Boğaziçi Üniversitesi’ne yapılan rektör ataması, üniversiteyi ayağa kaldırdı. Öğrenciler, öğretim üyeleri, eski mezunlar bu atamaya tepkilerini ortaya koyuyor. Üniversitenin kapısına kelepçe takıldığına da tanık olduk. Bu atamanın ikinci plana atılması için gündeme CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu getiriliyor. Açıklamalara, yorumlara bakılırsa Canan Hanım neredeyse bütün örgütlerin mensubu gibi gösteriliyor.

Günlerdir, Canan Kaftancıoğlu’na yapılmadık hakaret kalmadı. Siyasiler konuşuyor, yetmiyor televizyon tartışma programlarının ana konusuna, sanki ülkenin bir numaralı sorunuymuş gibi Kaftancıoğlu oturtuluyor. Henüz Yargıtay’ın ilgili dairesine bile gelmemiş olan mahkeme kararıyla suçlanıyor ve yargıya da bu açıklamalarla açıkça müdahale ediliyor.

OHAL’E GÖRE DEĞİL

Üniversitelerde öğretim görevlilerinin oylarıyla rektör adayının belirlenmesi rahmetli Erdal İnönü’nün isteği üzerine uygulamaya konulmuştu. Adaylar ortaya çıkıyor, üniversite için projelerini anlatıyor, seçim günü sandık kuruluyor ve öğretim görevlileri oylarını kullanıyordu. Oy sayısına göre sıralama yapılıyor, 6 adayın ismi ve aldıkları oylar Yükseköğretim Kurulu’na (YÖK) gönderiliyordu.

Üniversitesinde aldığı oy sayısına göre 6 aday mülakata alınıyor. YÖK üyelerinin sorularını cevaplandırıyor, onlar da puan veriyordu. Sonuçta YÖK, aday sayısını 3’e indiriyor. Cumhurbaşkanı da bu adaylardan birisini rektör olarak atıyordu.

15 Temmuz darbe girişiminden sonra çok şey değişti. Olağanüstü Hal (OHAL) uygulaması kapsamında Kanun Hükmünde Kararnameler çıkarıldı. Nitekim yapılan birçok yasal düzenlemenin dayanağı OHAL oldu. Yorumları, açıklamaları dinlediğimizde rektör ataması OHAL döneminde çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnameye (KHK) bağlanıyor. Ama durum yazıldığı, söylendiği gibi değil.

YETKİ KANUNU

OHAL’e dayanarak kararname çıkartılması durumunda, bunun mutlaka kanunlaşması gerekiyor. Peki, rektör atamasının dayanağı nedir? Başbakanlık döneminde Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğü’nde üst düzey görevlerde bulunan, birçok tasarıyı hazırlayan Hukukçu İbrahim Pınar’a sordum. İbrahim Pınar, bu konuyu şöyle anlattı:

“YÖK Kanunu’nun Rektör atamasıyla ilgili 13’üncü maddesinde yer alan ‘Devlet ve vakıf üniversitelerine rektör, Cumhurbaşkanınca atanır’ hükmünün OHAL Kanun Hükmünde Kararnamesi ile getirildiği, OHAL sona erdiği için bu kararnamenin de hükümsüz olduğu iddia ediliyor. Bu iddia doğru değildir. İşin aslı şudur:

YÖK Kanunu’nun 13’üncü maddesinin (a) fıkrasının birinci cümlesi 703 sayılı KHK’nin 135 inci maddesiyle değiştirilmişti. Bu KHK, bir OHAL KHK’si değil. 7142 sayılı Yetki Kanunu’na dayanılarak çıkarılan 703 sayılı KHK, Bakanlar Kurulu’nca çıkartılmıştı. Resmi gazetede yayımlandığı gün TBMM Başkanlığına sunulmuştu. Ancak henüz kanunlaşmadı. Zira yetki kanununa dayanılarak çıkartılan KHK’lerin kanunlaşması şart değildir.”

KARANRNAME YETKİSİ

OHAL KHK’leri, Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulunca  çıkarılıyor. 2016 yılının Temmuz ayından itibaren çıkartılan tüm OHAL KHK’leri kanunlaştı. Yetki Kanunu’na dayanılarak çıkarılan 703 sayılı KHK, YÖK Kanunu’nun rektör atamasıyla ilgili maddesi şöyle düzenlendi:

“Devlet ve vakıf üniversitelerine rektör, Cumhurbaşkanınca atanır. Vakıflarca kurulan üniversitelerde rektör ataması, mütevelli heyetinin teklifi üzerine yapılır. Rektör, üniversite veya yüksek teknoloji enstitüsü tüzel kişiliğini temsil eder.”

İşin aslı böyle.

O merkezler Kur’an Kursu oldu


Atatürk tarafından “Millet Mektepleri” adıyla kurulan, 1956’da Halk Eğitimi adını alan merkezler bir meslek öğrenmek, eksiğini tamamlamak, sosyalleşmek, kültür düzeyini artırmak için ilk başvurulan kurumlardı.

En fazla ilgi gören kurslar örneğin 2008 yılında sınavlara hazırlık, bilgisayar işletmenliği, okuma-yazma, halk oyunları, İngilizce, el sanatları, kalorifer ateşçiliği, makine nakışı, biçki-dikiş ve ev mefruşatıydı.

Gelelim 2020 yılına. En fazla kurs hijyen eğitimi (Gıda ve su sektöründe çalışanlar için 8 saatlik yani bir günlük verilen kurs bile denilemeyecek seminer), ikinci sırada Kuran-ı Kerim (Elifba) okuma. Üçüncü sırada “Okuma-yazma”, dördüncü sırada ise Kuran-ı Kerim Tevcidli Okuma kursu geliyor.

YÖNETİCİLERİNE BAKALIM

2020 yılının kurs sayılarından önce, kursların yöneticilerine bakalım. Binin üzerinde Halk Eğitim Merkezi bulunuyor. Bunların yöneticilerinin yüzde 75’i Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni. İlgi gösterilen diğer kursları açmayıp bu merkezleri Kur’an Kursuna dönüştürdüler.

Ülkemizde Kur’an kursundan kimse rahatsız olmaz. Ama kuruluş amacına uygun kurslar açılmasının engellenmesi de doğru bir yaklaşım olamaz. Bu ülkede imam hatip okulları da, ilahiyat fakülteleri de Diyanet İşleri Başkanlığı da Atatürk tarafından kurulmuştu.