Değerli okurlarım,

Tarafsız dış politika uzmanları İsrail Devlet Başkanı Izaac Herzog’un Türkiye’ye yaptığı ziyareti, son yıllarda Türkiye ile İsrail arasındaki derin husumete son verilmesi ve ilişkilerin iyileştirilmesi için yararlı bir adım olarak değerlendirdiler. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile mevkidaşı Herzog, düzenledikleri ortak basın toplantısında iki ülke arasında aşılması gereken sorunlar olmasına rağmen, jeopolitik ve ekonomik çıkarlar nedeniyle, iki tarafın da birbirleriyle yakın siyasi ve ekonomik işbirliği içinde bulunmaları gerektirdiği anlayışında olduklarını ortaya koydular. Tüm öngörüleri doğru çıkan emekli Büyükelçi Şükrü Elekdağ ile bu söyleşimizde, sözünü ettiğim gelişmeyi ele alacağız.

Emekli Büyükelçi Şükrü Elekdağ, duayen gazeteci Uğur Dündar'ın sorularını yanıtladı


★★★

UĞUR DÜNDAR (UD): Sayın Elekdağ Ankara, İsrail’le bozulan ilşkileri tamir etmek amacıyla Devlet Başkanı Herzog’un Türkiye’yi ziyaret etmesi için ciddi diplomatik çabalarda bulundu. Bu girişimin hangi nedenlerden kaynaklandığını anlatır mısınız?

İSRAİL PKK TERÖR ÖRGÜTÜYLE MÜCADELEMİZDE SİLAH, MÜHİMMAT VE YEDEK PARÇA YARDIMI YAPAN TEK ÜLKEYDİ

ŞÜKRÜ ELEKDAĞ (ŞE): Bunun nedeni, Ankara’nın İsrail ile yakın ve verimli ilişki ve işbirliğinin Türkiye için son derece önemli ve yararlı olduğunu nihayet anlamasından ileri geliyor. Örneğin, 1990’lı yıllarda iki ülke karşılıklı yarara, güvene ve saygıya dayanan model bir ilişki gerçekleştirmişti. İki taraf birbirine stratejik ortak olarak bakıyordu. PKK terörü ile mücadelede Türkiye’yi maddeten ve siyaseten destekleyen tek devlet İsrail’di!... PKK’ya karşı kullanılıyor diye NATO müttefiklerimiz Türkiye’ye silah ambargosu uyguluyorlardı. Buna mukabil İsrail, Silahlı Kuvvetlerimizin ihtiyaç duyduğu silahların, mühimmatın ve yedek parçaların temininde en güvenilir ve yegane yardımcımızdı. 1996’da iki hükümet arasında imzalanan “Askerî İşbirliği Çerçeve Anlaşması” ve “Savunma İşbirliği Anlaşması” ile askeri işbirliği alanı daha genişletildi. Bu sayede, silah mübayaası, (alımı) ortak üretim projeleri uygulanması ve iki ülke hava sahalarının karşılıklı kullanımı ile ortak hava tatbikatları mümkün oluyordu. Türkiye’nin 236 F-4 uçağından 54’ü, 1997’de  İsrail’le yapılan anlaşma kapsamında  modernize edildi  ve bu uçaklar “F-4E Terminatör 2020” adıyla Hava Kuvvetlerimizde aktif göreve başladı.1998’de ABD’nin de katıldığı ortak deniz tatbikatları ile ilişkiler daha da yoğunlaştı.

(UD): Bu model ilişkiyi anlatmaktaki amacınız...

CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN HERZOG’LA MÜŞTEREK BASIN TOPLANTISINDA BİLGECE KONUŞTU

(ŞE): Bu model ilişkiyi anlatmaktaki maksadımı, 1990’larda Türkiye ile İsrail’in  birlikte yaşama formülünü bulmuş olduklarını ortaya koymaktır. Cumhurbaşkanı Erdoğan mevkidaşı Herzog ile yaptığı ortak basın toplantısında bu “birlikte yaşama kültürü” hakkında şu ifadelerde bulundu: “Bölgemizde barış, huzur ve birlikte yaşama kültürünün yeniden hakim kılınmasına katkı sağlamak bizim elimizdedir. Pozitif gündem üzerinden ikili işbirliği ve bölgesel diyaloğumuzu ilerletebildiğimiz ölçüde, fikir ayrılığı yaşadığımız konuları ele almak da kolaylaşacaktır.” Bu sözler, bilge bir devlet adamına yakışan mantıklı ve gerçekçi bir zihniyeti yansıtıyor.

(UD): Erdoğan İsrail ile ilişkileri bozmak ve husumete dönüştürmek yerine bu zihniyetle yürütseydi bugün nasıl bir tablo ile karşılaşırdık?

ABD’NİN ORTADOĞU POLİTİKASINI WASHINGTON’DAKİ YAHUDİ LOBİSİ DİZAYN EDİYOR


 (ŞE): İlk önce ABD ile sorunlarımız bu denli ağırlık kazanmazdı. Bu kesin!.. Özellikle Kongre’nin F-16’ları almamızı engelleyen gayet olumsuz tutumuyla karşılaşmaz ve Doğu Akdeniz’de yetki alanlarının ve hidrokarbon kaynaklarının paylaşımında karşımızda güçlü bir düşman cephe bulmazdık. Ayrıca, ABD yönetimi Türkiye ile Yunanistan’a karşı taraf tutmayan, dengeli bir yaklaşım, yani geleneksel siyasetini, izlerdi... İsrail ile yakın ve istikrarlı ilişkiler, Washington’un Türkiye’ye çok daha olumlu ve yapıcı gözle bakmasına yol açar...  Başkan Eisenhower’in yönetimden ayrılışından bu yana Washington’un Ortadoğu politikası ve stratejisi İsrail ve Washington’daki Yahudi lobisi tarafından dizayn edilmektedir. Yahudi lobisi Kongre’ye hakimdir. O kadar ki, bir milletvekili veya senatör İsrail aleyhinde bir söz söylerse bu onun için siyasi intihar olur, bir daha seçilemez. Amerikan başkan adayları seçimden önce Kudüs’te ‘Ağlama Duvarı’na giderek basına poz vermezlerse seçimde başarı şansları azalır.

(UD): ABD’nin 330 milyonluk nüfusunun sadece % 2’sinden biraz fazlası Yahudi. Yani, 7 miyon Yahudi ülke siyasetine büyük ölçüde hakim olmuş görünüyor. 50 eyaletin temsil edildiği Kongrede Yahudilerin sözü  ağırlık taşıyor. Bu, kafa karıştırıcı bir durum... Bunun nedenlerinin daha önce bir söyleşimizde ele aldığımızı hatırlıyorum. Ama yeri gelmişken kısaca tekrarında yarar var.

(ŞE): ABD’de Yahudilerin siyasi gücünün temelinde iki ana etken var. Birincisi, Yahudilerin finans ve medya sektörleri ile “akademiya”da tartışmasız başat konumda olmaları. İkincisi Hristiyan Siyonist toplum tarafından desteklenmeleri. ABD halkının üçte birini oluşturan bu nedenle de büyük oy potansiyeline ve siyasi güce sahip olan Protestan Evanjelistlere, Hristiyan Siyonistler de denilmektedir. Evanjelistler, Yahudilere büyük sevgi beslemekte ve siyasi güçlerini İsrail’in ulusal çıkarlarını destekleyecek şekilde kullanmaktadırlar. Evanjelistlerin dini inançlarına göre, Hristiyanlığın kökleri Yahudilikten türemiştir, bu nedenle İsrail’in yaptığı işler Tanrı’nın tasvip ettiği (onayladığı) işlerdir. Yine bu inanca göre Tanrı, kutsal toprakları sonsuza kadar Yahudilere vermiştir. Bu nedenle İsrail’in yayılmacılığını ve Batı Şeria’ya yerleşmesini haklı bulurlar. Kudüs konusunda Trump’ın politkasını coşkuyla desteklemişlerdir. Mesih ortaya çıkmadan önce dinsizlik ve ahlak çöküntüsünün hüküm sürdüğü kaos içindeki dünya, gökten kovulan Deccal (şeytan) tarafından yönetilecek ve İsrail işgal edilecektir. Bu ortamda Mesih dünyaya gelecek, Armageddon savaşıyla Kudüs, Deccal’den alınacaktır. Çok Yahudi ölecek ama kalanlar inançlarını değiştirerek İsa’yı Mesih olarak ilan edeceklerdir. Bin yıllık altın çağ başlayacak, savaş, açlık, adaletsizlik ortadan kalkacaktır.

(UD): Anlaşılan ABD Kongresi bir kehanetin esiri durumunda!..

(ŞE):  Amerika’da önemli bir kitleyi etkisi altına almış bulunan bu sapkın dini kehanetin, İsrail’i, Washington’da ABD’nin Ortadoğu politikasını dizayn eden çok etkili bir siyasi aktör konumuna getirdiğini bir süre önce yaptığımız bir söyleşide de vurgulamıştım. Ama, Yahudilerin, ABD finans, medya ve entellektüel çevrelerdeki hakim durumunu da  unutmamak lazım...

(UD): Ukrayna savaşı Türkiye’nin stratejik öneminin ve NATO’daki kritik rolünün gündeme gelmesine yol açtı. Bunun, Biden yönetimi ve ABD Kongresi üzerinde nasıl bir etkisi olmuştur?

UKRAYNA SAVAŞI TÜRKİYE’NİN ÖNEMİNİ VE NATO’NUN SAVUNMA KAPASİTESİNE KATKISINI GÖZLER ÖNÜNE SERDİ

(ŞE): Ukrayna savaşı, Rusya’nın ortak bir tehdit olduğu algısını yarattı ve NATO’nun bu tehdide karşı koyma misyonuna güç kazandırdı. Bu misyon bağlamında Türkiye’nin İttifak’ın savunma kapasitesine katkısının önemini gözler önüne serdi. Nitekim, Türkiye’yi havuç/sopa yöntemiyle terbiye etmekten bahseden AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Joseph Borrell, Ukrayna savaşı kapsamındaki barış inisyatiflerinde “Türkiye’nin kilit bir rol oynadığını” belirterek, “Türkiye bölgesel bir güç ve ondan da fazlası” demek ihtiyacını hissetti. 5 Mart'ta Ankara’yı ziyaret eden ABD Dışişleri Bakan vekili Wendy Sherman’ın açıklamaları da Washington’la Ankara  arasında esen soğuk rüzgarların yumuşadığını gösteriyor. Sherman, yaptığı konuşmalarda, ABD Dışişleri Bakanı Blinken’in “sözde NATO müttefiki” diye küçümsediği Türkiye’yi, “Türkiye inanılmaz bir NATO müttefiki olmuştur... Türkiye’nin sergilediği liderlik ve NATO müttefiklerine sunduğu yoğun destek için minnettarız” diyerek göklere çıkardı. Amerikalı yetkililerin yakın zamana kadar ağızlarından düşürmedikleri CAATSA yaptırımlarından hiç söz etmedi. Özellikle,“S-400 sorununa da bir çözüm yolunun bulunacağı” yolundaki ifadesi, Ankara-Washington ilişkilerinin rayına oturma yolunda olduğu algısını yarattı.

(UD): F-16 talebimiz konusunda Sherman ne dedi?

(ŞE): “Teknik görüşmeler devam ediyor” diyor. Yani, yönetim hala F-16’larla ilgili talebimizi destekleyerek Kongre’ye sunmuş değil... Bundan da, Kongre’de Türkiye’ye yönelik olumsuz havanın değişmediği anlaşılıyor. Bu noktada İsrail faktörünün devreye girmesi gerekiyor.

(UD): İsrailsiz olmuyor mu?

ŞE: Bugünün konjonktüründe İsrail’i yanımıza almadan ve güçlü İsrail lobisinin desteğinden yararlanmadan ABD Kongresi’ne hakim olan keskin Türkiye karşıtlığını  yumuşatmak  mümkün değil!... Bunu yapamayınca da F-16 uçakları talebimiz yönetim tarafından desteklense de, Kongre’ye takılır. Bu söyledklerim, Türk-Amerikan ilişkilerinin İsrail’in ipoteği altında olduğunu ortaya koyuyor...

(UD): Gelelim Filistin sorununa... Filistin’de bir kriz patlak verir ve İsrail bunu yine acımasızca bastırırsa Ankara ne yapacak?

FİLİSTİN SORUNU TÜRKİYE-İSRAİL İLİŞKİLERİNİN EN KIRILGAN NOKTASI

(ŞE): Filistin sorunu Türkiye-İsrail ilişkilerinin en kırılgan noktası olmakta devam ediyor... Önce Müslüman Kardeşlerin uzantısı olan Hamas meselesi var. İsrail, Türkiye’nin Hamas’la ilişkilerini kesmesini, mensuplarının Türkiye’den çıkarılmasını ve Hamas’ın İstanbul’daki ofisinin kapatılmasını ısrarla istiyor. Bu konuda, Ankara’nın nasıl bir adım attığını henüz bilmiyoruz. Patlak verebilecek krizlere gelince: Herhalde Telaviv bu konuda Ankara’nın göstereceği tepkinin Arap ülkeleri  ayarında -yani yasak savar kabilinden- olmasını bekleyecektir. Ankara’nın bu beklentiye göre hareket edip edemeyeceği, Ankara-Telaviv ilişkilerinin püf noktası...

(UD): Enerji alanındaki işbirliğine gelirsek...

UKRAYNA SAVAŞI İSRAİL DOĞALGAZININ TÜRKİYE ÜZERİNDEN AVRUPA’YA TAŞINMASI PROJESİNİ CANLANDIRDI

(ŞE): Doğu Akdeniz gazını Yunanistan üzerinden Avrupa’ya iletmeyi  öngören gaz boru hattı projesinin (EASTMED) çökmesinden sonra  ortaya çıkan Ukrayna savaşının oluşturduğu vahim enerji tedariki ve güvenliği tablosu, İsrail gazının Türkiye rotasındaki bir gaz boru hattıyla Avrupa’ya taşınması projesinin canlanmasına yol açtı. Erdoğan, ortak basın toplantısında bu projenin hayata geçirilmesinin önemini vurguladı. Bu projenin iki taraf arasındaki işbirliği gündeminin en başında yer aldığı  muhakkak... Ancak halledilmesi gereken bazı sorunlar var... Bunlardan biri; İsrail’in son yıllarda Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’yle  kurduğu dostluktan kaynaklanıyor. Herzog, Ankara ziyareti öncesinde, Türkiye ile ilişkilerin düzeltilmesinin bu dostluğa halel getirmeyeceğini açıklamıştı. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun 3 Nisan’da mevkidaşıyla görüşmek üzere İsrail’e gideceği açıklandı. Onu, enerji bakanımızın ziyareti izleyecek. Bu ziyaretler, iki ülke arasındaki enerji işbirliği alanında nasıl bir yol izleneceği konusunda daha net bir fikir sahibi olmamızı sağlayabilecek.

(UD): İsrail’in Doğu Akdeniz Gaz Forumu’nun üyesi olmasının Türkiye’ye bir yararı olur mu?

(ŞE): Olabilir... Bölgede keşfedilen hidrokarbon kaynaklarının ve deniz yetki alanlarının paylaşımından çıkacak sorunları halletmek ve bölge doğal gazının uluslararası piyasalara iletim projeleri konusunda işbirliği sağlamak maksadıyla kurulmuş olan Doğu Akdeniz Gaz Forumu (EMGF), Mısır merkezli hükümetler arası bir kuruluştur. Mısır, Yunanistan, İsrail, Güney Kıbrıs, Ürdün, Fransa ve Filistin’den oluşan ve AB ile ABD’nin gözlemci olduğu bu ittifak, Türkiye’yi Doğu Akdeniz’deki haklarından mahrum etmeyi hedefleyen faaliyetlerde bulunuyor. Ankara, EMGFile ilişklerini düzenleyecek  girişimlerinde İsrail’in yardımlarından yararlanabilir.