Türkiye garip günler yaşıyor. Sizden aşağıdaki “-cek/-caklı” cümleleri okumanızı rica ediyorum:

“Çalışanlarımızın kazançlarını koruyacağız. Maaşları enflasyona ezdirmeyeceğiz. Hayat pahalılığını çözeceğiz. Tüm Türkiye’ye söz veriyoruz. Bugünkü sorunları biz çözeceğiz.”

Sizce bu cümleler kime aittir?

Ben sözün kaynağını bilmesem, aynı soru bana sorulsa muhtemelen bazı muhalefet liderlerinin isimlerini peş peşe sayarım:

Kemal Kılıçdaroğlu, Meral Akşener, Ali Babacan, Muharrem İnce, Temel Karamollaoğlu, Ahmet Davutoğlu, Gültekin Uysal, Mithat Sancar...

Neden mi bu isimleri sayarım?

Çünkü, siyasette “-cek/-cak” ekiyle biten cümleler gelecek zamanı anlatır ve vaat içerir.

Bu yüzden de “-cek/-cak” ile biten vaat cümlelerini kursa kursa muhalefet liderleri kurar.

Ancak gelin görün ki biraz önce aktardığım cümleler 20 yıldır iktidarda olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a ait. Kendisi Zonguldak’ta yapılan bir açılış törenine uzaktan katıldı ve bu vaatleri sıraladı ve iktidar medyası da bu sözleri manşetlerine taşıdı.

Sanki ülkeyi muhalefet bu hale getirdi de Erdoğan iktidara geldiğinde düzeltmeyi vaat ediyor.

Oysa iktidarın işi vaatte değil sorunları fiilen çözmektir.

Bu ülke 2019 yılından bu yana derin bir ekonomik kriz tablosu yaşıyor ve geçen üç yılda işler düzeleceğine daha da kötüye gitti.

Bu tablo karşısında iktidar çözüm bulmak bir yana, sadece bahaneler üretmeyi ve vaatte bulunmayı tercih ediyor.

Madem çalışanların kazancını korumanın, maaşları enflasyona ezdirmemenin, hayat pahalılığını çözmenin yollarını biliyorsunuz, o zaman çözeceğinize dair söz vermenize ne gerek var?

Elinizi tutan mı var?

Sorunları çözün, milleti bu fatura ve zam yağmurundan kurtarın.

Isparta halkından özür dileyip tazminat ödeyin!


Şöyle bir senaryo düşünün: Isparta’da yaşıyorsunuz. Gündelik işlerle geçiniyorsunuz. Acayip kar yağdı. İşleriniz ters gitti. O yüzden bu ay gelirleriniz giderlerinizi karşılamadı ve elektrik faturalarınızı ödeyemediniz. “Yoğun kar yağışı nedeniyle ödeyemedim” derseniz, Isparta’da elektrik dağıtımı yapan şirket (AEDAŞ) bu bahanenizi kabul eder miydi?

Bence etmezdi. Zamanında ödeyemediğiniz faturayı faiziyle ödetirlerdi. Ödeyemezseniz hacizle almaya çalışırdı.

Bu senaryo şimdi AEDAŞ için geçerli. Isparta’ya 3 gün elektrik veremediler. Millet mum ışığında, gaz lambasında oturdu. Buzdolaplarında gıda maddeleri bozuldu.

AEDAŞ ne yaptı?

“Yoğun kar yağışını” bahane gösterdi.

Neymiş efendim yoğun kar yağışı nedeniyle enerji nakil hatları ağır hasar almış.

Bu bahane vatandaşı ilgilendirir mi? Vatandaş faturasını ödeyemediğinde, bahanesi nasıl AEDAŞ’ı ilgilendirmiyorsa, AEDAŞ’ın kesintilerle ilgili bahanesi de vatandaşı ilgilendirmez. AEDAŞ gereğini yapıp, yoğun kar yağışına önlem almalıydı. AEDAŞ’ın bir afet planı olmalıydı.

Öyle “kar yağdı elektrik veremedim” demekle olmaz bu işler. AEDAŞ üç gün boyunca yaşattığı karanlık yüzünden vatandaştan hem özür dilemeli hem zararlarını tazmin etmeli.

Kimle hesaplaşacaksınız Başkan?


Kocaeli Belediye Başkanı Tahir Büyükakın, 2023’te “100 yıllık bir hesaplaşma olacağını” söylemiş. 2023’ün Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. kuruluş yıldönümü ve Türkiye için seçim yılı olduğunu varsayarsak, Büyükakın’ın ne demek istediğini anlamamız zor olmaz.

Belli ki Başkan, 2023 seçimlerini aynı zamanda Cumhuriyet rejimiyle bir hesaplaşma yılı olarak görüyor ve taraftarlarına bu hesaplaşmaya hazır olmalarını söylüyor.

Bu zihniyetin demokrasiyi “amaç” değil istedikleri yönetim şekline ulaşmak için bir “araç” olarak gördüğünü zaten biliyoruz.

Hatırlayacaksınız AK Partili Tülay Babuşçu da 2015’te, 600 yıllık bir imparatorluğun ardından 90 yıllık bir reklam arası yaşandığını ve reklam arasının biteceğini söylemişti.

Samsun’da geçen hafta Atatürk’ün Anadolu’ya attığı ilk adımı temsil eden “Onur Anıtı”na saldıran iki kişi de meczup falan değildi ve bilinçli bir şekilde Atatürk’ü ve Cumhuriyet’i hedef alıyordu.

Belli ki bu topraklarda yaşayan birileri Cumhuriyet’in ve demokrasinin her türlü nimetinden faydalandıkları halde, Cumhuriyet’le, demokrasiyle, Atatürk’le hesaplaşıp, insanların kul sayıldığı bir hanedanlık rejimini istiyor.

Eğer öyleyse, Başkan Büyükakın da dahil, bu özlemi çeken herkese açık açık yazayım:

Cumhuriyet’le, Atatürk’le, demokrasiyle hesaplaşmak niyetindeyseniz, açık olun. Lafı dolandırmayın ve meydana buyrun.

Emin olun karşınızda Cumhuriyet’i, demokrasiyi ve Atatürk’ü “kırmızı çizgisi” olarak gören milyonları bulacaksınız!