Mimar, imar eden demektir. Mamur da imar edilmiş anlamına gelir. Mamur olumlu anlamlar yüklü bir sözcüktür. Biçimsel güzellik ve akılcı işlevsellik çağrıştırır. Mimarlık veya mimari, içinde fen olan bir sanat dalıdır. Dünyanın medeniyet mirası denince akla öncelikle mimari eserler gelir. Mimarlığın kökü Yunanca’dan gelen İngilizcesi “archi-tecture” dır. Sözlük anlamı “baş yapıcı”lıktır.  İşin ilginç yanı, ilk “ark”itekler, ustalıklarını ark (kemer) inşa ederek kanıtlamıştır. Kemerler art arda dizilirse buna tonoz, uçları bir daire üzerine oturtulursa buna da kubbe denir. Yani mimarlık kemerin, tonozun ve kubbenin icadıyla yepyeni bir boyut kazanmıştır. Mesela kemerli köprüler inşa ederek akarsuların üstünden geçmek müthiş bir buluştur. Çin tıbbı “yin-yang”, iktisat “arz-talep”, elektrik “faz-toprak”, muhasebe “borç-alacak”, meteoroloji “sıcak-soğuk” “alçak basınç-yüksek basınç” ikilemeleri üzerine kuruludur. İnşaat mühendisleri de betonarme sayesinde “basma-çekme” kuvvetlerini tek yapı elemanında birleştirdik der. Eski çağlarda, ağaçtan ve bitkilerden yapılan iplerden başka “çekmeye” çalışan malzeme yoktu. Ama doğada basmaya çalışan taşlar vardı. Sadece taşla, çekmeye çalışan malzeme kullanmadan, kilit taşlı kemerlerle açıklıkları geçmek ve kubbe ile geniş kapalı mekan yaratmak mimarların dahiyane bir buluşudur.

TAYLOR VE TAYLORİZM

Sanat, az sayıda; sanayi ise çok sayıda üretme demektir. Amerikalı makine mühendisi ve iktisatçı Frederick Winslow Taylor (1856-1915) bilimsel yönetimin (scientific management) kurucusudur. XIX. asrın ikinci yarısında ABD’nin, dünyanın bir numaralı sanayi ülkesi haline gelmesinde Taylor’un payı büyüktür. Taylorizm “vasıfsız işçilerle, yüksek kaliteli ürünleri, düşük maliyetle üretme” ilmi diye bilinir. Bu doğrudur. Ama Taylor’un vazettiği “Dört Prensip (ilke)” Taylorizm’in bundan ibaret olmadığının kanıtıdır. Bu ilkeler sırasıyla; 1. Üretimde “el terazi, göz mizan” değil, bilimsel ölçümler kullanmak, 2. İşçiyi, yöneticinin hasmı değil, hısmı olarak görmek. 3. Sınai üretimin, bir takım oyunu olduğunu bilip, çalışanların işbirliği yapmasını sağlamak. 4. İşçiyi, yeteneklerini ve ilgi alanlarını dikkate alarak eğitmek, ona sorumluluk vermek ve onun iş yerine aidiyet duymasını sağlamak.

BİREYLER VE KURUMLAR

Türkiye içine düştüğü “orta gelir kapanından” bir türlü çıkmamaktadır. 1750’lerde İskoçya Glasgow Üniversitesi’nde “Ahlak Felsefesi” hocalığı yapan Adam Smith’den, 2000’li yıllarda Amerika’da MIT Üniversitesi’nde iktisat öğreten Daron Acemoğlu’na kadar çok sayıda bilim adamı, milletlerin gelişmişlik farkının nedenlerini bulup, gelişmek isteyenlere yol göstermeye çalışmıştır. Çare konusunda iki temel yaklaşım olduğunu görüyoruz. Birincisi, toplumu ileriye taşıyacak kurumları inşa etme, yani “makro yaklaşım”, ikincisi ise “bireyi” fikren ve vicdanen geliştirmeye öncelik verme, yani “mikro yaklaşım”. Pek tabii, bu iki yaklaşımından birini tercih etmek diye bir zorunluluk yok. İkisi de eş zamanlı olarak ele alınabilir. Ama yine de önceliklendirme kaçınılamazdır. Ben gençken, makro yaklaşımı daha öncelikli buluyordum. Yaşlandıkça mikro yaklaşımı öne çıkarmaya başladım. Yazının başına dönelim. Mimarlık, kemer icat edildikten sonra gelişmiştir. Ama mimarlar kemer yapmaya başlamadan önce taş yontmuştur.

Son söz: Köprünün kemeri, kerpiçten olmaz.