Suriye’nin bitmeyen bir rüyası var. Aradan 82 yıl geçmesine rağmen, haritalarında Hatay’ı kendi topraklarında gösteriyorlar. Türkiye ile yapılan resmi toplantıları izlemek için gittiğimizde bunu açık açık görüyorduk. Baba Hafız Esad, Hatay üzerindeki emellerini her fırsatta ortaya koyuyor, Türkiye’de üniversiteye giremeyen gençleri ülkesindeki üniversitelere alıyor, burs veriyor ve Arap milliyetçisi olarak yetiştiriyordu.

PKK’nın başı Abdullah Öcalan’ın Suriye’den çıkarılması, bölgede inisiyatifin tam anlamıyla Türkiye’ye geçmesinden sonra hava değişti. Bakanlar düzeyinde yapılan görüşmelerde toplantı odasında bulunan büyük boy haritanın üzerinin çarşafla kapatılmış olduğunun tanığıyım.

BAKALIM NE YAPACAKLAR?

Suriye Halk Meclisi adına yayımlanan bildiride “Hatay’ı, Suriye topraklarına katmak, geri almak için her şeyi yapacağız” denildi. Halk Meclisi’nin bu bildirisi, özellikle Türkiye ile olan ilişkilerin düzeltilmesi meselesinin tartışıldığı döneme denk gelmiş olması açısından anlamlı.

Böyle bir bildirinin niçin yayımlanmış olabileceği noktasından bakıldığında; “Suriye ile normalleşmenin önüne geçmek isteyen odaklarca yönlendirildiği” şeklinde bir görüş öne çıksa da aslında yapılan bu açıklama geleceğe dair çok daha yıkıcı başka bir senaryoya işaret ediyor.

Hatay’a yönelik bu söylemler ile sınırımız boyunca (Hatay-Osmaniye-Kilis-Şanlıurfa-Gaziantep) Suriyelilerin yarattığı demografik değişim ve Türkiye’nin halen Suriye’de kontrol ettiği alanlar arasındaki sosyo- kültürel bağ birlikte değerlendirilmeli. 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Araştırmalar Merkezi Başkanı emekli Kurmay Albay Ünal Atabay, şu değerlendirmede bulurdu:

CESARETİ NEREDEN ALIYORLAR?

“Bölge ayrılıkçı zemin oluşturma potansiyeli bakımından stratejik bir hedef olma riski taşıyor. Suriye Halk Meclisi’nin, Hatay’la birlikte sınırımızda oluşan demografik durumdan cesaret aldığı söylenebilir. Halen Türkiye’nin kontrol ettiği Suriye tarafında, önümüzdeki dönemde eğer Sünni idari özerk bir yapı oluşturulur ve Suriye bir federasyona dönüşürse, Suriyelilerin yoğun yaşadığı sınır coğrafyamız o bölgeyle birlikte eklemlenmiş özerk coğrafi bir yapıya evrilme riski taşıyacak.”

Böyle bir gelişme, olası bir tercih ya da oluşum, “Türkiye’nin sözde eyalet tipi yerel idarelere ayrılması için model” anlamına da gelebilir. Bu nedenle, sığınmacıların geriye dönüşleri küresel odaklarca da istenmiyor. Çünkü bölgedeki demografik yapıyı alt üst eden bu sığınmacıların varlığına, geleceğe dair istismar edilebilecek bir alan olarak bakıyorlar.

Suriyelilere “Sığınmacı” değil, “Geçici Koruma Altındakiler” deniliyor. Suriye ile sınır olan illerimizden Gaziantep’te 450 bin, Hatay’da 435 bin, Şanlıurfa’da 423 bin, Kilis’te 104 bin Suriyeli yaşıyor.

YIKICI TEHDİT

Suriye’de ki çatışmaların uzaması ve hatta uzatılmasının, gerçekleştirilmek istenilen bu yıkıcı senaryonun olgunlaştırılması meselesiyle yakından ilgili olduğunu değerlendiren Ünal Atabay, “Suriye’de ki çatışma ortamı uzadıkça ya da uzatıldıkça Türkiye’nin güneyinde ki sığınmacı sosyolojisi şüphesiz kökleşecek ve erozyonlaşacaktır. Bu durum küresel odaklar için toplum mühendisliğine açık hale gelebilecektir” görüşünde.

Diğer bir deyişle, Hatay ile birlikte sınır boyunca oluşan bu demografik yapı, gelecekte yerel idari özerkliğin kapısını aralayabilir. Böyle bir gelişme olası bir Suriye federasyonunun parçası olunması arzusunu da doğurabilir.

İşte bu çerçevede, başta Hatay olmak üzere güney sınırımızda oluşan demografik durum ve buna bağlı sosyo- kültürel erozyonun yaratabileceği hassasiyetler, küresel güçlerin geleceğe dair senaryoların Esad’ın meclisi tarafından açıkça dile getirilmesi terennüm edilmesinden / ettirilmesinden başka bir şey değil.

Bölgenin istismarına yol açabilecek senaryolar, Türkiye kadar Suriye’nin de toprak bütünlüğünü yakından ilgilendiriyor. Dış odakların olası istismarına fırsat vermemek adına bir an önce Esad yönetimiyle yakın iş birliği yapılması / görüşülmesi her geçen gün daha da önem kazanıyor.

ABD’NİN OYUNU

CHP gibi Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek de Suriye ile ilişkilerin yeniden başlatılması için çaba gösteriyor. Perinçek, Türkiye’ye yönelik tehditlerin iyi değerlendirilmesi gerektiğini belirtiyor ve şunları söylüyor:

“ABD, Yunanistan’ın Dedeağaç bölgesine bin tank getirdi. Bu tankların getiriliş amacı Türkiye’ye dönüktür. ABD makamları, tankların Rusya’ya karşı getirildiğini öne sürse de bir numaralı hedef Rusya’dan çok Türkiye’dir. Bizi Suriye’yle karşı karşıya getirmek, savaştırmak istiyorlar. O yüzden Suriye’yle iş birliği yapmamız, deniz yetki alanları ve diğer konularla ABD hesaplarını boşa çıkartmamız gerekiyor. Suriye’ye düşmanca politikaları, ‘katil Esad’ demeyi bırakıp görüşmeler yapmalıyız.”

Bu uyarıları dinleyen olur mu bilemem.