Bazılarının ‘güç’ korkusu altında ezilip fare gibi kaçacak delik aradığı, trişkadan şeyler yazıp gününü kurtardığı zamanlarda o, hep doğru bildiğini yazmayı sürdürdü... Yazdıklarına kızanlar ne diyeceklerini şaşırıp çağrıda bulundu bir ara: “Yılmaz Özdil ve onun gibilerin cenaze namazını kıldırmayın!”


Yılmaz, geçenlerde köşesinde bir yazı yazdı. Yazının içinde, 1964 yılında Douglas Engelbart tarafından icat edilen mouse, yani bütün dünyanın çoluk çocuk elinden düşürmediği ‘fare’ dediğimiz alet de geçiyordu. Bu kez, mouse’a çok kızdılar! Hakaretin bini bir para...


Baktım fare çok meşhur oldu, yararlı bir iş yapıp yazayım dedim... Teknoloji kusurlu olduğum için yazının konusu mouse olmayacak. Bildiğin ince uzun kuyruğu bulunan, dört ayaklı, fındığı olduğu gibi kedi korkutacak kadar irisi de bulunan, evlere, işyerlerine, fabrikalara, gemiye, tekneye ve hatta paraya pula dadanıp yiyip bitiren fare!


***


Belki de bu yüzden nerede alengirli bir iş, anlatılacak bir olumsuzluk var atalarımız fareli bir atasözü miras bırakmış bize. Dillerden düşmeyen ünlülerini seçtim.


Mesela, büyük umutlar beslenen, güvenilir olduğu sanılarak arkası sıvazlanıp yapsın diye kendisine bir iş verilen birinin bize ‘budur’ diye kakalamaya çalıştığı uyduruk şeyi, güvenilen kişinin kalitesini gördüğümüzde direk onu deriz: Dağ fare doğurdu!


Bir zamanlar ne güzel bir yerdi ve o zamanlar buralarda insanlar vardı deyip hayıflandığımız zamanlarda, şimdi öyle mi ya deyip ekleriz: “Fareler cirit atıyor...”


Sadece kalabalık içinde cart curt eden aslında her sözden, her aydınlıktan, hatta kendi gölgesinden bile korkanlar vardır. İşte onlar çıt çıksın, ‘aman bana bir şey olmasın’ diye kaçıp saklanacak yer ararlar. Korkup kaçanların pısıp kaldığı yer için söz dünden hazırdır: Fare deliği...


Senin zaten dolgun maaşlı bir işin var. İşini hakkıyla yap, al maaşını işte. Neyine gerek! Başka bir işe burnunu sokma demek isteriz bazen birine. Meşhur atasözü yetişir imdada: Fare deliğe sığmamış bir de kuyruğuna kabak bağlamış...


Gizli kapaklı işlere kalkışır bazen birileri. Şüphelenip hareketlerinden dikkat kesilsen de asla yakayı ele vermez onlar. Yakalayamasa da onları Anadolu insanı, lafı ‘lazım olan alsın’ diye ortaya koyuverir: Fare, çıktığı deliği bilir!


Yemedik herze, söylenmedik laf bırakmayan sıkıştığında da akıllı usluymuş gibi susup oturanlara söylenir: Dilini fare mi yedi?


***


Bildiğimiz fareyi yazacağız dedik bir kere. İnternete baktım, “Bir eve fareler neden girer?” sorusu onbinlerce kez sorulmuş. Demek millet ‘eve giren farelerden’ dertli. İşin uzmanları değerli ipuçları vermiş...


Evde yer ile arasında mesafe olan ve az kullanılan kapılar farelerin girmesi için davetiye sayılırmış!Açık pencereler, açık unutulan kapılar, duvarlarda oluşan boşluklar ve pek sağlam olmayan çatı farenin eve giriş yapabileceği başlıca yerlermiş. Uzmanlar, farelerin yuvalanmak için çok ilginç yerler seçtiklerine de dikkat çekiyor. Kolay kaçıp saklanabilecek noktalar, dolap dipleri, kutular ve mesela koltuklar!


Fare deyince tüyleri diken diken olur milyonlarca insanın. Fakat hiç kimseyi Denizli Sofular Köyü’nde yaşayan iki çocuk babası Ali Kamas kadar fakirleştirmemiştir fareler! 1997 yılında Spor Toto’da 13+1 tutturan Sofular Köyü sakini, zamanın parası ile 573 milyon lira kazanmış. Sırrını sadece eşi ile paylaşıp parayı desteler halinde evinin tavan arasına saklamış. Her gece eşi ile paraları çıkarıp tek tek sayıyorlarmış eksildi mi diye! Sofularlı Kamas, bir gün hastalanıp hastaneye yatırılmış. Eşi de yanında... On gün sonra iyileşip çıkmış, koşa koşa eve dönmüş. Hemen tavan arasına tabi. Bir de ne görsünler? Fareler paraların çoğunu kemirmiş! Merkez Bankası’na gitmiş, ‘bu fareler uyanıkmış hep seri numaralarını yemişler. Yoksa paralar değiştirilebilirdi’ demiş görevliler. Yani, toto paraları farelere afiyet olmuş! Sofularlı Kamas şimdi ne mi yapıyor? Bulursa inşaat işçiliği!


Uzmanlara göre evde ısırılmış yerler varsa, gitmeyen kötü koku varsa, izler varsa ve gıcırtı gibi sesler de varsa üzgünüm ama haneniz fare istilası altında... Yapılacak en güzel şey; kapıyı, bacayı, pencereyi açık unutmamak. Çatıyı onarmak. Duvarlardaki boşlukları doldurmak. Yiyecekleri, içecekleri hatta para destelerini bile ortalarda bırakmamak. Bacadan giremeyen, girse bile kemirecek bir şey bulamayan fare ne yapıyor? Kendine başka bir kapı arıyor...


Bilmem bu bilgiler yararlı oldu mu?