Devletimiz, yalnız bugün değil, öteden beri terörle mücadelede kararlı bir tutum izliyor. Bugün komuta kademesinde olanlar da geçmişte önemli operasyonların içinde yer almıştı. Yeni teknolojilerin devreye girmesi, kuşkusuz terörle mücadelede başarıyı artırdı. Bugün gökyüzünde “Uçan komandolar” bölücü örgüt mensuplarına nefes aldırmıyor.

Bu mücadeleler sırasında şehitler veriyoruz. Ama en acısını AKP’nin “Çözüm süreci” olarak açıkladığı dönemde yaşadık. Sonunda teröristler açtıkları hendeklere gömüldü ama çok da canımız gitti. En büyük kayıplarımız ise 2016 yılında oldu. 452 askerimiz, 213 polisimiz, 58 güvenlik korucumuz olmak üzere 723 şehit verdik.

BU YIL 182 ŞEHİDİMİZ OLDU

Silahlı kuvvetlerimiz, jandarmamız, polisimiz, güvenlik korucumuz yalnız yurtiçinde değil, sınır ötesinde de mücadelesini sürdürüyor. Bu mücadelede de bölücü örgüte büyük kayıplar verdiriliyor ama şehitlerimiz de oluyor. 2020 yılında 182 şehidimiz oldu. Bölücü terör örgütünün silahlı eylemleri başlattığı 1984’den günümüze kadar şehit sayımızın da 8 bin 930 olduğunu öğrendim.

İnanın, şehit sayılarımızı öğrenmek o kadar zor ki... Son yıllardaki şehit sayımızı da yıl yıl belirtelim: 2015’te (219), 2016’da (723), 2017’de (274), 2018’de (220), 2019’da (174), 2020’de (182).

ÖRGÜTE İNDİRİLEN DARBE

Terörle mücadelede silahlı kuvvetlerimizin sınır boylarında ve yurtdışındaki operasyonları, bölücü örgüte önemli darbelerin indirilmesini sağladı. Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın açıklamalarına göre 2020 yılında 3 bin 646 terörist etkisiz hale getirildi. Bunlar arasında örgütün sözde lider kadrosunda yer alan bazı isimler de bulunuyor. Böylece 24 Temmuz 2015’te teröristle mücadelede başlayan yeni süreçte bugüne kadar etkisiz hale getirilen toplam terörist sayısı 30 bin 416 oldu.

Hemen her bakan, bölücü terör örgütü PKK’yı bitireceklerini belirtiyordu. Yurtiçinde örgüte önemli darbeler indirildi. Dağ kadrosunda 320 civarında terörist kaldığı belirtiliyor. Unutmayalım, bölücü örgüt daha çok Suriye sahasına ağırlık verdiği için militanlarını yurtdışına çekti. Yani, mücadele boşluk kaldırmaz. Bakan Hulusi Akar da “Milletimizi bu terör belasından kurtaracağız” diyor.

Terörle uğraşılırken, bir yandan da Devlete bir şekilde yerleştirilmiş olanların ayıklanması sürüyor. Sadece TSK’da 15 Temmuz 2016’dan bu yana 20 bin 833 kişinin ilişiği kesildi. Emniyet’te 40 bin civarında personel uzaklaştırıldı. Hâlâ kendini gizlemeyi başaranların olduğu da söyleniyor.

DAVALARDA SON DURUM

15 Temmuz 2016 fiili darbe girişimi sonrasında 289 dava açıldı. Çarşamba günü Kara Kuvvetleri Davası sonuçlandı ve geride 4 davanın karara bağlanması kaldı. Devam eden davalarda 810 sanık var.

İlk derece mahkemelerde mahkumiyetine karar verilen sanık sayısı 4 bin 555 kişi. Aynı dönemde 2 bin 782 sanık hakkında da beraat verildi. Ceza verilmesine yer olmadığına ilişkin karardan da 618 kişi yararlandı. Bugüne kadar Yargıtay’da onanan dosya sayısı da 65 olarak belirlendi.

Bu durumda, 289 davadan 65’i Yargıtay’da sonuçlandı. Çok kapsamlı bu davalar ayrıntılı olarak inceleniyor. Ankara Cumhuriyet Başsavcı Yardımcılığı döneminde (Halen Yargıtay Üyesi) Ramazan Dinç’in hazırladığı Akıncı İddianamesi, sanırım Cumhuriyet tarihimizin en kapsamlı dosyasıdır. 600 klasör, 600 bin sayfa olduğunu, iddianamenin 4 bin 600 sayfayı bulduğunu belirtirsek olayın büyüklüğü de anlaşılmış olur.

ONLAR DA SORUMLU

Ramazan Dinç’in, soruşturma sırasında çok ince ayrıntılara da dikkat ettiği dosya incelendiğinde anlaşılıyor. Örneğin ”Sivil imamlar” yakalanıyor, kimliklerini söylüyor ama bunların gerçekte o imamlar olup olmadığını belirlemek için ayrıca parmak izleri kontrol ediliyor.

Örneğin sivil imamlardan Kemal Batmaz’ın parmak izi alınıyor, önceki izlerle karşılaştırılıyor ve onun gerçekte Kemal Batmaz olduğuna karar veriliyor. Aynı titizlik, Adil Öksüz’ün yakalandığında da gösterilmiş olsaydı, belki bu kişi şu anda yurtdışında değil de, cezaevinde olacaktı.

“VATAN HAİNİ OLDUM”

Bugün firari konumda olan örgüt mensupları da önemli cezalara çarptırıldı. Mahkeme, “Şehitlerden de örgüt yöneticileri sorumludur” kararıyla, onların da ağır cezalara çarptırılması sağlanmış oldu.

Sanıklarla saatlerce konuşuldu. İtirafçı konumda olanların bazıları, örgüt talimatıyla bundan vazgeçti. Örneğin, TBMM’yi bombalayan pilot, Başsavcı Yardımcısı Ramazan Dinç’in karşısında, “Ben vatan haini oldum” deyip ağladı, ama mahkemede bu itiraflarından vazgeçti.

Sanıkların söylemediği bir cümlenin bile ifadelere geçilmediğini, hukuka en bağlı ülkede nasıl oluyorsa, bu soruşturmada da aynı uygulamanın yapıldığını konuştuğum savcılar söyledi. Tabii ki sanıkları da bu konuda dinlediğimizde gerçek durum daha net ortaya çıkacaktır.


“Oğlum uyuşturucu kullanıyor”


CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, toplumun değişik kesimleriyle görüşmeler yapıyor. Ele aldığı konulardan birisi de uyuşturucu kullanımı ve satışlarıyla ilgiliydi. Bir anne, açık olduğu dönemlerde okul kapıları önünde uyuşturucu satıldığını anlattı. Yapılan bir araştırma da, yoksul kesimlerde uyuşturucu kullanımının giderek arttığını ortaya koydu.

Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Dairesi’nin efsanevi Başkanı rahmetli Atilla Aytek, “Narko-terör”ü uluslararası gündeme taşımış, terör örgütlerinin finansmanında uyuşturucunun önemini ortaya koymuştu. Uyuşturucu, bugün de terör örgütlerinin önemli geliri olmaya devam ediyor. Ülkemiz geçmişte “Uyuşturucunun transit yolu” olurken, günümüzde yurtiçinde de önemli ölçüde uyuşturucu kullanıldığı ortaya çıkıyor.

3 YILLIK SAYILAR

Türkiye, ne kadar mücadele ederse etsin, yurtdışına çıkarılan eroinin ancak yüzde 15’inin yakalandığı kabul ediliyor. Geçmişte başlatılan diğer ülkelerle işbirliği bugün de sürdürülüyor ve bu işbirliği sonucu önemli miktarda uyuşturucu, uyarıcı madde yakalanıyor. İlginçliklerden birisi de, tek seferde yakalanan uyuşturucu miktarında önemli artış olması. Son üç yılda uyuşturucu suçlarından 683 bin kişi gözaltına alındı. Cezaevlerinde uyuşturucu suçlarından yatanların sayısı da 80 bini geçti.

Peki ne oldu da ülkemizde uyuşturucu satıcısı, kullanıcısı bu kadar arttı? Evlerindeki erzakı satıp uyuşturucu alan, evleri basıp uyuşturucu alabilmek için tehditle para istemek yaygın durumda. Oğlu 6 yıldır uyuşturucu kullanan baba R.G, eski milletvekili Tevfik Diker’e yazdığı mektupta her şeyi anlatıyor:

“Devlet hep ‘içiciye ceza yok’ diyor ama bu çocukların bu hale gelmesindeki en büyük etken devlettir. Çünkü işlenen suç, cezasız kalıyor. İlk başladığında bu çocuklara ceza uygulansa bu hale gelinmezdi. Vekiller, televizyonlara çıkıp ‘uyuşturucuyla mücadele ediyoruz’ diyorlar. Sıkılmadan, ‘PKK’nın en büyük para kaynağının uyuşturucu olduğunu’ söylüyorlar. Yani, çocuklarımızın aldığı uyuşturucuların parası PKK’ya gidiyor da neden uyuşturucu cezaları çok hafif? Çünkü satıcısı da ‘Ben içiciyim’ dediği anda salıveriliyor. Zaten, 18 yaşından küçüklere uyuşturucuyu sattırıyorlar. İnanın, kaçakçılar o kanunları bakanlardan daha iyi biliyorlar.

LAF KALABALIĞI

Televizyonda laf kalabalığı yapmak çok kolay; ama icraat yok. ‘Benim çocuğumu tutuklayın’ diye ben yıllardır yalvarıyorum. Daha geçenlerde bir eve girip yaşlı bir kadından para istemiş. Vermezse belki de öldürüp katil olacaktı. Oğlum, her yakalanmasında adeta ödüllendirilip serbest kalıyor. Bu durumda onu cezalandırmayan, onu hep serbest bırakıp ödüllendiren devlet, Allah katında katil olacak.

Uyuşturucuda içicilik yoktur her içici bir satıcıdır. Cezasını yükseltip insanları caydırsınlar. 2005 yılında  kapkaçın cezasını yükselttiler, olaylar bıçak gibi kesildi. Ben uyuşturucunun mağduru bir baba olarak bugün kafam çok rahat. Çünkü çocuğum dün nezarete alındı. En azından nerede olduğunu biliyorum. Anne-baba çocuğunun nezarette olduğuna sevinir mi? Ama ben seviniyorum. Ben, devlet yetkililerine şunu anlatmaya çalışıyorum: Oğlum serbest kalsın, inanın üç ay içinde ya o birini ya da başkası onu öldürür. Bu, devletin görevlerini yerine getirmediğinin kanıtıdır. Benim çocuğum gitmiş belki ama diğer çocuklar gitmesin. Evdeki çocuklarınız için torunlarınız için elinizi vicdanınıza koyun, şu özellikle sentetikle mücadele veriniz. Sentetiği içicilikten çıkarınız.

MAĞDUR AİLELERİZ

Geliniz benim evimde bir gün benimle yaşayınız. Beni o zaman anlarsınız. Allah’ım ülkemizde uyuşturucuyla mücadele edecek bir hükümetin gelmesini nasip eder de gençlerimiz heder olmaz, yani bu konuda iki şık vardır ya uyuşturucuyla mücadele vardır ya da yoktur. Aslında bizler uyuşturucu mağduru aileler olarak toplanıp otobüsle İçişleri veya Adalet Bakanlığı’nın önünde bir aylık açlık grevine gitmeyi düşünüyoruz. Bizler uyuşturucu mağduru aileler olarak sesimizi duyurmak istiyoruz.

Polislerle görüşüyorum, aldığım yanıt ‘Biz yakalıyoruz adam içiciyim diyor, savcı bırakmak zorunda’ diyor. Savcı da,  ‘İçiciyim’ diyeni bırakmak zorunda olduklarını anlattı. Satan, “içiciyim’ deyip serbest kalacakken, ‘Satıcıyım’ der mi? Satıcılar da sonra içici oluyor. Tehlike giderek büyüyor. Bizlerin ıstırabını anlamış olan herkese teşekkür ederim.”

Allah kimseye böyle dert, keder vermesin. Düşünün, baba oğlunun cezaevinde olmasını istiyor.

ŞİMDİ DE SANSÜR

Brüksel Büyükelçiliğimiz eski Basın Müşaviri Veysel Filiz’in otomobilinin zulasında 100 kilo eroin bulundu. Bunu da kamuoyuna SÖZCÜ duyurdu. Ne oldu biliyor musunuz?

Veysel, “Kardeşim içidir. Eroini o koymuştur” dedi. Yine ne oldu? Veysel, mahkeme kararıyla internetlerden uyuşturucu kaçakçılığıyla ilgili haberine “Erişim yasağı” getirdi. Yani, haber sansürlendi... Ne güç be...