“Yukardakiler Aşağıdakiler” diye bir televizyon dizisi vardı.

Devasa bir köşkün üst katlarında yaşayan zengin aileyle, alt katlarında yaşayan hizmetçilerin hayatı anlatılırdı.

Aynı çatı altında iki farklı dünyaydı.

Yukardakiler bir elleri yağda bir elleri balda, şatafatlı sofralarda lüks içinde otururken, mücevherler takıp takıştırırken, aşağıdakiler hizmetleri karşılığında karınları doyduğu için, bodrum katta bile olsa başlarını sokacak bir odaları olduğu için şükrederlerdi.

Aşağıdakiler yukardakilerin aşklarını, mutluluklarını, kaçamaklarını, kavgalarını, dedikodularını izleyip, bütün ömürleri boyunca yukardakilerin hayatlarını konuşurken... Yukardakiler aşağıdakiler hakkında en ufak bilgiye sahip değildi, dertleri varmış, sıkıntıları varmış, umurlarında bile değildi, merak bile etmezlerdi, emir verirken çağırmak üzere isimlerinden başka hiçbir şeylerini bilmezlerdi.



Türkiye, bu diziye döndü.



Aşağıdakiler çöpten sebze toplarken, bir liralık ekmek kuyruğunda beklerken, devletin yukarısında saray sofralarında ziyafet eşliğinde fasıl sefası yapılıyor, dağın yukarısında ski yapılarak parti veriliyor.



Aşağıdakiler yukardakilerin ski’sini konuşuyor.



Aşağıda, bankaya giren babasını kapının önünde bekleyen 15 yaşındaki çocuğa, senin yaşındakilere kısıtlama var, bu saatte dışarda olman yasak denilerek ceza kesiliyor, aynı saatlerde, dağın yukarsında, aynı yaştaki çocuk, babasıyla beraber snowboard yapıyor.



Aşağıda virüs var diye, yüz yüze eğitim sakıncalı bulunuyor, sınıf arkadaşlarınla aynı sıraya oturman, okula gitmen yasak, ama yukarda virüs yok, aynı sınıf arkadaşlarınla aynı telesiyeje binip, kayak okuluna gidebiliyorsun.



Terör örgütleri ne yaparsa yapsın, ülkeyi bölemez.

Etnik köken, mezhep filan, asla sorun değildir.

Ülke bölünürse, ruhen bölünür.

Şu an olduğu gibi.

Ve, dayanışma kültürü gelişmediği için, yatay değil, dikine bölünür.

Aşağıdakiler, yukardakiler.



Başkalarını düşünenlerle, kendini düşünenler diye bölünür.



Yukardakiler aşı oldu bile mesela.

Aşağıdakiler?



Tıpkı, Mehmet Akif Ersoy’un 100 yıl önce uyardığı gibi... “Milletler, topla, tüfekle, zırhlıyla, tayyareyle yıkılmaz, milletler ancak ve ancak, kendi arasındaki bağlar çözülerek, herkes kendi derdine düşerse, herkes kendi menfaatini temin etme sevdasına düşerse yıkılır.”