Alfred Rüstem Bilinsky...

Midilli’de dünyaya gelmişti.

Babası Polonyalı, annesi İngiliz’di.

Osmanlı vatandaşıydı.

Kendi isteğiyle Müslümanlığı seçerek, Rüstem adını almıştı.

Yedi lisan biliyordu.

Avusturya’da siyasal bilgiler tahsili yapmıştı.

Washington büyükelçisiydi.

1914 yılında ABD yönetimi tarafından “istenmeyen adam” ilan edildi, ABD’yi derhal terketmesi istendi.

İstanbul’a döndü.

Memleket işgal edilince Anadolu’ya geçti.

Kuvayı Milliye’ye katıldı.

“Ne mutlu Türküm diyene” kavramının simgelerinden biriydi.



Vahdettin’in idam fermanında Mustafa Kemal’le birlikte Alfred Rüstem Bilinski’nin adı da vardı.



Peki niye... Milli mücadelenin lider kadrosundan bile önce, İsmet İnönü’den bile önce, Fevzi Çakmak’tan bile önce, Börekçizade Rıfat efendi’den bile önce, Alfred Rüstem Bilinski hakkında idam fermanı çıkarılmıştı?



Çünkü...



200 yıl önce, tee 1820’de...

İlk Amerikan misyonerleri Anadolu’ya ayak bastı.

İstanbul’u merkez üs yaptılar, ilk teması Osmanlı vatandaşı Ermeni tüccarlarla kurdular, Gregoryen Ermenilere ticaret imtiyazları sağladılar, bu ticari bağ sayesinde Ermenilerin bazılarını Protestan mezhebine ikna ettiler, böylece, Osmanlı topraklarında tamamı Ermenilerden oluşan Protestan cemaati oluşturdular.



1850’den itibaren eğitim işine girdiler, parayı bastılar, bir anda mantar gibi türediler, 80 lise, 8 yüksek kolej, 16 yatılı kız okulu açtılar, 30 bin öğrenci sayısına ulaştılar, İstanbul’un yanısıra İzmir’e Antep’e Kayseri’ye Mersin’e Harput’a Merzifon’a yayıldılar, 100 yıl boyunca hiç Türk öğrenci almadılar, sadece Hıristiyanları ve özellikle Ermeni çocuklarını eğittiler. Gözlerine kestirdikleri Ermeni gençlerine ABD vatandaşlığı verdiler, ABD’ye götürdüler, burs verdiler, Amerikan üniversitelerinde okumalarını sağladılar.



Bu topraklarda 163 kilise açtılar.

Amerikalı misyoner hekimlerin faaliyet gösterdiği 9 hastane, 10 dispanser açtılar, Ermenilerin adeta “aile hekimi” oldular!



Bununla yetinmediler, Amerikan gazetelerine imzasız mektuplar göndererek, Ermenilerin sırf hırıstiyan oldukları için öldürüldüklerini, sırf Ermeni oldukları için topluca katledildiklerini yazmaya başladılar. Amerikan gazeteleri de bu mektupları sanki gerçek belgeymiş gibi sayfalarına taşımaya başladılar.



Sivas’ta Erzurum’da Elazığ’da ABD konsolosluğu açtılar, sadece Ermeni personel kullandılar, Taşnak ve Hınçak’ın temellerini attılar.

Şimdi sıkı durun lütfen...

Tee 1894 yılında, tee 127 yıl önce, Amerikan Senatosu’nda Ermeni sorunu gündeme getirildi, tasarı sunuldu, Ermenilerin öldürüldüğü iddiasıyla Osmanlı devleti kınandı!



1896’da, yani 125 yıl önce, Amerikan Senatosu’na ve Temsilciler Meclisi’ne bir tasarı daha sunuldu, Ermenilerin can güvenliğini korumak için Osmanlı’ya askeri müdahale yapılması istendi!



1914...

Alfred Rüstem Bilinski, Washington büyükelçimiz oldu.

Gördüğü tablo akılalmazdı.

Amerikan basınında koro halinde Ermeni propagandası yapılıyordu,  Türklerin Ermenileri kılıçtan geçirdiğini, katliam yapıldığını, çocukları bile öldürdüğümüzü yazıyorlardı, ABD’nin Ermenileri korumak için mutlaka savaş gemileri göndermesini istiyorlardı.

Halbuki, henüz Osmanlı devleti birinci dünya savaşına girmemişti, Osmanlı topraklarında henüz kimsenin burnu bile kanamamıştı, bırakın öldürülmeyi, tutuklanan Ermeni bile yoktu.

Alfred Rüstem bey, düşündü taşındı, basın yoluyla yapılan iftira saldırılarına basın yoluyla cevap vermenin yolunu buldu, Evening Star gazetesinde röportajının yayınlanmasını sağladı.

“İngiltere, Fransa ve Rusya tahrik kampanyasına girişti, ABD’yi yanlarına çekip Osmanlı’ya saldırmak istiyorlar, ABD’nin bu adi tuzağa düşmeyeceğine inanıyorum, Türkiye’de bir tek vatandaşın bile burnu kanamadı, Amerikan gazeteleri yalanlar yazıyor” dedi.

Sözünü sakınmamıştı...

“Siz önce aynaya bakın, kendi çirkin yüzünüzü görün, bizi karalamaya çalışan ABD’nin yüzkarası katliam suçlarını herkes biliyor” dedi.



Alfred Rüstem’in bu röportajı Washington’da bomba etkisi yarattı.

ABD başkanı Wilson küplere bindi.

Derhal resmi olarak özür dilemesi istendi.

Alfred Rüstem özür mözür dilemedi.

“Tamamen doğru olan sözlerim nedeniyle niye özür dileyeyim, Amerikan gazeteleri Türk milleti hakkında yalanlar yazıyor” dedi.

Bu cevap bardağı taşıran damla oldu.

Derhal “istenmeyen adam” ilan edildi.

Derhal “ülkeyi terketmesi” istendi.

Ekim 1914’te İstanbul’a döndü.



Dikkatinizi çekerim...

Yıl henüz 1914.

Osmanlı henüz dünya savaşına girmemiş, Çanakkale Savaşı henüz olmamış, Doğu’da henüz Rus istilası olmamış, Rus desteğiyle silahlı Ermeni isyanları henüz başlamamış, bir Ermeni’nin bile kılına dokunulmamış, ortada henüz tehcir mehcir yok.

Ama, Amerikan basını Ermeniler katlediliyor diye yayın yapıyordu.

Amerikan basınının yalanlarını basın yoluyla çürüten Osmanlı büyükelçisi Alfred Rüstem ise, Washington yönetimi tarafından “istenmeyen adam” ilan ediliyor, ABD’den kovuluyordu.



Dikkatinizi çekerim...

Henüz tehcir bile yokken, “soykırımcı” ilan edilmiştik!



Minare çalınmadan, kılıfına uydurmuşlardı.



Çünkü...



Büyükelçimiz Alfred Rüstem’i “istenmeyen adam” ilan eden ABD başkanı Woodrow Wilson’dı.

Kendisini “bağımsız Ermenistan’ın kurucu babası” ilan etmişti.

Türkiye topraklarını da kapsayan Ermenistan’ın sınırlarını bizzat ABD başkanı Wilson çizmişti.

Harita bile bastırmıştı.

Erzurum’u Van’ı Bitlis’i Sivas’ı Diyarbakır’ı Trabzon’u, Ermenistan’a dahil etmişti, mütevazı davranıp İstanbul’u bize bırakmıştı!

Bizim Amerikan mandacılarının kurduğu Wilson Prensipler Cemiyeti’nin Wilson’ı işte bu arkadaştı!



Alfred Rüstem Bilinski’ye dönersek...

1914’te Washington’dan İstanbul’a geldi.

Bir daha diplomatik görev almadı.

1919’da memleket işgal edildi.

Bir saniye bile düşünmeden Anadolu’ya geçti.

Kuvayı Milliye’ye katıldı.

Sivas Kongresi’ne katıldı.

Ankara milletvekili oldu.

Vahdettin’in idam fermanında Mustafa Kemal’le birlikte Alfred Rüstem Bilinski’nin adı da yeraldı.



Tarihi süreci bilmeyenler, Alfred Rüstem Bilinski’nin Kuvayı Milliye’nin beyin takımından bile önce, milli mücadelenin çekirdek kadrosundan bile önce, İsmet İnönü’den, Fevzi Çakmak’tan bile önce, idam fermanında yeralmasını şaşırtıcı bulabilir.



Halbuki... Alfred Rüstem’i, Kuvayı Milliye’ye katıldığı için değil, ABD’nin soykırım yalanına direndiği için, Amerikan basınının soykırım yalanını Amerikan basınında çürüttüğü için, idam fermanına monte etmişlerdi.



İngilizler Vahdettin’in eline liste veriyor, o da listeyi Nemrut Mustafa mahkemesine vererek, hepsine idam cezası çıkartıyordu.

Mustafa Kemal’le birlikte Alfred Rüstem hakkında idam kararı veren Nemrut Mustafa mahkemesi, tehcir davasına da bakan mahkemeydi!



Sözde soykırımın düpedüz yalan olduğunun en önemli kanıtlarından biri, Alfred Rüstem Bilinski’dir.



(Kurtuluş Savaşı’ndan sonra bu asrın iftirasına karşı mücadelesini sürdürdü. “Türk-Ermeni Meselesi” adıyla kitap yazdı, İsviçre’de Fransızca olarak yayınladı. Türkçe’ye de çevrilen ve mutlaka bulup okumanızı önerdiğim bu kitabının önsözünde şunları söylüyordu...)



(“Kendi adımla kaleme aldığım bu kitabı, Türkiye’nin ve Türk halkının suçlu olmadığını ispat için yazıyorum. İhtirasların ağır bastığı Ermeni meselesinde, Ermeni komiteleri ve itilaf devletleriyle ilgili çok acı gerçekleri gözönüne seriyorum. Bu eseri bitirirken yazdığım son sözü, burada bir kere daha tekrar ediyorum... Tarihe karşı bu yalan cinayetini işleyenler, tarihin akışını değiştirenler kendine gelmeli... Ermeniler lanetlerini Türk halkına değil, onlara yöneltmeli.”)



Sözde soykırım, temeli 200 yıl önce atılmaya başlanmış emperyalist bir yalandır.



Tehcirden 20 yıl önce ABD Senatosu’na “Türkleri kınama tasarısı” olarak getirilmiş bir yalandır.



Tehcirden 20 yıl önce ABD Temsilciler Meclisi’ne “Türklere askeri müdahale tasarısı” olarak getirilmiş bir yalandır.



Tehcirden üç yıl önce ABD basınında sahte mektuplarla “manşet” yapılmaya başlanmış bir yalandır.



Diplomasi yerine diplomasızları koyan... Liyakat yerine tarikat-cemaat koyan Akp hükümetinin vebali, çok ağırdır.