Türkiye’nin Taliban yönetimindeki Afganistan’la nasıl bir ilişki içinde olacağı, ABD’nin onu Suriye iç savaşına ittikten sonra Afganistan’da da yanlış bir politika izlemesine neden olup olmayacağı, Kabil Havalimanı’nda bulunmamızın ne gibi riskler taşıdığı, Suriye’de özellikle İdlib’de karşı karşıya olduğumuz tehlike, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD’de ve daha sonra Putin’le görüşmesinde neler olabileceği gibi sorular geleceğimiz ve güvenliğimiz açısından büyük önem taşıyor. Bu konuda merak ettiklerimizi 2013-2018 yılları arasında Türkiye’nin NATO Daimi Temsilcisi olarak görev yapan Sayın Fatih Ceylan’la konuştum.

Türkiye’nin NATO eski Daimi Temsilcisi Fatih Ceylan


ABD SÖYLEM DEĞİŞTİRDİ

Sayın Ceylan, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Türkiye Rusya’dan S-400’leri aldığı için Ankara’ya “Sözde partner” demişti. Afganistan’da yönetimi Taliban ele geçirdikten sonra “Türkiye önemli bir partner, önemli bir NATO müttefiki” dedi. Katar merkezli El Cezire medya kuruluşu ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın BM Genel Kurulu toplantısına katılarak ABD ile ilişkileri düzeltmeyi umduğunu öne sürdü. Siz Türkiye’nin, ABD ile ilişkileri Afganistan üzerinden düzeltmeye çalışacağını düşünüyor musunuz?

Bu deyimi kullanıyorlar, son zamanlarda bu deyime döndüler, Beyaz Saray’ın Sözcüsü, Dışişleri sözcüleri de önemli bir partner olarak tarif etmeye başladılar. Blinken o deyimi şubat ayında kullanmıştı, Kabil Havalimanı meselesi çıktıktan sonra bir söylem değişikliğine gidip sözde müttefiklikten “önemli müttefikliğe” terfi ettik. ABD’de Afganistan konusu kesin konuşulacaktır ama ben Afganistan’ın hava sahasını yönetmeye katkı sağlamakla ABD ile olan ciddi meselelerin halledileceğine ihtimal vermiyorum. Meselenin özünü çözmez, böyle bir strateji olamaz, olsa olsa –ciddi meseleler ortadayken- geçici bir süre için esneklik alanı sağlayabilir.

HAVALİMANI İŞLETME ISRARI

Taliban’ın devam eden uygulamaları hiç değişmediğini gösteriyor, bu durumda Taliban’ı yumuşatmak neden bizim görevimiz oluyor, ABD’yi memnun etmek için Türkiye’nin orada güvenlik sağlamasını veya havaalanı işletmesini doğru bir politika olarak görüyor musunuz? Kabil Havaalanı’nı neden biz işletiyoruz, başka ülke mi yok?

Öncelikle, ideolojisi belli, birçok radikal terör örgütüyle organik ilişki içinde olan grubu biz mi yumuşatacağız? Diplomasi içinde yetişmiş insanların bir yere giderken veya bir işe kalkışırken “Orada benim hangi ulusal çıkarıma hizmet edeceğim” diye düşünmesi lazım. Bunu bir ideolojik kılıf altında yapmaya kalkarsanız... Biliyorsunuz temmuz ayında Cumhurbaşkanı Lefkoşa’da “Taliban bizimle görüşmeli çünkü Türkiye’nin onun inancıyla ters bir yanı yok” demişti. Şu var; bir devletin dış politikası inançlar üzerine inşa edilmez, ulusal çıkarlar üzerine inşa edilir. Bir kere bunu ortaya koymak lazım, inançlara dayalı bir dış politika yürütülürse işte bizim bölgemizde karşı karşıya kaldığımız durum ortaya çıkar. Taliban’la ulusal çıkarlar gerektirirse oturur görüşürsünüz ama bunu dini temelli bir ideoloji üzerine kurgularsanız işin rengi değişir. Kabil Havalimanı konusuna dönecek olursak, biz Kabil Havaalanı’nı işletmekten ne kazanacağız? Bir kere bunun açıklığa kavuşturulması lazım, ne yapacağız, orada ihale filan mı alacağız?

Biz zaten Kabil Havalimanı’nı işletiyorduk diyorlar?

İşletiyorduk tabii doğru, hem güvenliğini koruyorduk hem de havalimanını işletiyorduk ama NATO görevimiz çerçevesinde işletiyorduk, orada askeri kökenli subaylarımız görev alıyordu ama bu dönem bitti, NATO dönemi de bitti, yeni dönem başladı.

BENCE ÇOK SIĞ BİR ÇÖZÜM

El Cezire medyası, sadece havaalanı işletmesinden değil “oradaki diplomatların ve çalışanların güvenliğinin sağlanmasından” söz ediyor.

Neyle koruyacaksınız, asker yok, polis mi, Özel Kuvvetler mi göndereceğiz, bunları açıklamaları lazım. Orada Amerika, Almanya gibi bazı ülkelerin geride adamlarının kaldığı anlaşılıyor, bu diplomatlarının tahliyesini veya güvenliğini sağlayarak puan alıp ilişkileri mi düzelteceğiz? S-400 sorunu mu çözüldü, yaptırımlar mı kalktı, Fetullah Gülen iade mi edildi, Suriye’de YPG-PYD sorunu mu halledildi, bunlar oldu mu, olmadı. Dış kaynaklara ihtiyaç duyulan bir dönemdeyiz, sorunları ötelemek için yapılıyor herhalde. Nedir bilmiyoruz, bir sis perdesinin arkasında. Ama bildiğimiz bir şey var, hâlâ bu konuda niyetliyiz, bunu saklamıyorlar. Bence çok sığ bir çözüm arayışı. Taliban’ı tanıyacak mısınız, tanımayacak mısınız? Yani, inanç değerleri bakımından eş değerde bulduğun Taliban’ı tanıyacak mısın, tanımayacak mısın, buna cevap vermeleri lazım. Afganistan, o bölgeden başlamak üzere dünya üzerinde uluslararası ilişkilerde birtakım fay hatlarını tetikledi. Rusya, Çin, Hindistan, Pakistan, Şangay İşbirliği Örgütü işin içinde, İran’ı unutmayalım. Afganistan’daki radikal unsurların kendilerine de bulaşmasından korkuyorlar.

Biz de korkuyoruz vatandaş olarak ama elimizden bir şey gelmiyor.

Türkiye’nin çok temkinli hareket etmesi gerekiyor. Orada belli mihraklarda kendi kafalarına göre birtakım ulusal çıkarlar belirlemiş olabilirler ama o ulusal çıkarların Türkiye’nin genel ulusal çıkarlarıyla uyuşup uyuşmadığını sorgulamamız lazım.

Rusya ile sorunlar çok birikti, gerilim noktaları da arttı


Ceylan, “Rusya ile sorunlar birikti, gerilim noktaları çok arttı. İnsanın elinde bir pusula olması lazım, pusulanın ibresini de işine geldiğinde Rusya’ya çevir, olmadı Amerika’ya dön, o da olmazsa Avrupa’yla çözüm ara, ekseni olmayan, fırsatçılığa dayalı dış politika olmaz. Biz her alanda bunu görüyoruz” dedi.

İDLİB’DEN YENİ BİR GÖÇ DALGASI GELEBİLİR!


Acaba Cumhurbaşkanı Erdoğan Amerika’dan döndükten sonra “Türkiye Taliban hükümetini tanıyacak mı” sorusuna cevap verebilir mi?

Biliyorsunuz Biden, New York’a gitmeyecek. Blinken filan gidecektir ve bu konular görüşülecektir diye tahmin ediyorum. Orada Taliban konusunda ne yapılacağına dair bir mutabakat arayışı olabilir. Şunu da görmek lazım, ABD Şubat 2020’de onlarla anlaşma imzalayarak Taliban’ı tanıdı zaten. Soçi’de Putin’le görüşecekleri haberini de okuduk, muhakkak bu konu ve Suriye konusu ele alınacaktır. Orada da karşımıza yeni bir çıbanbaşı çıkacak. Dış basından okuduğum kadarıyla Rusya, Suriye’de birtakım operasyonlar yapıyor. Soçi mutabakatı neydi; oradaki radikal grupların silahtan arındırılması, oradaki çatışmaların azaltılması görevini üstlendi Türkiye. Yapabildiler mi, yapamadılar. Şimdi ne çıktı karşımıza, ne kadar radikal grup varsa İdlib’de toplandı. Türkiye sınırına çok yakın. Eğer Suriye, Rusya’dan aldığı destekle veya Rusya doğrudan bunları bastırma yoluna giderse bu sefer Suriye’den yeni bir göç dalgasıyla karşılaşma riski de karşımızda duruyor.

Kobani’ye müdahale etseydik bir Suriye sorunumuz olmazdı


Suriye’den kaynaklanan sorunlarla karşılaşmamız sizce önlenebilir miydi?

IŞİD Kobani’yi işgal ettiğinde Türkiye pekala müdahale edebilirdi, etmedi. Peki sonra ne oldu? Tuttular Peşmerge gruplarını geçirdiler Türkiye üzerinden...

IŞİD’in aniden Suriye’de ortaya çıkması, Kobani’nin IŞİD’in elinden PKK-PYD (veya YPG-PYD) tarafından alınması, o yapay savaş görüntüleri, yükselen dumanlar, Kobani’nin PKK’ya geçmesi için düzenlenmiş bir oyun değil miydi?

Ama bozabilirdik. Ben o zaman aktif görevdeydim. Batılı ülkeler, başta Amerika olmak üzere Kobani’ye müdahale etmemizi istediklerini ortaya koydular, daha neyi bekliyorsunuz dediler. Kobani’ye o zaman müdahale etseydik bugün “Fırat’ın Doğusu” diye bir sorunumuz kalmazdı.

Eski Büyükelçi Fatih Ceylan, Afganistan’daki gelişmelere dikkat çekti, “Türkiye’nin çok temkinli hareket etmesi gerekiyor” uyarısı yaptı.


Güney sınırımızı PKK’dan korumak için Suriye’de, Irak’ın kuzeyinde askerlerimizi kaybetmekteyiz, sık sık şehit haberleri geliyor. Bu durum sonsuza kadar mı devam edecek? Çözüm nedir, Esad’la görüşmek mi?

Sonsuza kadar devam edemez. Taliban’la görüşmeye hazırsınız da Esad’la niye görüşemiyorsunuz Allah aşkına? Tabii görüşülecek, bıçak kemiğe dayanmış, bunun başka çaresi mi var? “İstihbarat servisleri görüşüyor” diyorlar, olmaz. İstihbarat servisiyle dış politika yürütülmez. İstihbarat servisi dış politikanın araçlarından biridir ama kendisi değildir. Esad’la görüşmem diyenlere soruyorum; Mısır’da Sisi’yle anlaşmanın yollarını arıyorsun, İsrail’le anlaşmanın yolunu arıyorsun, Birleşik Arap Emirlikleri Ulusal Güvenlik Danışmanı Türkiye’ye geliyor, görüşüyorsun da Esad’la niye görüşmüyorsun? Bir varoluşsal tehdit ortaya çıkmışsa oturup görüşürsün, iş birliği yaparsın ve o tehdidi ortadan kaldırırsın. Esad’la görüşmem diyor, yok böyle bir şey. PYD-YPG Fırat’ın doğusunda büyük kazanımlar elde etti diye kendin ifade ediyorsun ama yine de görüşmüyorsun, böyle bir tutum olamaz.