk Lirası’na çevrilsin


- AKP Elazığ Milletvekili “2 kilo et yerine yarım kilo al, 2 kilo domates yerine 2 tane al” demiş. Daha önce “kombilerinizi kapatın” önerisi de yapmışlardı. Beş maaş alanlar varken bu önerileri nasıl yorumluyorsunuz?

Saray’ın halkın gerçeklerinden koptuğu çok açık, bilerek ve isteyerek yapıyor, bilinçsiz tercihler değil bunlar. Biz de o zaman şu açık çağrıyı yapalım, bir şey değişecekse döviz garantisiyle verilmiş olan kamu işbirliği projelerinde vatandaşın geçmediği yol, kullanmadığı köprüler, “müşteri” diye görüldüğü şehir hastanelerine verilmiş olan garantiler Türk Lirası’na çevrilsin. Vatandaş bir kilogram et yerine 200 gram ete, 2 domatese mahkum edilmesin. Rantçı yandaş şirketlere döviz garantili ödemeler TL’ye çevrilsin. Bu sene kamu işbirliği projesinde bir avuç yandaş şirket için 42.5 milyar Lira ayrılmış 2022 bütçesinde. Bu parayı biz, vatandaşımızın buhran karşısında ezilmeyeceği ‘Kara Kış Fonu’na aktarabiliriz. İktidar vatandaşa “Acı reçeteyi sen yutacaksın” diyor. Biz de diyoruz ki acı reçeteyi bu buhranı yaratan düzenin ortakları yutsun. İktidar seçimle değişsin, rantçı yandaşlar da Hazine’den döviz garantisinden feragat etsin.

ZARAR VARSA KAMULAŞTIRILIR

- Bu dönemde yok olan paralar nasıl yerine konabilecek?

Mesela bu kamu-özel işbirliği projeleri için uzmanlar, elde olan sınırlı bilgiyle dahi -gerçek bilginin hepsi de verilmiyor- buzdağının görünen ucundan şunları söylüyorlar: Şu anda Türkiye’nin önümüzdeki 20 yılda 157 milyar dolarlık bir yükümlülüğü var. Biz ne diyoruz, bu projeler kamu zararı yarattığı tespit edildiği anda sonlandırılacak. Hukuk içinde denetlenir, zarar tespit edildiği anda durdurulur ve kamulaştırılır. O zaman ne olacak; halktan alıp bir avuç yandaşa verilecek olan bu 157 milyar dolar halkın bütçesinde kalacak. Hukuk içinde, demokrasi içinde, yapılmış olan bu yolsuzlukların kamuya zararlarının, mutlaka telafi edileceği bir düzeni biz kuracağız. Faiz yükünü de ortadan kaldıracak olan, güven, öngörülebilirlik, halkın parasının doğru kullanıldığını teyit eden bir güçlü Sayıştay ve Parlamento, güçlendirilmiş parlamenter sistemdir.

Böke, CHP’nin ‘reçetesi’ni anlattı.

Merkez Bankası Başkanı’na gidip “Boyun eğme” dedik


- Çevremdeki konuşmalarda “CHP iktidara geldiğinde ne yapacak, ekonomiyi ve bu tabloyu nasıl düzeltecek, bize açıklasın” sözlerini çok duyuyorum, cevabı nedir?

Biz bu buhranı “tek adam rejimi” nedeniyle yaşıyoruz, dolayısıyla CHP iktidara geldiğinde bu tek adam düzenini değiştirecek. Güçlü parlamenter demokrasi olduğu zaman, yani “Keyfi değil, şahıslara dayalı değil, kurumlarla, ortak akılla karar verildiğinde ne olur” sorusunun yanıtını verebiliyoruz ekonomide. AKP’nin Genel Başkanı diyor ki “Faiz sebep, enflasyon sonuçtur.” Bunu defalarca söyledi, söylemeye devam edeceğini de açıkça ifade ediyor. Her söylediğinde Türk Lirası değer kaybediyor. Merkez Bankası diye bir kurum kalmadı, bir siyasi partinin genel başkanının talimatıyla faizler belirleniyor. Gece yarısı kararnameleriyle Merkez Bankası başkanlarını her görevden alışta Türk Lirası değer kaybetti. Demek ki Merkez Bankası’nı bağımsız kılacak, hükümet politikasıyla uyumlu enflasyon hedeflemesini uygulayacağı bağımsızlığa kavuşturacak güçlü bir parlamenter demokrasiyi kurmamız gerekiyor. Bizim reçetemiz bu zaten. Güçlü bir kurumsal yapı, kamunun kaynaklarını üretimden yana kullanan bir ekonomik düzen, güçlü bir sosyal devleti kurduğumuzda Türk Lirası üzerindeki baskı kalkmış olacak, güven oluştuğu için faizler zaten doğal olarak düşecek.

- Seçimden sonrası için anlattıklarınız çok güzel ama şu anda örneğin Financial Times “Böyle devam ederse Türkiye hiperenflasyona gidiyor” diyor, iş dünyası isyanda, zamlar artık her gün artıyor ama Cumhurbaşkanı “Göreceksiniz bakın seçim öncesi enflasyon nasıl düşecek” diyor. Seçime kadar bu gidiş nasıl durdurulacak?

Şunu baştan tespit etmek lazım; iktidar değişmeden bu kriz bitmez, bu buhranı aşamayız. Dolayısıyla erken seçim talebi “ekonomik buhranın aşılması” reçetesinin birinci adımı. CHP çok uzun süredir “128 milyar Dolar nerede” diye soruyor. Bu, Türk Lirasını savunmasız bırakmış olan iktidardan hesap sormadır. “Siyasi talimatlara boyun eğmeyin” diyerek bürokrasiye, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurumlarına sahip çıkan da CHP’dir. Türk Lirası’nın değer kaybettiği anda hemen Genel Başkanımız ve heyetimizle Merkez Bankası’na bir ziyaret yaptık. Merkez Bankası’nın yasal görevinin ve sorumluluğunun Türkiye’de fiyat istikrarını ve paramızın değerini korumak olduğunu, buna karşı gelen siyasi talimatlara boyun eğmemesi gerektiğini, onun güvencesinin biz olacağımızı hatırlattık. Bunlar, bugün muhalefetteyken yarının iktidarını kurmak anlamına geliyor.


Halkın yoksulluğunu pazarlayacaklar


- “15 Temmuz’un finansörü” diye manşetler atılan Birleşik Arap Emirlikleri’nden geleceği söylenen 10 milyar Dolar için yapılan anlaşma nedir ve ne karşılığında bu para verilecektir, bunu çok soran var, CHP olarak siz biliyor musunuz?

Böylesi ihalelerin şeffaflıkla Meclis’te paylaşıldığı bir düzende değiliz. Bundan 3 yıl önce yine bir döviz krizi yaşanırken denmişti ki “Katar’dan 15 milyar dolarlık bir yatırım gelecek.” 3 yılda bunun 10’da 1’inden azı geldi doğrudan yatırım olarak. Tank Palet Fabrikası, yok pahasına yabancılara verilmiş oldu. Bu tavır iktidarın algı yönettiğini, gerçekten iddia ettiği gibi paraların Türkiye’ye gelmediğini, geldiği zaman da varlıklarımızın yok pahasına peşkeş çekildiği bir düzeni tarif ediyor. 10 milyar Dolar’a bakalım. Borsanın değeri 2 ayda bu iktidarın bilerek uyguladığı politikalar sonucunda 35 milyar Dolar’dan fazla düştü, Varlık Fonu’nun bünyesindeki kurumların değeri 10 milyar Dolar düştü. Gelecek olan para bu kayıpları telafi bile etmiyor. 19 yıldır ülke varlıklarını yabancılara satan iktidar şimdi daha ileri gidiyor ve diyor ki “Halkın yoksulluğunu pazarlayacağım.” Sonra da “Buna itiraz eden mandacıdır” diyor. Sayın Kılıçdaroğlu “Kanal İstanbul’u yaptırmayacağız” diye tepki koyduğunda dönüp “Sizden bu paraları söke söke alırlar” diye yabancıların sözcülüğünü yaptı. Mandacılık, yabancıyı savunmaktır.