Kamuya eleman alırken yapılan mülakatlar, başarılı adayların elendiği, siyasi ya da tarikat/cemaat referansı olanların işe sokulduğu bir mekanizmaya dönmüş vaziyette.

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu meseleyi gündemde tutması önemli.

Bizim de bu meselenin peşini sorun çözülene dek bırakmamamız gerekiyor.

Çünkü gencecik çocuklar, liseye, üniversiteye giriş sınavlarında başarılı oluyor, iyi üniversitelerde okuyor, KPSS’den yüksek puan alıyor ama kamuya alımlarda yapılan mülakatlarda siyasi ya da cemaat/tarikat referansları olmadığı için eleniyor.

Bu yöntemin savunulacak bir tarafı yok ama Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer, kendini komik duruma düşürme pahasına, ateşli bir şekilde savunuyor.

Geçenlerde Habertürk’ten Nagehan Alçı’ya açıklamalar yapmış ve John Nash’i örnek vermiş. “Size John Nash örneği vereyim. Çok büyük bir dehaydı ama iyi bir öğretmen olabilir miydi?” demiş.

Bakan Özer, aklımızla alay ediyor olsa gerek.

Zira John Nash hayali bir oda arkadaşı olan, onunla sohbetlerini arkadaşlarına anlatan teşhisi konulmuş, tedavi görmüş bir “paranoid şizofreni” hastasıydı. Bu hastalığın mülakatta değil bir sağlık muayenesinde tespit edilebileceğini bilmeyen biri Milli Eğitim Bakanı olabiliyorsa, John Nash de pek ala öğretmen olabilir.

(Ayrıca 1958’de hastalığa yakalanan Nash, tedavi görmüş ve 1970’lerden itibaren akademiye dönmüş 1996’ya dek 20’den fazla makalesi yayınlamış. Nash’in oyun teorisi Nobel Ekonomi Ödülü’ne layık görülmüş. Bakan Bey Nash hakkında ansiklopedik bilgilere ulaşamıyorsa, Ron Howard’ın yönettiği “Beautiful Mind - Akıl Oyunları” isimli filmi izleyiversin.)

★★★

Bakan Özer, elenen binlerce öğretmen adayının donanımlı ve bilgili olmalarına karşın “anlatma kabiliyetinden” yoksun olduğunu ima ediyor ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın çok şeffaf davrandığını söylüyor.

Madem mülakat kanunda var, kaldıramıyorsunuz ve şeffaf bir bakanlıksınız. O halde yapılan mülakatları kameraya kaydedin ve şeffaf bir şekilde yayınlayın. Elenenlerin neyi anlatamadığını ve bakanlığınızın anlatabilenle anlatamayanı ayırt eden muhteşem sorularını hepimiz görelim.

Bunu yapamayacaksanız, dürüst olun ve çıkıp “evet kardeşim, kafamıza göre olanları alıyoruz” deyin.

Biz de sizin hangi özelliğiniz sayesinde nasıl bakan olduğunuzu açık açık görelim.

Aklımızla, gencecik insanların gelecekleriyle oynamayın artık!

Turkovac’ın üç sorunu


Türkiye’nin yerli aşısı Turkovac uygulanmaya başlandı ama beklenen heyecanı ve güveni yaratamadı. Bunun dışında da halk arasında “Turkovac zorunlu olacak, biontech ve sinovac paralı hale gelecek” söylentileri başladı.

Bir süredir bunun nedenlerini araştırıyorum. İnsanların “yerli ve milli” aşımız Turkovac’a neden mesafeli yaklaştığına dair şu sonuçları çıkardım:

1) İktidarın yüz yıla yakın bir süre Türkiye’nin de üretebilme kapasitesine sahip olduğu bir ölü virüs aşısını 2021’de üretebilmeyi “siyasi bir başarı” gibi gösterme çabası ters tepmiş. Aşının tanıtımını bilim insanları değil iktidar siyasetçileri yapınca, hayatın diğer alanlarındaki siyasi güvensizlik, Turkovac meselesinde de ortaya çıkmış.

2) Turkovac ne yazık ki çok geç kaldı. İlk aşı 2021 başında uygulanmaya başlanmış. Türkiye’de bugüne dek 140 milyon doza yakın aşı yapılmış. 52 milyon insan en az ikinci doz aşı yaptırmış. Ülkemizde uygulanan Sinovac ve Biontech aşıları, hastalıkla mücadelede önemli bir rol oynamış, kendisini hem Türkiye’de hem dünyada büyük ölçüde kanıtlamış.

3) Turkovac’ın bir, iki ve üçüncü faz çalışmalarıyla ilgili denek sayıları açıklansa da koruyuculuğuna dair bilimsel bir makale yayınlanmadı. Şeffaf bilimsel veriye dayanmayan bir “Sinovac’dan daha etkili” cümlesi, bilim insanlarını, hekimleri ikna etmediği gibi vatandaşları da ikna etmeye yetmiyor.

“Bu koşullar altında Turkovac zorunlu hale gelir mi?” sorusunun yanıtına gelince:

Ne yazık ki Turkovac şu anda sadece Şanlıurfa’da hayvan aşıları üretmek için inşa edilen bir fabrikada üretiliyor ve seri üretim kapasitesi yeterli değil. Haliyle talebi karşılamanın çok uzağında. O nedenle böyle bir zorunluluk getirilmesi mümkün değil.

İktidar, Turkovac’ın yaygınlaşmasını istiyorsa, aradan çekilmeli ve yerli aşıyı propaganda malzemesi olarak kullanmaktan vazgeçmeli. Turkovac’ı şeffaf bir şekilde bilim insanlarının tartışmasına fırsat vermeli.

Belli ki korona bir süre daha hayatımızdan çıkmayacak ve yerli bir aşının hem Türkiye’de kullanılması hem ihraç edilmesi, ekonomik olarak da önemli bir fırsata dönüşecektir. Bu fırsatı siyasi çıkarlar yüzünden heba etmemek lazım.